Avrupa'nın 'Utanç Günlüğü'

Cengiz Alğan yazısında, Avrupa ülkelerinin Esed'in katliamlarına yönelik tutumlarını ve Avrupa ülkelerinde mültecilere dönük yaklaşımları gözler önüne sererek Avrupa'nın "utanç günlüğü"nden bahsediyor.

Avrupa'nın 'Utanç Günlüğü'

Cengiz Alğan / Serbestiyet

Beş yılını dolduran Suriye iç savaşına yaklaşımı, Avrupa ülkelerinin Avrupa dışında gerçekleşen insan hakları ihlallerine ne derece duyarsız kalabildiğini çok net örneklerle kanıtladı. Her şey gözlerimizin önünde gerçekleşti. Esad rejiminin varil bombaları ve kimyasal silahlar dâhil, her türlü kirli yöntemle sivillere yönelik katliamları, genellikle çok cılız kınamalarla geçiştirildi bu beş yıl boyunca.

Rejimin cezaevlerinde, insanlık dışı yöntemlerle yapılan ağır işkenceler, insanları açlıktan öldürmeler Avrupa’nın pek de umurunda olmadı. Örneğin, bu işkenceleri belgeleyen 55 bin fotoğraf basına yansıdığında birkaç gün konuşulup unutuldu. Yakın zamanda ortaya çıkan ve Esad’ın savaş suçlarını kanıtlayan yüzbinlerce sayfalık belgeler de ‘infial’ yaratmadı.

Avrupa, sadece Esad’ın savaş ve insanlık suçlarına değil, bölgede müttefiki gördüğü PYD/YPG’nin savaş suçlarına da sessiz kaldı. Sırf DAEŞ’e karşı savaşan seküler bir örgüt olduğu için bu suçlara göz yumuldu. YPG’nin etnik ve ideolojik temizlik, nüfus mühendisliği, inançlara getirdiği yasaklar, çocukları zorla silah altına alma gibi, uluslararası sözleşmelerce suç sayılan uygulamaları, İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Uluslararası Af Örgütü gibi az sayıda hak temelli örgütün raporları dışında, Avrupa hükümetlerinin gündeminde kendisine yer bulamadı.

Ne zaman ki iç savaşın ağır sonuçları milyonlarca Suriyeliyi mülteci durumuna düşürdü ve Avrupa’ya doğru bir akın ile mülteciler kapılarını zorlamaya başladı, Avrupa Birliği ülkeleri bir telaşla harekete geçmeye karar verdiler. Peki, ölüm dâhil her türlü riski göze alarak yollara düşen bu insanların güvenlik, sağlık, barınma gibi en temel ihtiyaçları hakkında duydukları kaygılardan dolayı mı harekete geçtiler? Manzara hiç de öyle değil. Tersine, bu insanların en azından güven içinde yaşayabilecekleri topraklara doğru göçünü engellemek veya sınırlamak üzere adımlar atmaya başladılar.

Fakat Soğuk Savaş dönemini andıran, Avrupa’nın sınır güvenliğini sıkılaştırmaya yönelik bu adımlar, sorunun sadece sınırları korumakla çözülemeyeceğini de açığa çıkarıyor. Birliğin hemen her ülkesinde mültecilere karşı artan tepkiler bir de 9/11 İkiz Kulelersaldırıları sonrası yükselen İslamofobi ile birleşiyor ve bu durum bizzat Avrupa’nın kendi sosyal barışını tehdit eder hale geliyor.

Örneğin, Paris veya Brüksel’deki gibi terör saldırılarını Müslümanların geneline mal etme eğilimi güçleniyor. Her terör saldırısından sonra Müslümanlar topluca saldırıları kınamaya çağrılıyor, devasa bir inanç grubu bu olaylardan külliyen sorumlu tutuluyor. Bu da Müslümanların bir güvenlik meselesi haline dönüştürülmesine neden oluyor. Sırf Arapça konuştuğu veya telefonda konuşurken ‘inşallah’ dediği için uçaktan indirilen Müslümanlara dair haberler giderek artıyor mesela. Bunların yan koltukta oturan sıradan yolcuların ‘ihbarlarıyla’ olması durumu daha da vahim hale getiriyor.

Bu durumu Avrupa İslamofobi Raporu-2015 başlıklı çalışmayı hazırlayanlardan, SETA Avrupa Araştırmaları Direktörü Yrd. Doç. Dr. Enes Bayraklı şöyle yorumluyor:

“Gündelik hayattan eğitim hayatına kadar birçok alanda Müslümanlara yönelik hem nefret söylemlerinin güçlendiğini, hem fiziksel saldırıların arttığını hem de ayrımcılığın yoğunlaştığını görmekteyiz. İslamofobi dediğimiz zaman, insanların zihninde olan soyut bir düşmanlıktan bahsetmiyoruz, Müslümanlara yönelik şiddet gibi fiziki yansımaları oluyor bu olgunun. Bunlardan en önemlisi camilerin kundaklanması. Özellikle terör saldırıları sonrasında bu saldırıların artışa geçtiğini görmekteyiz. Örneğin geçtiğimiz yıl, Fransa'da İslamofobik saldırılar yüzde 500 artmış. Aynı şekilde Almanya'da mülteci kamplarına yönelik saldırılar artan bir seyir izlemektedir. Bunun yanı sıra sokakta Müslümanlara yönelik fiziksel saldırılar oluyor. Özellikle başörtülü kadınlara yönelik tükürme, taciz etme, çelme takma gibi hadiseler yaşandığını görüyoruz.”.

Bu tür saldırılar için İslamofobi çok önemli bir motivasyon olsa da tek kaynak değil. Avrupa dışından gelen herkese karşı bir yabancı düşmanlığının giderek yükselmekte olduğunu görüyoruz. Örneğin Almanya’da, sadece 2015 yılında sığınmacı yurtlarına, çoğu organize tam 1.029 saldırı gerçekleşmiş. Bulgaristan’da kendi zırhlı araçları ve ağır silahlarıyla gezen “insan avcıları” devriye geziyor ve toplumda yadırganmıyor.

Sınırı aşıp girebilmeyi başaran sığınmacıların ellerinde kalan son değerli eşya ve paralarına el konuluyor. Fransa’da artık her gün bir olayla anılan Calais kampında çocuklar tecavüze uğruyor, açlıkla boğuşuyor, sokak köpeklerini yemek zorunda kalıyorlar. Bazı ülkelerde, Nazi dönemi uygulamalarını andırırcasına, mültecilerin kolları damgalanıyor. İsveç gibi güya gelişkin bir demokraside, gar ve metrolarda mülteci avına çıkan paramiliter gruplar oluşuyor. İnsan kaçakçıları ve mafya da cabası.

Avrupa’ya ulaştıktan sonra ‘kaybolan’ en az 10 bin çocuk polis kayıtlarına girmiş durumda ve bunların evlerde köle olarak çalıştırıldığı, kimisinin organ mafyalarının ellerine düştüğü, kimisinin de seks kölesi haline getirildiği, porno sektöründe zorla çalıştırıldıklarına dair kuvvetli ipuçları bulunuyor.

Avrupa, Avrupa dışında kalan ve dışından gelen insanlara demokrasi ve insan haklarını adeta lüks gibi görüyor. Mülteciler sayesinde ‘demokratik Avrupa’nın yaldızlarının pul pul döküldüğüne, Avrupa’nın ‘Utanç Günlüğü’nün yazıldığına şahitlik ediyoruz.

Not:

Yazıda değinilen ayrımcılık ve ihlaller hakkında haritalama çalışması yapan bir internet sitesi var: www.utancgunlugu.com. Konuya ilgi duyanlar ve mülteciler hakkında çalışma yapanlar için, ihlaller, raporlar, makaleler, hukuki düzenlemeler vb başlıklar ele alınıyor. Avrupa haritasında istediğiniz ülkeye tıklayıp o ülkedeki mülteci haberlerine ulaşabiliyorsunuz.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!