İsviçre’nin minarelere yasak getirme referandumunun amacı yasağı bir “meşruiyet” kılıfına geçirmenin yanı sıra Avrupa’da toplumun da İslâmî duyarlılığın yaygınlık kazanmasından rahatsız olduğunu dünyaya ilan etmeye çalışmaktır.
Oysa üzerinde uluslararası ittifak sağlanmış temel özgürlüklerin kaldırılması için çoğunluğun tercihinin bir geçerliliği yoktur. Haklar ve özgürlükler hukuk ve adaletin icrasıyla himaye edilir; çoğunluğun tercih veya reddiyle değil. Hukukun icrasının amaçlarından biri de azınlığın çoğunluğa ezdirilmemesidir. Bunun için hukuk ve adalet ilkelerine göre belirlenen kuralların ve özgürlüklerin çoğunluğun tercihine bırakılmadan korunması gerekir. Aksi takdirde azınlık durumundaki toplulukların meşru hakları onları istemeyen kalabalıkların insafına terk edilir ve haksızlığa uğratılmaları mümkün olur. Bugün İsviçre’de veya Avrupa’nın genelinde Müslümanlara karşı yapılan da odur. Bu da Avrupa’nın insan hakları ve dinî özgürlükler konusunda samimi ve âdil olmadığını göstermektedir.
Avrupa, Müslümanların meşru haklarını ve özellikle dinî özgürlüklerini kısıtlama amaçlı uygulamalarını birtakım referandumlara dayandırmaya çalışmakla aslında İslâm düşmanlığını kitlesel ve geniş tabanlı hale getirmeyi amaçlıyor. Ama bu onun yararına değil zararınadır. Çünkü o zaman nefret kazanma faaliyetini de tabana yaymış oluyor.
Sürekli din özgürlüğünden ve eşitlikten söz eden Avrupa ülkelerinde Müslümanlar yeterli din özgürlüğüne ve diğerleri ile eşit haklara sahip değildir. Müslümanlar her şeyden önce İslam’ın resmen tanınmamasından kaynaklanan sıkıntılarla karşı karşıyadırlar. Pek çok Avrupa ülkesinde Müslümanlar sayıca Yahudilerden ve Hindulardan çok oldukları halde Yahudilik ve Hinduizmi resmen tanıyan bu ülkeler İslam’ı tanımaz.
İslam’ın resmen tanınmaması Avrupalı Müslümanları haklarından yoksun bırakıyor. Örneğin helal et temini için özel kesim yerleri kuramıyorlar. Evlenme, boşanma gibi özel halleriyle ilgili uygulamalarını İslam’a göre gerçekleştirmeleri engelleniyor. Bu ve benzeri zorluklar İslâm’ı resmen tanıyan bazı ülkelerde de yaşanıyor.
Irkçı gruplar zaman zaman Müslümanların camilerine, mescitlerine, kültür merkezlerine vs. saldırılar düzenledikleri halde hükümetler bu saldırılara karşı tedbir almıyor.
Avrupa'daki basın yayın organları sık sık Müslümanlara karşı yayın kampanyaları yürüterek onları ruhen rencide ediyorlar. Bu tür yayınlarında İslam ve Müslümanlar hakkında çok çirkin ifadeler kullanıyorlar. Sık sık Müslümanlarla alay eden karikatürler yayınlanıyor. Özellikle son yıllarda İslam ülkelerinde İslami uyanışın güçlenmesi üzerine Avrupa'daki yayın organları İslam ve Müslümanlar aleyhindeki yayınlarını artırdılar. Bu yayınlarında Müslümanlar hakkında asılsız ve çok ağır ithamlarda bulunuyorlar.
Eğitim konusunda da Müslümanların önüne çeşitli engeller çıkarılıyor. Hıristiyan misyonerlere veya Hinduizm, Budizm gibi Uzak Doğu dinlerini yaymaya çalışanlara Müslümanların çocuklarının kafalarını çelmeleri için her türlü imkân tanınırken Müslüman eğitimcilere aynı imkânlar ve fırsatlar verilmiyor. Bazen basit gerekçelerle örneğin anne ve baba arasındaki geçimsizlik bahane edilerek Müslümanların çocukları ellerinden alınıp misyoner örgütlerine güya bakım ve ilgi amacıyla veriliyor. Bu şekilde el konan birçok Müslüman çocuk oldu. Resmi okullarda okutulan tarih kitaplarında İslam tarihi hakkında bir sürü asılsız ve uydurma bilgilere yer veriliyor ve bu yolla öğrencilerin İslam düşmanı yapılmasına çalışılıyor. Yine resmi kitaplarda Müslümanların önderleri ve İslami kavramlar hakkında çirkin ifadelere yer veriliyor.
Avrupa'da Müslümanların sayılarının artmasına paralel olarak cami ve mescitlerin sayısının artması üzerine cami ve mescit düşmanlığı yaygınlaştı. Başta hükümetler yeni camilerin açılmasını ve inşa edilmesini zorlaştırıyorlar. Bunun yanı sıra zaman zaman terörist ekipler tarafından camilere saldırılar düzenleniyor. Bu saldırılarda camilerin içine domuz eti parçaları atılıyor, kapı ve pencereleri kırılıyor. Devlet yetkilileri de cami düşmanlığını teşvik ediyorlar. 1984’te Fransa İçişleri bakanı bir konuşmasında: "Aşırılar tedrici bir şekilde camilere el koyuyorlar ve bugün ülkemizdeki camilerin sorumluluklarını hep onlar almışlardır. Bunlar şimdi tebliğ ve davet çalışmaları yürütüyorlar" diyerek "cami tehlikesi"ne karşı tedbir alınmasını istemişti.
Avrupa’daki sistematik İslâm karşıtlığı ve din özgürlüğünün İslâmî yaşayışı kapsamaması hakkındaki tespitlerimizi aktarmaya devam edeceğiz inşallah.
VAKİT