Avrupa'da yükselen yeni tür ırkçılık olarak nitelenen "Kültürel Irkçılık" Batı dışı toplumların farklı yaşam tarzı, eğlence, giyim ve mutfak kültürlerini de hedef alıyor. Gastronomi ya da mutfak ırkçılığı olarak nitelenen ayrımcılık Müslümanların helal gıda arayışını da "Müslüman istilası" olarak niteliyor.
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Marmaris Turizm Meslek Yüksekokulu Öğretim Görevlisi Doktor Sedat Değişgel, AA muhabirine, farklı kültür ve dinlerin mutfakları üzerinden yapılan "gastronomik ırkçılık" ve Müslüman karşıtlığı ilişkisini değerlendirdi.
Değişgel, Batı'da Müslümanlara yönelik gastronomik ırkçılığın aşırı sağcı siyasiler eliyle yürütüldüğünü belirterek "Son yıllarda Avrupa'da aşırı sağın yükselişiyle yabancı kültürlere ait yiyecekler sunan restoranlara dönük karşıtlık da artıyor. Özellikle helal gıda sunan işletmeler Avrupa'da Müslüman istilasının sembolü olarak görülüyor. Helal gıda servis eden işletmelere karşı ırkçı tepkiler artarken helal gıda terimini duymaktan bile rahatsız olan üst düzey siyasetçiler 'gastronomik ırkçılık' bağlamında ön plana çıkıyor." dedi.
Toplumların birbirlerinden farklı dil, ırk ve inançlara sahip olması gibi çeşitli mutfak kültürlerine sahip olduğunu ifade eden Değişgel, "Doğal olmayan ise insanların yiyecek kültürü ve etnik özelliklerini küçümsemektir. Bu anlamda gastronomik ırkçılığı, etnik merkezci ve ırkçı bir hareket olarak tanımlayabiliriz." diye konuştu.
Helal gıda satan işletmeler hedef alınıyor
Avrupa'nın pek çok ülkesinde görülen gastronomik ırkçılığın özellikle Fransa'da Müslüman karşıtlığıyla iç içe geçtiğini dile getiren Değişgel, 2010'da Quick isimli restoran zincirinin bazı şubelerinde helal menü servis etmeye başlayacağını duyurmasının, aşırı sağcı siyasetçi Marine Le Pen başta olmak üzere birçok siyasetçi tarafından kınandığını ve Quick'i boykot çağrısı yapıldığını hatırlattı.
Değişgel, Fransa'da yaklaşık 400 şubesi olan Quick restoran zincirinin Müslümanların yoğun yaşadığı Belçika sınırındaki 8 restoranında satış stratejisi olarak helal menü sunmasının, Fransız aşırı sağcıları tarafından "Hristiyanlara ayrımcılık yapılıyor" ve "Fransa Müslümanlar tarafından işgal edilecek" söylemleriyle eleştirildiğini anlattı.
Fransa'da Yahudi inançlarına uygun yiyecek satan 'koşer' pek çok işletme bulunduğuna ve bu durumun rahatsızlık oluşturmadığına işaret eden Değişgel, "Yeşiller Partisi Milletvekili Daniel Cohn-Bendit 'İslamofobik' bu tutumun komik olduğuna dikkati çekerek yapılanın Müslümanların yaşam tarzlarına tahammülsüzlük olduğunu ifade etmişti."ifadesini kullandı.
Değişgel, Avustralya'da aşırı sağcı Tek Ulus partisinin yayımladığı deklarasyonda "Helal sertifikalı ürünler satın almak anayasamıza ve demokrasimize aykırı davrandığınız, şeriat yasası da dahil olmak üzere Avustralya'nın İslamlaştırılmasını finansal olarak desteklediğiniz anlamına gelir." ifadesini kullandığını aktararak, Müslümanlara yönelik bu tutumun ırkçı paranoyaya örnek gösterilebileceğini söyledi.
İtalya'nın ulusal mutfak kültürünü koruma gerekçesiyle farklı kültürlere ait yiyecekler sunan işletmelere kısıtlamalar getirdiğini dile getiren Değişgel, şunları dile getirdi:
"İtalya'da 2011'de Forte Dei Marmi'de, kebabın yanı sıra Çin ve Hint yemekleri servis eden restoranlar ve etnik nitelikli diğer restoranların açılması yasaklandı. Aynı yıl Cittadela Belediye Meclisi, kebap satmak isteyenlere lisans verilmesini durdurmayı içeren yasayı kabul etti. 2016'da Verona'da, etnik gıda hazırlayıp satan işletmelerin açılması yasaklandı. Bunlara benzer yasaklar veya kısıtlamalar Floransa ve Venedik'te de mevcut. Halbuki ırkçı duvar oluşturulmazsa yabancıların farklı ülkelerde açtığı işletmeler gastronomik anlamda büyük zenginlik ve çeşitlilik sağlayabilir. Türkiye bunun en büyük örneklerinden."
Değişgel, helal gıdaya ve etnik yiyeceklere yönelik ırkçı tutumun Müslüman göçmenlerin gündelik hayatını zorlaştırdığının altını çizerek, 2017'de Iraklı kadının Hollanda'da ev kiralamak için bir emlak sitesine yaptığı başvuruya karşılık gönderilen olumsuz cevapta "Evin etnik ve baharatlı yiyecekler yapan insanlara uygun olmadığı" ifadesinin kullanıldığını söyledi.
Gastronomik ırkçılık ve ırkçı cinayetler
Değişgel, Alman medyasının, ülkede 2000-2007 arasında 8'i Türk 10 kişiyi öldüren, 2 bombalı saldırı düzenleyen ve 15 banka soygunu gerçekleştiren NSU örgütünün cinayetlerinş, 2 kurbanı dönerci olduğu için "döner cinayetleri" (Döner morde) olarak adlandırdığını anımsattı.
Medyada uzun süre "döner cinayetleri" adlandırmasının yapılmasını "ırkçılığın göz ardı edilmesi" olarak değerlendiren Değişgel, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Darmstadt Üniversitesinin 2011'de 'Dönermorde' kelimesinin 'Yılın En Kötü Kelimesi' (Unwort des Jahres) seçtiğini hatırlatalım. Dilbilimci Prof. Dr. Nina Janich de bu ifadeleri eleştirmişti. Janich, ırkçı teröristlerin işlediği seri cinayetlerin medyada böyle basmakalıp ve folklorik ifadelerle etiketlenmesinin son derece yanlış olduğunu, cinayetlerin siyasi boyutunun yıllarca kasten göz ardı edildiğini ve cinayetleri bir yiyeceğe indirgeyerek kurbanları sadece kökenleri sebebiyle ayrımcılığa maruz bıraktıklarını söyledi."
Değişgel, gastronomik ırkçılık ve ırkçı cinayetler ilişkisine pek çok örnek verilebileceğine dikkati çekerek, şunları kaydetti:
"Akademisyen İbrahim el Marashi, Bosna Savaşı'nda binlerce Müslümanı katleden Sırp militanların kendilerini 'kebap temizleyicisi' (kebab removalist) ve 15 Mart 2019'da Yeni Zelanda'da iki camiye saldırarak 51 kişiyi şehit eden Brenton Harrison Tarrant'ın da kendisini 'kebap sökücü' (kebab remover) olarak adlandırdığını belirtmişti."
Değişgel, Müslümanların ve özellikle Türklerin kültürel değerlerine yöneltilen düşmanca tavırların, ırkçılık ve Müslüman karşıtlığı çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizerek, Müslüman-Türk işletme sahipleri veya Müslümanlara dönük hizmet veren restoranların Avrupa'da "Müslüman istilasının" sembolü olarak görüldüğü için saldırıya uğradığını ifade etti.