Avrupa'da "koruyucu aile" zulmü yaygınlaşıyor!

Ahmet Varol, Avrupa'da "koruyucu aile" denilerek Müslüman aile çocuklarına nasıl el konulduğunu analiz ediyor.

Ahmet Varol / Yeni Akit

Medeniyet mi barbarlık mı?

Avrupa’da Müslüman ailelerin çocukları bazen çok basit sebeplerle ellerinden alınarak sözde “koruyucu” ailelere veya sosyal koruma merkezlerine teslim ediliyor. Koruyucu olduğu iddia edilen aileler ise genellikle hıristiyan veya ateist aileler.

Bu uygulama şimdiye kadar çok sayıda aileyi perişan etti. Çünkü bir insanın normalde canından kıymetli bildiği çocuğunun basit bir sebeple elinden alınıp başkalarına verilmesine tahammül etmesi mümkün değildir.

Her anne babanın çocuklarına karşı zaman zaman bazı hataları olabilir. Çünkü çocuk büyütmek kolay değildir. Onun sıkıntıları, zorlukları doğmadan başlar. Ama çok az istisna dışında bir çocuğa hiçbir zaman kendi öz anne babası kadar yakınlık duyan kimse bulunamaz. Anne ve babası ona ara sıra kızsa, sinirlense ve bağırsa da yine onu sever, bütün dertlerini, sıkıntılarını kendi dertlerinden ve sıkıntılarından önemli görür.

Avrupa’nın çocukları özellikle de Müslümanların çocuklarını ailelerinden zorla alarak başka ailelere veya sosyal koruma merkezlerine teslim etme uygulamasında ne kadar basit gerekçeler kullandığının pek çok örneği var. Bu konu üzerinde raporlar hazırlandı ve değişik örnekler üzerinde duruldu.

Geçtiğimiz günlerde de İsveç’te Müslüman bir baba, zorla ellerinden alınıp sosyal koruma merkezine götürülen 11 yaşındaki kızını buradan kaçırma teşebbüsünde bulunma suçlamasıyla atıldığı cezaevinde ölü olarak bulundu. Hüseyin Miftar adındaki bu babanın, kalp krizinden öldüğü söyleniyor. Ancak kalp krizi geçirmesine kendisine yöneltilen suçlamanın ve bu yüzden çocuklarının zorla elinden alınmasından dolayı duyduğu üzüntünün sebep olduğu belirtiliyor.

Hüseyin Miftar’ın oğlu İbrahim bir İsveç gazetesinin kendisiyle yaptığı röportajda anne ve babasına yöneltilen, “çocuklarına kötü muamelede bulundukları, onları tehdit ettikleri” suçlamasının tamamen gerçek dışı olduğunu söyledi.

İbrahim kendisinin ve dört kardeşinin, anne ve babası hakkındaki asılsız suçlamalar yüzünden sosyal koruma merkezine götürüldüklerini, oysa anne ve babalarının çocuklarına çok iyi davrandıklarını, babasının kendisine bir kere bile tokat atmadığını, kardeşlerinden birine tokat attığına da kesinlikle şahit olmadığını, çocukların bir yanlış yapmaları durumunda konuşarak ve öğüt vererek düzelttiklerini; ancak sosyal koruma merkezine annesinin kız kardeşinin ölümü sebebiyle depresyon geçirdiğine, bu yüzden çocuklarını bıçakla tehdit ettiğine babasının da onu teşvik ettiğine dair haber gittiğini, bu yüzden 2016’dan beri anne ve babasının sürekli takip altında tutulduklarını oysa böyle bir olayın kesinlikle yaşanmadığını dile getirdi.

İbrahim, kendisinin veya kardeşlerinden birinin sosyal koruma merkezine böyle bir şikayette bulunmadıklarını dile getirerek, “Bu bilgileri nereden aldıklarını da bilmiyorum.” diye konuştu.

Hüseyin Miftar’ın sosyal koruma merkezlerinin Müslüman ailelerin çocuklarına el koymasına karşı başlatılan kampanyaya destek verdiği, bu yüzden onun üzerindeki baskının arttığı geçtiğimiz Aralık ayında da hapse atıldığı belirtildi.

Avrupa’da Müslüman ailelere yönelik bunun gibi daha nice göz korkutucu olay yaşandı.

Eşkıyaların bir çocuğu kaçırıp başkalarına sattığını duyduğumuzda bütün nefret duygularımız harekete geçer. Ama Avrupa’nın çocukları kendi öz anne babalarından polis gücüyle alarak başkalarına vermesini çocuk himayesi olarak yutturması normal gelebiliyor. Belki bazıları bunun ailelerin çocuklarına iyi bakmamaları, haksızlık etmeleri sebebiyle yapıldığını düşünebilirler. Böyle düşünenlerin kendilerine veya yakın çevrelerinde çocukları olan tanıdıklarına bakmaları gerekir. Çocuklarına karşı hiçbir kusur işlemeyen bir ailenin bulunduğunu söylemek mümkün müdür? Avrupa ülkelerinin bu sözde “çocuk koruma” uygulamasında bazen çok basit kusurlar bazen de asılsız dedikodular hatta fakirlik çocukların ailelerinden alınması için gerekçe olarak kullanılabiliyor. Bu barbarlığın konuşulması ve önüne geçilmesi için bir sivil faaliyet başlatılması gerekir.

Yorum Analiz Haberleri

Ekran karşısında beyni çürüyen bir nesil...
Mimaride insani saiklerin yerini; kârlılık ve verimlilik aldı...
Siyonist çeteye karşı direnişle geçen bir yıl...
“Devrimci zihniyet ahlâkını kaybederse her şeyini kaybeder”
Esed sonrası Suriye: Katar-Türkiye Doğal Gaz Hattı artık hayal değil