Avrupa basınından özetler yayımlayan Eurotopics sayfası insan hakları aktivistlerinin Türkiye’de tutuklanmasına ilişkin tepkileri yansıtmış.
Eurotopics’in konuya dair sunuşunda şu cümleler yer alıyor:
“İki hafta önce gözaltına alınan yaklaşık on insan hakları savunucusundan altısı tutuklandı. Aralarında Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye Direktörü ve biri Alman, diğeri İsveçli olmak üzere iki danışman da yer alıyor. Tutuklananlar terörü desteklemekle suçlanıyor. Şimdi en doğru tepki ne olabilir?”
Konuyla ilgili Fransız Liberation ve Alman Süddeutsche Zeitung gazetelerinde yayımlanan yorumda şunlar söylenmiş:
“Avrupa’nın Türkiye Politikası Yanlış”
Af Örgütü’nün Türkiye yöneticisi Taner Kılıç haziranda tutuklanmıştı. Liberation gazetesi insan hakları savunucularının Türkiye’ye çağrısını yayımlıyor:
“On saygın insan hakları savunucusunun gözaltına alınması, Türkiye hükümetinin otoriterleşmesinde yeni bir safhaya işaret ediyor. Af Örgütü’nün tarihinde ilk kez aynı ülkede iki üst düzey çalışanı bir aydan az bir sürede gözaltına alındı. Artık hiçbir insan hakları savunucusu kendisini Türkiye’de güvende hissedemez. Bu gidişatın tek sorumlusu Türkiye’de iktidar sahibi olanlardır. Ama Avrupa hükümetlerinin geç tepki vermesi ya da hiç tepki vermemesi de bu gidişatı kolaylaştırıyor, hatta teşvik ediyor. Artık bu gidişe son verilmeli. Avrupa Birliği (AB)-Türkiye ilişkilerinde yeniden insan hakları odaklı bir tutum takınmanın zamanı geldi.”
“Eskiden Hiç Olmazsa Umut Vardı”
Süddeutsche Zeitung gazetesi ise tartışmayı çok daha geriye götürüyor ve 1980’deki askeri darbeden sonra yaşanan insan hakları ihlallerini hatırlıyor:
“Toplu tutuklamalar, işkence, hatta infazlar bile vardı o zaman. 2017 Türkiye’sinin o dönemlerden fazla bir eksiği yok. Sokakta bir araya gelen kimi Erdoğan taraftarının elinde idam ipi bulunuyor. 2017 Türkiye’si Uluslararası Af Örgütü’nün tarihine iki üst derecedeki görevlisinin tutuklanmasıyla geçecek. Geriye dönüp baktığımızda bugünkü durum 80’lerden, 90’lardan çok daha iç karartıcı. Çünkü o yıllarda AB’ye üyelik ihtimali ülkeyi değişmek, düzelmek zorunda bırakıyordu. Ama bugün, Brüksel elini uzattıkça Erdoğan ülkeyi daha da karanlığa boğuyor.”