Avrupa Fetva Meclisi

Ahmet Varol

Avrupa Fetva ve Araştırma Meclisi’nin, Müslümanların azınlıkta olduğu toplumlarda karşılaştıkları sorunlara şer’î çözümler bulunması amacıyla düzenlediği yeni dönem toplantısı İstanbul’da devam ediyor.

İslâm Dünyası Sivil Toplum Kuruluşları Birliği (İDSB)’nin ev sahipliğinde Cevahir Hotel ve Kongre Merkezi’nde sürdürülen toplantının açılış programı 30 Haziran Salı akşamı düzenlendi. Bugünkü ve müteakip yazıda o programda, söz konusu meclisin ve aynı zamanda Müslüman Âlimler Birliği’nin başkanlığını yapan değerli ilim adamı Prof. Dr. Yusuf el-Karadavi’nin konuşmasından aldığım bazı notları aktaracağım. Ancak ondan önce Avrupa Fetva ve Araştırma Meclisi’nden ve bu meclisin çalışmalarının öneminden söz etmek istiyorum.

Avrupa Fetva ve Araştırma Meclisi bundan yaklaşık 13 yıl önce kurulmuş bir ilmî komite. Sadece Avrupa’da yaşayan Müslümanların değil, yaşadıkları toplumlarda azınlık durumunda olan diğer Müslüman unsurların da şer’î açıdan karşılaştıkları sorunlarla ilgileniyor ve bu sorunlarla ilgili İslâmî hükümleri tespit etmeye çalışıyor.

Müslümanların şer’î konularda karşılaştıkları sorunlar, içinde bulundukları şartlara, toplumlara ve bulundukları ülkelerin yönetim biçimlerine göre değişiyor. Dolayısıyla özellikle toplumsal ilişkiler, ekonomik konular ve siyasi meseleler hakkındaki hükümler bütün şartlarda ve ortamlarda aynı şekilde uygulanamıyor.

Müslümanların azınlıkta olduğu toplumlarda karşılaştıkları sorunlarla ilgili geçmiş dönemde farklı ilmî çevreler ve cemaatler tarafından birbirinden farklı hükümler ortaya kondu. Bu farklılıklar zihinlerde karışıklığa ve uygulamada kargaşaya sebep oldu. Bu açıdan Avrupa Fetva Konseyi bir bakıma şartların zorlamasıyla ve ihtiyacın gereği olarak ortaya çıkmıştır. Bu konseyde bir araya gelen ilim adamları farklı görüşlerini ve delillerini kendi aralarında tartışarak hem en güçlü delillere dayanan hem de Müslümanların azınlıkta olduğu toplumlarda uygulamaya en müsait olanları tespit etmeye çalıştılar. Yürütülen faaliyetin birçok önemli meselenin ilmî çerçevede çözüme kavuşturulmasına vesile olduğunu söyleyebiliriz.

Müslümanların çoğunlukta olduğu ama İslâmî hükümlerin uygulanmadığı ülkelerde karşılaştıkları sorunların da azınlıkta oldukları toplumlarda karşılaştıklarına yakın ve benzer olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla Müslümanların azınlıkta olduğu toplumlarda ortaya çıkan sorunlarla ilgili ilmî çalışmalardan ve fetvalardan, İslâmî hükümlerin uygulanmadığı ortamlarda istifade edilmesi mümkün olmaktadır.

Ayrıca bu tür ilmî çalışmaların belli bir döneme münhasır kalmaması, sürekli hale getirilmesi, hatta genişletilmesi gerekir. Çünkü zaman içinde şartlar ve dış unsurlar sürekli değişiyor. Bu değişiklik hükümlerde de değişikliği zorunlu kılabilir. Ama hükümlerdeki değişikliğin rasgele, herhangi bir ilmî temele dayanılmadan tamamen ihtiyaca binaen yapılması yanılgıya yol açar. O yüzden ilmî dayanakların araştırılması ve ilkelerin korunması yoluyla değişiklik ihtiyaçlarının karşılanması gerekir. Her zaman değişiklik ihtiyacının hükümlerde değişiklikle karşılanması da gerekmez. Bazen de şartların ve ortamın değiştirilmesi için imkânlar değerlendirilir. Çünkü hükümlerde değişiklik ancak sabitelerin, ilkelerin, temel prensiplerin korunmasıyla mümkün olur. Bunun için de ilmî çerçevenin iyi tespit edilmesi ve delillerin o çerçevede ele alınması gerekir.

Prof. Dr. Yusuf el-Karadavi, Avrupa Fetva ve Araştırma Meclisi’nin yeni dönem çalışma toplantısının açılış programında yaptığı konuşmada bu meclisin Avrupa’daki Müslüman topluluklar tarafından ve onların ihtiyaçlarına bir cevap olması üzere kurulduğunu dile getirdi. Neden böyle bir ihtiyacın hâsıl olduğunu izah ederken dikkat çektiği hususların başında gelenler ise şunlardı:

İslâm sadece bir ibadet ve ahlâk dini, insanın kişisel hayatına hitap eden bir nefis terbiyesi değildir. Hem din hem de dünyadır. Hayatın bütün alanlarını kuşatmaktadır. Ekonomiden siyasete, eğitimden aileye Müslümanın hayatı mensup olduğu dinde bir çerçeveye oturur. Dolayısıyla Müslüman attığı adımın, takındığı tavrın, gerçekleştirdiği faaliyetin inandığı din nezdindeki hükmünü sorma ihtiyacı duyar. Haram mı yoksa helâl mi, vacib mi, yoksa caiz mi olduğunu öğrenmek ister. İşte bu ihtiyacını karşılamak için o konuda ilmî birikime sahip olanlara gidip soru sorar, karşı karşıya olduğu meselenin hükmünü öğrenmeye çalışır. Bu ihtiyaçlara cevap verilmesi için sistemli bir çalışma yürütülmesi de zorunlu hale gelmiş ve böyle bir meclis ortaya çıkmıştır.

VAKİT