Hanefi Avcı ile ilgili tartışmanın, onun Devrimci Karargah bağlantısı sebebiyle dava konusu olmasından daha çok, "Cemaat"le ilgili iddiaları etrafında yoğunlaşacağı muhakkak.
Avcı'nın "Cemaat"le ilgili iddiaları da poliste, yargıda, orduda örgütlenmesi üzerinde odaklaşıyor.
Avcı bu örgütlenmenin, devlet içinde devlet niteliğine büründüğünü öne sürüyor ve Ergenekon eksenindeki davaların, bu örgütlenmenin ürünü olduğunu iddia ediyor.
Sanırım, böyle bir iddia ile karşılaşıldığında, ilk sorulacak soru şu olur:
-Böyle bir cemaat örgütlenmesi karşısında devletin bir tavrı olmaz mı?
İddia, devletin en önemli güvenlik kurumlarında devlet dışı bir iradenin etkili olduğu ile ilgili ise ve bu iradenin etkinliği, ülkenin en önemli gündem maddelerinden birisini oluşturuyorsa ya ortada devlet yoktur ya da devlet bu irade ile birlikte hareket etmektedir...
Burada, "devlet" dediğimizde de, herhalde hükümeti, onun başındaki kişiyi, yani başbakanı, cumhurbaşkanını, tüm yargı sistemini, Silahlı Kuvvetler'i kastetmek gerekiyor.
Bu durumda ne olmuş oluyor?
Cemaat iradesi, Cumhurbaşkanını, başbakanı, hükümetin en önce İçişleri ve Adalet bakanını, Milli Güvenlik Kurulu'nu, Genelkurmay Başkanlığı'nı etkisiz hale getirmiş oluyor.
Bütün bu kurumlar ve kişiler, en azından Hanefi Avcı'nın gördüğünü görmüyor ya da görüyorsa bile işbirliği içine giriyor ya da karşı duramıyor...
Bu mudur?
Yani Cemaat, cumhurbaşkanını, başbakanı, İçişleri ve Adalet bakanını, hatta Genelkurmay'ı pusturdu mu? Etkisiz hale mi getirdi? İkna mı etti? Ne yaptı?
Kim bu Cemaat?
Cemaat poliste, yargıda ve orduda, böylesine örgütlendi, merkezi bir iradeden talimat alarak her şeyi koordine etti ve öyle koordine etti ki cumhurbaşkanı, başbakan ve ötekiler, hizaya girdi!
Bu mudur?
Cemaatin merkezinde Fethullah Gülen Hocaefendi olduğuna göre ve o da Amerika'da bulunduğuna göre, taa oradan bütün bu işleri idare mi ediyor yoksa burada birilerine bütün bu işleri koordine etme, bu arada hükümeti de hatta cumhurbaşkanını da, tüm herkesi de olan bitene ses çıkarmama moduna sokma görevi mi verdi?
Ben bu sorulara, tatmin edici cevap bulamıyorum, onun için de Hanefi Avcı'nın en temel argümanını tutarlı göremiyorum.
Şunu da düşünüyorum:
Ne Cumhurbaşkanı Gül ne Başbakan Erdoğan ne de tüm hükümet üyeleri ve AK Parti dünyası, "Cemaat" mensubiyeti içinde bulunmuyor ve böylesine bir güdümlemeye razı olur gibi gelmiyor bana.
Avcı'nın çıkışı, "Bu işi devlet görmezden geliyor, ben tek başıma kendimi ortaya koyuyorum" çıkışıdır. Bu çıkışın, AK Parti karşıtı bir çevreye tekabül etmesi sebebiyle, kitap pazarlama boyutunda başarılı olunduğu doğrudur ama öteki alanda her şey tartışmaya açıktır.
Şu soruya bakalım mesela:
Acaba Cemaat, şu anda oluşan algı ile Avcı'nın "kitap"la böylesine gündem olmasından sonra bile, kör gözüm parmağına cinsinden bir hamle ile onu enterne edecek bir cüreti mi göstermiştir?
Yoksa "devlet"te her iş olağan biçimde ilerlemekte ve Avcı'nın tutuklanması da, bu olağan akışın bir gereği mi olmaktadır?
Kanaatimce konu, her halükarda cumhurbaşkanını ve başbakanı da ilgilendirecek bir mahiyet kazanmıştır.
Ben Fethullah Gülen Hocaefendi'nin de, Avcı'nın vermeye çalıştığı "olağanüstü kudretlere sahip bir örgütün lideri" gibi bir algıdan hoşnut olduğunu sanmam.
Buna karşılık aslında Hanefi Avcı'nın durduğu yerden bakıldığında da Türkiye'de, Ergenekon benzeri bir temiz eller soruşturmasına ihtiyaç olduğu söylenebilir. Avcı, bir istihbarat uzmanı olarak böylesine kirli dünyalara vakıf bir insandır. Ama o, Ergenekon davalarını yadırgayan bir yaklaşım içinde görünüyor. Neden?
BUGÜN