Islah-Haber'de Haşim Ay'ın Balyoz davası kararı üzerine yaptığı röportaj dizisi devam ediyor. Balyoz söyleşilerinin üçüncüsü hukukçu kimliğiyle İslami mücadele saflarında bulunan Av. Necip Kibar ile yapıldı. İşte Necip Kibar'ın sorulara verdiği yanıtlar:
***
KARAR, KAMUOYU VİCDANINI TATMİN ETMİŞTİR AMA YETERLİ DEĞİLDİR!
Türkiye’deki tarihinde ilk kez TSK mensubu paşalar sivil mahkemece yargılandı. Balyoz Davası’nda mahkemenin vardığı kararları siz İslami kimliğe sahip muhalif bir hukukçu olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Balyoz Davasıyla ilgili verilmiş olan karar, kısmen de olsa kamuoyu vicdanını tatmin etmiştir ama yeterli miktarda cezalar değildir. Çünkü bazı sanıklar yasada öngörülen darbe suçunu işlemekten dolayı ağırlaştırılmış müebbet ağır cezasıyla değil, suçun teşebbüs aşamasında kaldığından bahisle 20 yıl ve altında cezalarla tecziye edilmişlerdir. Özellikle de Çetin Doğan ve Balyoz Darbe Planını hazırlayan, bu konuda birinci derecede faaliyet gösteren insanlar açısından durum böyledir. Bu şahıslar darbenin yapılması için bizzat icra-i hareketlere de başlamışlardır. Suçun oluşması için icra-i hareketlere başlanmış olması yeterlidir. Bu sanıklar birçok insanı isim isim fişlemişler, fişledikleri bu insanlardan kimlere karşı ne tür eylemler yapabileceklerini planlamışlar ve bunları da test etmişlerdir. Bu fişleme hadisesi icra-i hareketlere başlanmış olduğunun göstergesidir. Bu nedenle bunlara “teşebbüs”ten değil, icra-i hareketlere başlanmış olunması dolayısıyla “ağırlaştırılmış müebbet hapis” cezası verilmeliydi.
Ama bunun dışında bazı sanıklar açısından verilen mahkûmiyet kararının ağır olduğunu söylemek de mümkün; bu, özellikle darbe planı seminerlerine emir-komuta zinciri içerisinde katılmak mecburiyetinde kalan sanıklar açısından geçerli. Yargılama sırasında gerçekten bunların da var olduğunu bizzat gözlemledik. Bunları emir-komuta zinciri içerisinde, böyle bir plan seminerine katıldıklarını; katılmasalar veya katılmış olup da icraata geçirilmek istenen böyle bir darbe planının konuşulduğunu anladıklarında semineri terk etmeleri halinde başlarına neler geleceğini düşünerek, askeriye içerisinde barınamayacakları korkusundan hareketle olaya karışmış olduklarını düşünmek gerekirdi. Bu konuda yargılama sırasında yeterince tahkikat yapılmamış ama bu sanıklar da kendileri açısından bu yönde ciddi anlamda bir savunma veyahut da faaliyet içerisine girmemişlerdir. Bunlar açısından düşünüldüğünde ben verilen cezaların çok da uygun olmadığını düşünüyorum. En azından bu sanıklardan yani emir- komuta zinciri içerisinde olaya iştirak etmek mecburiyetinde kalan bazı sanıkların beraat etmesi gerektiği kanaatindeyim. Ama şunu tekrar edeyim; olayın planlayıcıları açısından bakıldığında verilen cezalar kamu vicdanını tam olarak tatmin etmiş değildir.
BALYOZCULAR DARBE MEŞRU BİR HAKMIŞ GİBİ HAREKET ETTİLER
Burada önemli olan şu; Yargılama sırasında biz açıkçası şuna şahit olduk: Burada yargılanan şahıslar, 1 numaradan en son numaraya kadar var olan şahısların tamamına yakını kendilerini dokunulmaz addederek hareket etmişlerdir. Yani bunlar ne tür faaliyetlerde bulunurlarsa bulunsunlar kendilerinin yargılanamayacağı kanaatiyle hareket ederek mahkemeye karşı bir savunma biçimi, bir hareket tarzı ortaya koymuşlardır. Darbe de sanki Ordunun meşru bir hakkıymış psikolojisi ile hareket etmişlerdir. Bazı çevrelerin pek çok sanığın ceza alması ve yargılanmasının hukuksuz olduğunu vurgulaması da aslında böyle bir hadisenin yani kendilerinin dokunulmaz/yargılanamaz olduğunu düşünmesinden kaynaklanan bir olaydır.
O nedenle bunların da bu psikolojilerini anlamak aslında Türkiye Cumhuriyeti tarihi içerisindeki darbeci geleneğe baktığımızda zor bir hadise değildir.
MAHKEME, KARARINDA ORDUNUN BÜTÜNLÜKLÜ YAPISINI GÖZETMİŞ OLABİLİR
Kararların planlayıcılar açısından tatmin edici olmamakla beraber bazı sanıklar açısından da tartışmalı olduğunu belirttiniz. Size Mahkeme hangi gerekçelerden hareketle bu kararlara varmış olabilir?
Yargılama sırasında şahit olduğumuz hadiselerde, dosya içerisindeki bazı belgelerde, bu tür bilgiler var. Yani bazı sanıkların emir-komuta zinciri dâhilinde bu planın içerisinde yer almak mecburiyetinde kaldıklarını görüyoruz. Bu konuda yeterli tahkikat yapılmadığı kanaatindeyim. Bunlarla ilgili olarak mahkeme muhtemelen “Sen bu darbe planına karşı inandırıcı bir savunma ortaya dökmediğin sürece ben de seni bu darbe planı içerisinde bulunmuş olmaktan cezalandırırım!” mantığıyla hareket etmiş olabilir. Hukuk mantığı açısından bakıldığında bu pek tasvip edilebilecek bir hareket değildir.
Darbeyle ilgili Türkiye’de ilk kez bir yargılama yapıldı. Bu yargılama içerisinde daha önce mahkemeler için de uygulanabilir pratik bir örneklik yok. O nedenle bildik normal klasik yargılamalardan farklı bir yargılamada bulundu mahkeme. O da Ordunun kendi içerisinde bütünlük arz eden bir yapılanma ve faaliyet biçimi olmasından hareketle böyle bir şey yaptı. Bu nedenle o bütünlük içerisinde bir takım isimlerin durumuna bakılmaksızın darbe planı içerisinde yer almış olmasını Mahkemenin yeterli görerek karar verdiğini düşünüyorum.
ERGENEKON ÜST ÇATI; BALYOZ, ONUN EYLEM PLANLARINDAN SADECE BİRİSİDİR!
Sizce Balyoz kararları Ergenekon dava sürecini ve bu davadan yargılananları hukuki ve psikolojik yönden nasıl etkiler?
Ordunun yaptığı gerek sair darbeler gerekse de darbe teşebbüslerini birbirinden ayırmak mümkün değildir. Bunlar Genelkurmay, Özel Harp Dairesi vb. belirli merkezlerden sevk ve idare edilerek bir bütünlük içerisinde hareket edilerek gerçekleştiriliyor. Ergenekon planında hareket edenlerin çoğu Balyoz Darbe Planı içerisinde zaten yer alıyorlar. Bu, şunun göstergesidir: Ergenekon bir anlamda üst yapılanma; Bu yapılanma Türkiye’de yapılacak olan siyasi, sosyal ve ekonomik her türlü faaliyeti nasıl yönlendirilmesi gerekecekse o yön çerçevesinde bazen darbelerle, bazen muhtıralarla, bazen de sair faaliyetlerle bu işi yürütme yetkisini kendisinde görüyor. Ergenekon’u bir üst yapı olarak düşünen, Balyoz Darbe Planının aynı zamanda iddia olunan Ergenekon terör örgütünün Türkiye’de idareyi bizzat ele alma girişiminin bir ürünü olarak görür. Bugüne kadar yapılan darbeleri ve darbe girişimlerini de aynı çerçevede değerlendirmek gerekir.
Kararların Ergenekon sanıklarını demoralize etmemesi mümkün değil. Çünkü Ergenekon sanıklarının bir kısmı Balyoz Darbe Planı davasında da sanıktır. Çoğunluğu da birbirleri ile mesai arkadaşlarıdır. Dosya içerisindeki bilgilerden fark edildi ki Ergenekon faaliyetleri ile Balyoz teşebbüsü birbirine paralel yürüyor. Bunun fark edilmiş olması da Ergenekoncuları demoralize etmiştir. Bunlardan biri daha kapsamlı eylemleri icra etme işlevini görüyor; terör faaliyetlerini organize ediyor, bir yerlere bomba koyuyor, kaos oluşturucu ve darbeye ortam sağlayıcı icraatlara girişiyor. Bütün bunlar darbeye zemin hazırlama ve darbecilerin iktidarı ele geçirmesini sağlama gibi bir sonucu hedefliyor.
Özetle Ergenekon ile Balyoz’u birbirinden bağımsız düşünmek yanlış…