Ahmet Edip Başaran’ın yazısı şöyle:
Atlasların Kanadığı Yüzyılda Ortadoğu’ya Bakmak
Biz kırıldık daha da kırılırız
Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza
(Ortadoğu IV, Cemal Süreya)
Ortadoğu bizim mustarip sevgilimiz. Coğrafyası keder olanların bir türlü ulaşamadığı nazenin sevgili. Biz onu hep uzaktan sevdik. Hangi kentlerinde hangi şarkılar söylenir hiç bilmedik. Adı gibi güzel şark kahvelerinde insanlar ne yer ne içer neler konuşur hiç merak bile etmedik. Ama hep sevdik. Sadece sevdik. Uzaktan, dokunabilecek kadar uzak bir yakınlığın penceresinden bakarak sevdik. Menfaatleri için bu nazenin sevgilimizi yangın yerine çevirenler olmasaydı, yıkık ve harabe kentlerini belki de hiç duymayacaktık. Ama hep sevdik. Onu uzaklardaki yakınlık ile yakınlardaki uzaklığın aralığından gizlice bakarak sevdik. Ne zaman baksak savaşı, yıkımı, terörü, kaybedişi gördük. İçimizdeki dinmeyen ağrıların, sönmeyen ateşlerin kıvılcımı hep bundandı. Biz onu Ümmü Gülsüm'ün şarkılarında, Nizar'ın dizelerinde, Feyruz'un “Ya hawa Beirut” haykırışlarında daha bir sevdik. Ortadoğu bizim yarım kalmış şiirimiz, şarkımız. Ortadoğu bizim mağrur ve mustarip sevgilimiz.
Ali Emre'nin Şiirimizde Ortadoğu isimli mühim çalışmasını okurken, bir dergi soruşturması için yazdığım cümleler düştü önüme. Atlasların, haritaların durmaksızın kanadığı bir yüzyıldan çıktık, yeni bir yüzyıla başladık ama kan emiciler, zulüm ve sömürü ağaları duracak gibi görünmüyor. Küfrün ve zulmün inadı varsa elbet direnişin ve umudun da bir inadı var. Ali Emre'yi doğrusu tebrik etmek gerekiyor. Parça parça da olsa şiirimizde yer etmiş Ortadoğu imgesini geniş bir düzlemde kapsamlı ve derinlikli bir çalışmanın konusu yapmak doğrusu ihtiyaç duyduğumuz bir alandı. Şiirimizde Ortadoğu, bu bağlamda bir imge olmanın ötesinde canımızı yaksa da bir gerçekliğin can alıcı tablosu olarak bir Ortadoğu fotoğrafı sunuyor bize. Bu fotoğraf, Zarifoğlu'nun Filistin için söylediği hakikati bir kez daha hatrımıza getiriyor. Tıpkı Filistin gibi, bütün Ortadoğu coğrafyası da mümin kulların önünde birer sınav kâğıdıdır. Bu sınav kâğıdında Türk şiiri nasıl bir imtihan vermiş, bu sorunun içindeki cevapların izini süren bir kitap Şiirimizde Ortadoğu.
DİRENÇ, DİRENİŞ VE UMUT
Ali Emre analara, aslanlara, kahramanlara ithafla başlamış kitabına. Giriş kısmına aldığı “Acıyla Sınanan” başlıklı Ali Emre şiiri, kitabın bize vazedeceği duygu ve düşünce coğrafyası hakkında hatırı sayılır ipuçları veriyor. Ali Emre, şiirleriyle olsun düz yazılarıyla olsun özelde Ortadoğu genelde bütün bir yeryüzü ölçeğinde haksızlıklara ve zulüm şebekelerine karşı koyan bir sanatçı. Bu kitap bağlamında özellikle Yeryüzüne Dağılan başlıklı şiir kitabının da okunmasında fayda var. Sanatın, şiirin bir işlevi de insana bir direnç ve umut aşılaması. Direnç, direniş ve umut, modern insanın sözlüğünde her dem dipdiri yaşaması gereken sözcükler. Ali Emre'nin bu önemli çalışmasını biraz da bu sözcüklerle beraber okudum.
“Kitap Hakkında” başlıklı önsöz metninde Ali Emre, çalışmasının gerekçeleri üzerine kısa bilgiler veriyor. Tarihsel süreç içinde Ortadoğu kelimesinin nasıl bir dönüşüm yaşadığına ilişkin bu değerlendirmeler, Türkiye ve Ortadoğu arasındaki dikey ve yatay ilişkinin mahiyetine ilişkin değerlendirmeler, okura ilk elde siyasi bir analiz imkânı da sağlıyor. Siyasi analiz diyorum, çünkü Ortadoğu söz konusu olduğunda sanatın meseleleri aynı zamanda siyasetin de meseleleri olmak zorunda. Çünkü Ortadoğu haritalarını kafalarına göre kesip biçenlere karşı, sanat bir itirazın ve isyanın yankısı, insanî bir haykırışın kaynağı olarak çıkıyor karşımıza. Siyasetin boğduğu, içsizleştirdiği insanın ve insanlığın sesi, sanatın kılcal damarlarında alabildiğince yükseliyor. Şiirimizde Ortadoğu, Türk şiirinde yükselen bu sesi, farklı dönem ve şair isimleri üzerinden başlıklar halince inceliyor. Tam da Ali Emre'nin belirttiği gibi, ihtiyaç duyduğumuz şey Ortadoğu'ya şiirle / şiirden bakmak. Bu bakış bizi daha fazla insan kılacak nitekim.
İLK BAHSEDEN NAZIM HİKMET
Ali Emre, çalışmasının hemen başında adlandırılışı bile sorunlu olan Ortadoğu tanımı üzerinden bir tartışma açıyor ki, bu bahiste yazdıkları çok önemli. İlk kez Britanyalılar'ın 19.yüzyılda dolaşıma soktukları coğrafi bir kavram olan Ortadoğu, batının üstenci ve müstekbir tavrını çok iyi özetleyen tanımlama. Bu adlandırmada, Avrupa ülkelerinin özellikle de İngiltere'nin merkez kabul edildiğini söyleyen Ali Emre, bu tanımdan yola çıkarak Doğu, Uzak Doğu, Yakın Doğu gibi kavramların da nasıl inşa edildiğini anlatıyor. Hegel'in efendi – köle diyalektiğini anımsatan bu tarz yaklaşımlar, ne var ki batı zihniyetinin ayırt edici özelliğini vermiyor mu bize? Efendi tanımlayandır, köle ise tanımlanan. Tanım koyanlar aslında başka bir açıdan küresel hegemonyalarını ve emperyalist emellerini dikte etmiş oluyorlar.
Ali Emre meselenin siyasi boyutlarına eğilen bu kısa girişten sonra şiirimizde Ortadoğu'nun izini sürmeye başlıyor. Epeyce bir ayrılıktan ve kopukluktan sonra şiirimizin bu bölgelerde olup bitenlere kulak verdiğini söyleyen Emre, Türk şiirinde özellikle belli bir dönemden sonra bu eğilimin başladığını söylüyor. Ali Yüce'nin, Cemal Süreya'nın, Sabah Kara'nın, Bülent Sönmez'in, Bünyamin Doğruer'in, Ülkü Tamer'in, Ahmet Arif'in vd. şairlerin şiir örneklerinden yola çıkarak genel bir harita çıkarıyor karşımıza. Ortadoğu'ya yönelik ilk temaslar, ilk ilgiler bahsinde Ali Emre, Cumhuriyet sonrası Türk şiirinde Ortadoğu'dan söz eden ilk şairin Nazım Hikmet olduğunu söylüyor. Ali Emre'nin Nazım Hikmet özelinde söyledikleri kayda değer: “Nazım Hikmet, irili ufaklı birçok şiirinde baştan beri 'Şark'a dikkat çekmiş, Asya ve Afrika'da yaşanan gelişmelere, emperyalist ve kolonyalist tutum ve dayatmalara, zaman zaman kitlesel halk hareketleriyle bütünleşen acı ve sevinçlere yer vermeye çalışmıştır.”
ACILARA KRONOLOJİK ŞAHİTLİK
Nazım Hikmet'ten sonra şiirimizde Ortadoğu ve Afrika'ya yer veren ilk şairlerden biri de Attila İlhan. Ali Emre, Attila İlhan'ın özellikle ilk kitabı Duvar'da kalemini dünyanın çeşitli bölgelerinde gezdirdiğini söylüyor. Yine 1927 doğumlu Hasan Hüseyin de konuya toplumcu / sosyalist bir duyarlıkla eğilen şairlerden biridir. Ali Emre'nin toplumcu şairlerde işlenen Ortadoğu temasının içeriğine dair önemli tespitleri var. Genelde sahiplenme ve eleştirel bir bakışın iç içe olduğu bu şiirlerde Araplara dair yanlı, eleştirel ve olumsuz bir yaklaşımın söz konusu olduğunu söylüyor Emre. Tabi bu tespitleri resmî bir devlet politikası olarak bu ülkeye dayatılan Ortadoğu'dan uzak durma algısını da eklemekte fayda var. Bu bağlamda Ortadoğu'ya dair yazılan sol / sosyalist tabanlı şiirleri bu algı çeperleri içinde değerlendirmek gerek. Ortadoğu ve Arap imajının nasıl bir kötücül bakışla ve zihniyetle kurgulandığını söylemeye gerek yok sanırım. Ali Emre İkinci Yeni şiirindeki Ortadoğu imgesini de Ece Ayhan, Edip Cansever, Cemal Süreya ve Turgut Uyar şiirleri merkezinde yukarıdaki eleştirel tavır merkezinde irdeliyor.
Ali Emre'nin çalışmasının en önemli bölümlerinden biri Sezai Karakoç'a ayrılmış desek yeridir. Ortadoğu'ya Cepheden ve İçeriden Bir Bakış: Sezai Karakoç başlıklı bu bölüm, Karakoç şiirindeki Müslüman coğrafyanın önemli yapı taşlarını anlatıyor. Nuri Pakdil, Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt, Arif Ay, Metin Önal Mengüşoğlu, Cahit Koytak ve Mustafa Yılmaz'ın şiirlerindeki Ortadoğu haritası da Emre'nin üzerinde durduğu diğer konu başlıkları. Eserin sonuna konulan kronolojik Ortadoğu tarihi de 1914'ten günümüze Ortadoğu'nun yaşadığı tarihsel kırılmayı görmek, yaşanan acılara daha yakından şahit olmak için önemli bir kaynak.
Şiirimizde Ortadoğu
Ali Emre
Temmuz Yayınları
Kasım 2016
174 sayfa
Kaynak: Yeni Şafak