Atina İzlenimleri

MURAT KAYACAN

Erasmus ziyareti kapsamında bir haftalığına (16-22 Mart 2014) Muş Alparslan Üniversitesi'nden üç öğretim elemanı ile birlikte Atina’dayım. Bu yazıda orada gördüklerimizin ve duyduklarımızın dikkatimizi çekenlerini sizinle paylaşmak istiyorum.

Bulunduğumuz otelin Atina’nın ara bir mahallesinde olduğu anlaşılıyor. Etrafımız Arapların, Pakistanlıların vs. dükkanlarıyla çevrili. Gelirken endişemiz İslam’a uygun yemek bulamamaktı ancak otelin hemen karsısındaki küçük lokanta camında "helal" yazılı olması içimizi rahatlattı. "Sayın yazar, o yazıyı görmeniz yediğinizin kesinlikle helal olduğu anlamına gelmez." diyenler de çıkabilir. Ben de Arap kardeşlerimizin pişirdiği "en az Türkiye'deki lokantalarda sunulan yiyecekler kadar helaldir, herhalde." diye cevap vermiş olayım.

Yunan polisi aksamları, ekonomik, siyasi sorunlar yaşayan ya da savaştan acı çeken ülkelerden gelen (çoğu Arap) sığınmacıları otelimizin önüne diziyor. "Helal" yiyecek sunan yukarıda söz ettiğim lokantanın üst katında otururken onları izledik. Yaklaşık iki saat ayakta bekletiliyorlar. Sığınmacıların amaçları muhtemelen Yunanistan'da bir süre kalıp sonra daha Batı’ya doğru gitmek idi. Polis onları otobüslere doldurup doldurup götürdü. Muhtemelen kendilerine ayrılan tel örgülerin ardında bir yerlere yerleştirilecekler. Allah sonlarını hayır etsin...

Nail otelde kahvaltımızı getirenlerden birisi. Suriyeli ve İngilizcesi de iyi. Onunla biraz muhabbet ettik. Ne var ki şu sorusu hemen ortamı gerdi: "Sen Sünni misin yoksa Şii mi?" Kendimi normalde "Müslüman" olarak tanımlamayı tercih ettiğim için ne diyeceğimi bilemedim. O da muhtemelen bu bocalama nedeniyle benim Şii olduğumu düşündü. Itikaden (Muhammed Abduh gibi) Sünni olduğumu ifade edince rahatladı. Sonra onu kahvaltı masamıza davet ettim. Şiilerin sapkınlıklarından örnekler verdi. Epeyce onlara karşı dolmuştu. "Kum kentine şu anda Sünni olarak girenleri öldürüyorlar." iddiasında bulundu. Doğrusu Irak ve Suriye'de İran’ın ortak olduğu zulümlerden sonra, Nail'in söylediklerine "saçma" deyip geçemedim. Söz konusu zulümleri nedeniyle İran’da ciddi güvenlik endişesi yaşanıyor olabilir.

Atina sokaklarında bol duvar yazısı mevcut. Kimisi "küresel iç savaş”a davet ediyor, kimisi neo-kapitalizm eleştirisi yapıyor. Bir duvarda da "Katil polis! Berkin Elvan!" yazısı vardı. Belli ki Türkiye gündemini takip edip Yunanistan'a taşımaya çalışanlar mevcut. Ziyaret ettiğimiz Atina Ulusal Teknik Üniversitesi'nde de durum farklı değildi. Fakültelerin duvarları çok sayıda grafitiyle ve düzensiz sloganlarla doluydu. Öğrenciler haddinden fazla siyasallaşmış görünüyordu. Elektrik Mühendisliği Bölümündeki öğrenciler okul koridorlarını komünist, sosyalist vs. mesajlar içeren fotoğraf, resim, bildiri vs. ile doldurmuşlardı. Okul adeta 1980 öncesi Türkiye'yi anımsatıyordu.

Atina ziyaretimizde, muhtemelen ilk defa bir Ortodoks kilisesi ziyaret etmiş oldum. Daha önce Katoliklerinkini ziyaret etmiştim ve gördüğüm birçok heykeli oldukça rahatsız edici bulmuştum. Ortodoksların kiliselerinden ikisine gidebildim ve hiç heykel yoktu. Onlar Hz. İsa ve aziz resimleriyle yetiniyorlar. Yani Katoliklere göre bu açıdan daha az sapmış durumdalar.

Dikkatimi çeken bir diğer şey ise nazar boncuğu idi. Onu hem kaldığımız otelin resepsiyonunda hem de sokakta bir kurt köpeğinin boynunda gördüm. Meğerse bu hurafe, Yunanlılar ile ortak yönlerimizden biriymiş. Onlar da bu mavi göze benzer taş ile kem gözlerden sakındıklarını düşünüyorlar. Bu bana şu anekdotumu hatırlattı. Konya'da bir özel okulda öğretmendim. Minik öğrencilerden birisi gelip, "Öğretmenim birisi nazar boncuğunu düşürmüş." dedi. Ona, "Bu ne işe yarar?" diye sordum. "Kazadan, beladan koruyor." dedi. O minik öğrenciyi üzerinde bulunduğumuz okula giriş merdivenlerinden alıp bahçeye indirdim. Bulduğum bir taşı alıp, yere koyduğum nazar boncuğunu parçaladım. Ona, "Oğlum bu taş kendisini koruyamıyor, bizi nasıl koruyacak?" dedim. Öğrenci şaşırdı. İnşallah o günden sonra nazar boncuğundan böyle bir beklentiye girmemiştir.

Selam ve dua ile.