Atıf Hoca tartışmaları; yakın siyasi tarihi ya aydınlatır ya tam karartır

Ömer Kılıç, İskilipli Atıf Hoca hakkında yaşanan tartışmaları kronolojik olarak aktarırken önemli hatırlatmalarda bulunuyor.

Avukat Ömer Kılıç, habercim19.com'da yayınlanan yazısında sol-Kemalist isimler tarafından şehadet yıl dönümü sebebiyle hedef alınan İskilipli Atıf Hoca hakkındaki tartışmaları değerlendiriyor. 


Atıf Hoca tartışmaları üzerine

İdam edilişinden seksen iki yıl sonra kayıp mezarı eski Hatay Milletvekili Dr. Mehmet Sılay tarafından bulunarak, memleketi olan İskilip’e getirilen M. Atıf Hoca’nın, 2008 yılından sonra çeşitli etkinliklerle anıldığı, ilgili kamuoyu tarafından yakından bilinir.

“İfademe başvuracaklarmış, akşama dönerim hanım” diyerek çıktığı evine bir daha dönemeyen Atıf Hoca, götürüldüğü Giresun İstiklal Mahkemesinde beraat ettiği halde serbest bırakılmayarak, yukarıdan gelen emirle bu kez Ankara İstiklal Mahkemesinde, çoktan verilmiş olan kararı kılıfına uydurmak için düzenlenen tiyatro bir yargılama sonucunda idam cezasına çarptırılmıştır.

Avukat savunması, temyiz gibi hususları gereksiz ayrıntılar olarak gören mahkeme, kararı hemen ertesi gün uygulamış, Ulus’ta eski meclis binasının önünde Babaeski Müftüsü Ali Rıza Efendi ile birlikte asılan Atıf Hoca’nın naaşı, yeni rejim muhaliflerine göz dağı için üç gün asılı kalmıştır. Ardından da aylardır yolunu bekleyen gözü yaşlı bir karısı ve on dört-on beş yaşlarında bir kızı olduğu halde, onlara haber bile verilmeden kimsesizler mezarlığına defnedilmiş, idam edildiğini haftalar sonra öğrenen karısı ve kızı ile İskilip’teki akrabalarına, başında Fatiha okuyabilecekleri bir mezar taşı dahi çok görülmüştür.

2005 veya 2006 yılında dönemin başbakanı R. Tayyip Erdoğan’ın Çorum mitinginde kendisinden bahsederek, rahmetle anması bu konuda bir dönüm noktası oluşturmuş, yukarıda da bahsettiğimiz gibi 2008 yılında kayıp mezarının bulunarak İskilip’e getirilmesi ile de  yapılan zulüm kamuoyunda konuşulabilir hale gelmiştir. Ancak Atıf Hocanın bir mezarının bile olmasını hazmedemeyen malum zihniyetin günümüzdeki uzantıları, o eski sakızı çiğnemeye devam etmişler, kendisi için yapılan mezara ve düzenlenen anma programlarına itirazlarını sürdürmüşlerdir.

Esasen her yıl gösterdikleri tepkileri bu kez milletvekili Erol Kavuncu ve Belediye Başkanı Halil İbrahim Aşgın’ın yanında Vali Mustafa Çiftçi’nin de programda yer almasını bahane ederek farklı bir boyuta taşımaya kalkışmışlardır.  Nasıl olurmuş da devleti temsil eden bir vali böyle siyasi davranabilirmiş, vatan hainliği suçundan idam edilen bir kişinin anma programına katılabilirmiş. Bunun hesabını vermeli, gerekirse görevden alınmalı imiş.

Yıllarca bu taktiklerin işe yaradığını bildikleri için aynı şeyi yine denediler. Beklediler ki Vali Bey, savunmaya geçsin, kem küm etsin, yanlış anlaşıldım, geçiyordum uğradım filan desin, küçücük bir geri adım atsın, atsın da kendisine dünyayı dar etsinler. Ama bu kez olmadı, Vali Bey yaptığının arkasında dimdik durduğu gibi benzerine çok da fazla rastlanmayan entelektüel bir bürokrat olduğunu göstererek, konu hakkındaki tarihi gerçekleri kişisel sosyal medya hesabından paylaştı.

İdam edildiği 1926 yılından uzun yıllar sonrasına kadar kendisinden bahsetmek suç sayıldığı için aile çevresinde bile konuşulamayan Atıf Hoca’nın, yapılan suçlama ile uzaktan yakından alakası olmadığı, artık bilmek isteyen herkes için gün gibi aşikardır. Malum çevrelerin derdi gerçeği öğrenmek olmadığı ve bir gazete yazısının hacmini çok aşacağı için onun işgal ve işgalcilerle ilgili sözlerini, mahkemede belgeler göstererek yaptığı savunmayı buraya alamıyoruz. Ama işin aslını merak edenlere, Bülent Gökgöz ve Bahadır Kurbanoğlu’nun İskilipli Atıf Hoca isimli Ekin Yayınları'nda arasında çıkan, tümüyle belgeye dayalı kitabı ile yine çok büyük fedakarlıkları göze alarak kayıp mezarını bulan ve kemiklerini İskilip’e getiren Dr. Mehmet Sılay’ın Fecir Yayınevi tarafından yayınlanan kitaplarına bir göz atmalarını tavsiye ederiz. (Esasen bu konudaki ilk kitap Necip Fazıl Kısakürek’in “Son Devrin Din Mazlumları isimli kitabıdır ama malum çevreler ona bilimsellikten uzak, ideolojik bir eser diye burun kıvırıyorlar)

Atıf Hoca’nın İngiliz işbirlikçisi bir vatan haini olduğu-, kendisini idam edebilmek için uydurulan aşağılık bir yalandır, açık bir iftiradır. Tek suçu, kılık kıyafet konusunda yazdığı şapka risalesi ile çeşitli dergi ve gazetelerde çıkan yazıları; başta İzmir’in işgali olmak üzere istilacılara karşı yaptığı konuşmaları ile halkı etkileme potansiyeline sahip bir alim olarak, bu topraklardan İslam’a ait ne varsa kökünü kazımak niyetiyle yapılması düşünülen devrimler için tehlikeli görülmesidir. Deyim yerindeyse o, bir mıntıka temizliği harekatının ilk kurbanlarından biridir.

1911 Trablusgarp ve 1912 Balkan savaşlarından o güne, yaklaşık on yıldır kesintisiz devam eden savaşlardan dolayı sayıları bir hayli azalmış olan Atıf Hoca benzeri kişiler, batılı bir toplum oluşturma projesinin önünde bir engel olarak görüldükleri için ya ortadan kaldırılmışlar ya da hayatlarının sonuna kadar ölü taklidi yapmak zorunda bırakılmışlardır. İstiklal Marşı’nın yazarı M. Akif Ersoy bile hafiyeler tarafından sürekli takip edilmesinden dolayı Mısır’a hicret ederek canını kurtarabilmiştir.

Atıf Hoca’nın bir mahkemede yargılanarak suçlu bulunduğunu, dolayısı ile suçunun sabit olduğunu söyleyenler, bunları resmi tarihin mavalları ile avunmak isteyenlere okumaya devam edebilirler. İstiklal Mahkemelerinin mahkeme ile hakimlerinin hakimlikle zerre ilgisinin olmadığını birazcık tarih merakı olanlar biliyor. Tümüyle Mustafa Kemal’in talimatı ile hareket eden sözüm ona bu mahkeme heyetinin, hukuk ve adalet diye hiçbir kaygıları olmamıştır. Amaç, ülkeyi yeni rejim için dikensiz gül bahçesi(!) haline getirmektir. Kabul etmek gerekir ki bu görevlerini bi hakkın yerine getirmişler, ardından da yine Mustafa Kemal’in bir emri ile ortadan kaldırılmışlardı. /span>

Bize bu konuda uzman tarihçilerin kitaplarını tavsiye edenler hiç zahmet etmesinler, zira bu ülkede doğup büyüyen her vatan evladı, o pek uzman tarihçilerin yalanlarını okuyup dinleyerek büyümüştür. Aradan koca bir asır geçtiği halde resmi tarihten faklı düşünmek bu ülkede her zaman büyük tehlike olmuş, rejimin onayını almayan kitaplar toplatılmış, yakılmış, bulunduranlar takibata uğramıştır. İstiklal Savaşının ilk beş komutanından birisi kabul edilen Kazım Karabekir’in dahi evinin basılarak hatıralarının toplandığını söylemek bu konuda yeterli fikir vermeli.

Son olarak, konunun vatandaşın çektiği ekonomik sıkıntıları konuşmak yerine gündem değiştirmek için ortaya atıldığı iddiaları da temelsizdir. Zira, her yıl yapılan bir anma programını memleket gündemine taşıyarak olayı köpürten iktidar partisi değil, muhalif medya ve siyasetçilerdir. Kimi siyasilerin ise sade suya tirit kabilinden yaptıkları samimiyetten uzak açıklamalarının da kimsenin gözünden kaçmadığı bilinmelidir. Yine bilinmelidir ki Atıf Hoca’nın iade-i itibara kesinlikle ihtiyacı yoktur, Müslüman halkımızın gözünde o bir şehit olup, her türlü mertebenin üzerindedir.

Kaynak: Ömer Kılıç / habercim19.com

Biyografiler Haberleri

"Afiye Sıddıki'ye yönelik Amerikan zulmü sürüyor"
İşgal rejimi Gazze kuzeyinde 20 günde 770 kişiyi katletti
Türkiye Yazarlar Birliği Kurucu Başkanı Mehmet Doğan vefat etti
İşgalci İsrail’in kabusu Yahya Sinvar kimdir?
Filistin cihadına adanmış bir ömür: İsmail Heniyye