Mısır yeni yıla İskenderiye’deki Kıpti Ortodoks Kilisesi’ne yönelik kanlı saldırıyla girdi. 21 Hıristiyan’ın öldüğü saldırıdan sonra 6 ocaktaki Ortodoks Noel’i için korkarak kiliselerine giden Kıptileri hoş bir sürpriz bekliyordu. Müslüman komşuları onları korumak için çoluk çocuk kilisenin önünde canlı barikat oluşturmuş, bekliyorlardı. Ayin bitene kadar oradan ayrılmadılar. Ellerinde hilal ve haç işaretleri taşıyan kalabalıkta başörtülü kadınlar ağırlıktaydı. İhvan’ı Müslim’in ordaydı çünkü.
Zaman zaman şiddetin, radikalizmin kucağına düşmüş bu örgüt son 10 yıldır değişiyor ve kendini yeniliyor, demokrasiye alışıyor, farklı gruplarla iş yapma patriklerini geliştiriyor.
Bugün İhvan, Mısır ordusundan sonra ülkenin en örgütlü gücü. Ama isyanın en başından beri gösterilere damgasını vurmaktan imtina ediyor. Liberal El Baradaey’i kendine görüşmeci olarak ilan etmekten çekinmiyor, sık sık sözcüleri aracılığıyla bu göstericilerin sadece kendileri tarafından yapılmadığının altını çiziyor, sadece demokrasi istediklerini açıklıyor. Hem dünya kamuoyunu hem de Mısır’daki laik insanları tedirgin etmemek üzere akıllıca bir strateji uyguluyor. “Önce örgüt değil önce dava ve amaç” diyor İhvan.
Polis ve askerin en az 150 göstericiyi öldürdüğü olaylarda dün Mübarek’in mumyaları sokaklara çıkana kadar isyancılar safından tek taş atılmadı. Eli silahlı pek çok radikal grubun mevcudiyeti sır olmayan ülkede 150 kişinin ölümünü gerekçe yapıp kimse şiddete başvurmadı.
Ortadoğu’da yeni bir çağ açıldığının, bu yeni dönemde silahın değil sivil direniş yöntemlerinin itibar göreceğinin ve ancak böyle sonuç alınacağının artık pek çok örgüt farkında.
Birkaçı hariç. Maalesef bunlardan biri de PKK.
Hâlbuki 90’larda Doğu Bloku’u çökerken dünyanın değiştiğinin farkına varıp birkaç kez silah bırakmayı denemiş, silahlı mücadelenin sonuç alamayacağını fark etmiş bir örgüttü PKK.
Maalesef karşısında elinde silahtan başka bir akıl, silahtan başka bir siyasi araç bilmeyen bir devlet vardı. En kolay yol seçildi: Silaha karşı silah, kurşuna karşı kurşun...
PKK devletin ne yaptığına, kaç kişiyi vurduğuna bakmadan bu militarist kısırdöngüden siyasi mücadelesini çıkaracak bir siyasi basiret gösterebilseydi, şu anda dünyanın her yerinde Filistin davası gibi bir Kürt davası sempatizan kitlesi vardı. Oluşacak uluslararası baskı karşısında Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu kadar direnemez, haklı talepleri karşılardı.
1993, 1998 ateşkesleriyle ıskalanan fırsatlar sonunda bugüne kadar gelindi. PKK 2000’lere silahlı örgütünü tasfiye ederek, gerillalarını yurtdışına çekerek girdi. Ama olmadı. 2004’te yeniden silahlar ele alındı, şiddet yeniden başladı.
2011’de bir farklılık var artık. Bu kez roller değişmiş durumda. İlk kez çözüm için Öcalan’la görüşen, askerî operasyonları durduran, Kürt açılımı yapan bir devlet var. Eksik ama Kürt meselesindeki tüm tarihin en ileri aşaması bu. Bugün PKK kendini Türkiye’ye anlatamazsa, silahla duyurmaya çalıştığı taleplerini ortaya çıkan kamusal alanda, herşeyin tartışılabildiği serbest ortamda ortaya koyamazsa, Türkleri ikna edemezse hiçbir zaman bunu yapamaz.
Birkaç kaynaktan teyit ettiğim geçen ay KCK adına Kandil’den İmralı’ya ulaştırıldığı iddia edilen bir notta özetle şöyle deniyor: “2011 seçimlerine ateşkes ortamında girmeyelim bu AKP’ye yarar. 2007 seçimlerine de ateşkes kararı ile girdik AKP’ye yaradı.”
Konuştuğum örgütü tanıyan uzmanlar arasında bu notu mart ayında Kandil’de toplanacak KCK Kongresi öncesi bir güç savaşının parçası olarak yorumlayanlar da var. “Çözümden utanan” eli silahlılar birbirilerine “en şahin benim” diyorlar böyle adımlarla. Öcalan’ın ise Kürt siyasetindeki başka siyasi figürler tarafından da kendisine ulaştırılan bu yanlış siyasi analize pek itibar etmediği söyleniyor.
Mart ayında ateşkesi bozma konusunda her iki tarafta da çok iştiyaklı kesimler olduğu, mart kedilerinin uzun süreden beri ortalıkta dolaşıp çöplük karıştırdıklarını artık bu meseleyi yakından takip eden herkes biliyor.
Ama işleri zor. Çünkü bugün PKK’nın yeniden silaha sarılmak için hiçbir makul gerekçesi yok. Tabii burası Türkiye bir şeyler olur ve silah yeniden “başka çaremiz kalmadı” sözleri arasında ele alınır.
Ama kalabalıkların özgürlük ve demokrasi talepleriyle sokaklara döküldüğü, siyasi zekâsı PKK’nın çok altında bir mühendis zihniyetince yönetilen İhvan-ı Müslimin’in sivil ve demokrat görünmek için mücadele verdiği yeni Ortadoğu’da artık silaha başvurmak için hiçbir gerekçe meşru değil. Mısır’da 150 kişinin ölümüyle bile silaha başvurmayan muhalefet bu yeni dünyadaki yükselen trendin farkında.
Bugün artık geçerli olan “ateşkes seçimde AKP’ye yarar” bakışındaki önce örgüt sonra dava değil, Mısır’da eylemlerin meşruiyetine zarar gelmemesi için kendini geriye çeken İhvan-i Müslimin’in “Önce dava sonra örgüt” bakışıdır.
PKK bunun farkına varmazsa, bu yeni Ortadoğu’da hâlâ silahla siyaset yapılabileceğini zannederse, Kandil bu saatten sonra hızla sivilleşecek ve demokratikleşecek Ortadoğu’daki bir dağın tepesinde bir Hollywood yapımı Vietnam filmi dekoru gibi kalır...
yildirayogur@gmail.com
TARAF