Hatice Saka / Yeni Şafak
Suriye'nin kadim şehri Halep'ten geriye koca bir enkaz kaldı. Eşsiz güzellikleri içinde barındıran Halep, beş yıl boyunca aralıksız süren çatışmaların ardından hayalet kente dönüştü. Suriyeli yönetmen Feras Fayyad ise bu kentin çocuklarından biri. Yaşananları tüm dünyaya göstermek için kamerasını eline alan yönetmen, insani bir hikayeyi anlattığı belgeseliyle Oscar adayları arasına girdi. Feras Fayyad "Halep'teki Son Adamlar"da üzerlerine düşen bombalara ve kurşunlara rağmen hayat kurtaran kahramanları anlatıyor. Yönetmen, "Beyaz Baretliler" olarak adlandırılan sivil savunma teşkilatının üyesi olan üç kişinin günlük yaşantısını beyaz perdeye taşıyor. Halit, Suphi ve Mahmut kuşatma altındaki Halep'te enkaz altında kalan sivilleri kurtarmak için canını ortaya koymaktan çekinmeyen cesur adamlar. Çekimleri yaklaşık dört yıl süren belgesel tamamen gerçek kişi ve olayları anlatıyor. Defalarca ölüm tehlikesiyle karşı karşıya gelen çekim ekibi filmi tamamlayabilmek için adeta canlarını ortaya koymuş. Suriye'de hapis yatan ve işkence gören yönetmen, ülkesinden ayrıldıktan sonra defalarca Halep'teki savaş bölgesine girip çıkmış. Geçtiğimiz yıl Sundance Film Festivali’nde en iyi yabancı film ödülüne layık görülen "Halep'teki Son Adamlar" Oscar'a da aday gösterildi. Filminin başarısını gerçekliğine bağlayan Fayyad, ülkemde yaşananları sanat yoluyla tüm dünyaya duyurmak istedim diyor ve ekliyor: "Bu filmde çatışmayı sona erdirmek ve acıyı durdurmak zorunda olduğumuz fikrini yansıtıyorum. Suriye'de her gün sivil ve masum insanlar katlediliyor. Halep'te savaşın ortasında insanlığın halen ölmediğine inandıran bu güzel adamları göstermek istedim. Acıların son bulması için bu ruhun tüm dünyaya yayılması gerek."
* "Halep'teki Son Adamlar"da Suriye savaşının hangi boyutuna odaklanıyorsunuz?
Film çekimlerine 2013 yılında başladık ve 2016 yılının sonuna kadar devam ettik. Halep'te en ağır bombardımanların yaşandığı dönemleri merkeze aldım. Şehir bombalanırken sivillerin hayatını kurtarmak adına kendi canlarını ortaya koyan, enkaz altından sivilleri çıkaran beyaz baretlilerin cesaret dolu öykülerine odaklandım. Bu insanlar, arama kurtarma konusunda herhangi bir tecrübeleri olmamasına rağmen bu işi yapıyorlar.
ZOR SEÇİMLER YAPTILAR
* Belgeselde gördüğümüz karakterler her gün ölümle yüz yüze geliyor. Bununla nasıl başa çıkıyorlar?
Halit, Suphi ve Mahmut kuşatma altındaki Halep'te sivil halkı kurtarmak için kalmayı seçen vatanseverler. Onlar, tanıdıkları şehrin halkını ve komşularını kurtarmaya yönelik çözümler ürettiler. Ancak şu ikilemi de yaşadılar. Kendileri ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kaldıklarında kendi canlarını mı yoksa ailelerini mi korumalılar? Zor seçimler yaptılar ve yardıma ihtiyacı olan herkese koştular. Onların cesur ve gayretli çalışmaları milyonlarca sivile umut verdi.
* Onlar için bu filme dahil olmak zor değil miydi?
Evet zor oldu. Bu kişiler sadece sivilleri kurtarmaya odaklanmışlar. Her an görüntülerinin alınması alıştıkları bir şey değil. Mesela kurtardıkları insanların ev ziyaretlerine gittiklerinde görüntülenmekten hoşlanmadılar. Bunu birileri görsün diye değil halkları için yaptıklarını hep söylüyorlar.
İŞKENCE GÖRDÜM
* Peki siz çekim sürecinde neler yaşadınız?
Çekimleri üç yıl gibi bir zamanda tamamladık. O süreçte Suriye'ye giriş çıkış yapıyordum. Elbette zorluklar yaşadım ve korkularım oldu. Etrafımıza bombalar düşüyordu. Halit ve Mahmut enkaz altından cesetleri çıkarırken gördüklerimiz ve yaşadıklarımız çok ağırdı. Ancak amacım ve görevim orada yaşananları tüm gerçekliğiyle aktarmaktı. Ben sadece işime yoğunlaştım. Kameramı onların gözünden bir yolculuğa çıkardım.
* Devrimden sonra 2011 yılında tutuklandınız. O dönemde neler yaşadınız?
Sivil ayaklanmaları ve sokak protestolarını anlatan bir belgesel çekmiştim. O belgeseli gerekçe göstererek beni tutukladılar. Hapishanede işkence gördüm. Birçok suçlama yönelttiler.
* Hapisten çıktıktan sonra Suriye'den ayrılıp Danimarka'ya yerleştiniz öyle değil mi?
Ülkemi, şehrimi ve evimi terk etmek zorunda kaldım. Tekrar hapse atılabilirdim. Ölüm tehditleri alıyordum. Bir süre Ürdün'e gittim ve daha sonra Türkiye'ye geçtim. Danimarka'dan iş teklifi gelince de oraya yerleştim. Belgesel çekimleri sırasında ise Halep'te uzun bir zaman geçirdim.
* Bu belgeselinizde dünyaya nasıl bir mesaj verdiniz?
Bu filmde çatışmayı sona erdirmek ve acıyı durdurmak zorunda olduğumuz fikrini yansıtıyorum. Suriye'de her gün sivil ve masum insanlar katlediliyor. Halep'te savaşın ortasında insanlığın halen ölmediğine inandıran bu güzel adamları göstermek istedim. Acıların son bulması için bu ruhun tüm dünyaya yayılması gerek. Bir Suriyeli sanatçı olarak vatanım için üzerime düşen görevi yaptığıma inanıyorum.
KIYIMI DÜNYA GÖRSÜN
* Filminiz çok sayıda ödül aldı. Sundance film festivalinde en iyi film ödülünün ardından en iyi belgesel dalında Oscar'a aday gösterildiniz. Filminizin bu kadar ses getireceğini bekliyor muydunuz?
Oscar'a aday olmak gibi bir hedefim yoktu. Öyle bir motivasyonla filmimi çekmedim. Uzun yıllardır yönetmenlik yapıyorum. Ülkemde savaş çıkınca da işimi sürdürdüm. Halep'teki kıyımı anlatmak için en iyi bildiğim yolu seçtim. Bu başarı da belgeselin gerçekliğinden geliyor. Ödül bu arada umurumda değil yaşananları dünya görsün istiyorum.
Savaş suçluları hesap verecek
* Suriye'nin geleceği için ne düşünüyorsunuz ?
Ben bir siyasetçi değilim. Bir Suriyeli olarak ülkeme adalet, barış ve ifade özgürlüğü gelsin istiyorum. Çünkü Suriye'deki savaş karanlık bir deliğe dönüştü. Çözüm bulmak için ciddi adımlar atılması gerekiyor. Fakat bu çözüm de adaletten uzak olmamalı. Savaş suçluları mahkemeye çıkmalı ve yaptıklarının hesabını vermeli. İkinci dünya savaşından bu yana hiçbir ülkede bu denli büyük savaş suçlarının işlendiği bir dönem yaşanmadı. Bunun hesabını mutlaka vermeliler.