“Pirim, bizim kafa ile hiçbir şey olmaz. Adamlar bak nasıl binalar yapmışlar. 8 ile sallanıyorlar, hiçbir şey olmuyor! Bizde ise 7.4 ile yıkılmayan binamız kalmadı..”
Muhatap kafasını sallayarak onay veriyor: “Tabii canım. Adamlarda teknoloji var.Bizimkiler gibi teknolojiyi geriden takip etmiyorlar.Doğaya meydan okuyorlar!”
Konuşmalar bu minval üzere sürüp gidiyor.
Sadece mahalle kahvelerinde değil, televizyon ekranlarındaki yorumcuların, hatta bilim adamlarının tartışmalarında da aynı görüntüler. Aynı muhabbetler...
Gerçekten insanoğlu bu kadar iddialı mı?
İddialı..
Öyle mi?
Öyle..
Haydi bakalım buyurun, Japonya’daki deprem ve tsunami felaketinin acı tablosuna bir bakalım..
İlk açıklanan bilgilerde, 600 kişinin öldüğü söyleniyordu.
Sonra 1500-2000’e çıktı ölümlerle ilgili bilgiler.
Bir gün sonra 10.000’e..
Yakındır; ölü sayısının 20’li 30’lu binlerle ifade edilerek açıklanması..
Ne oldu peki?
Hani müthiş teknoloji?
Hani “Çağdaşlık işte bu abi!” dedirten büyük gelişmeler?
Bizi kendimizden utandıran teknoloji harikalarına ne oldu?
Son Adapazarı depreminde ölü sayısının 17 bin olmasının sebebinin, fay kırılması değil, bizim cehaletimiz olduğunu üzerine basa basa tekrarlayan, ölülerimizin üzerinden bir defa daha kendi insanımıza hakaret eden çok bilmiş profesörlerimiz, ne buyururlar şimdi?
Tedbir alalım, eyvallah!
İşimizi sağlam yapalım, amenna!
Ama, “Bak, binamızı 8 şiddetindeki depreme dayanıklı yaparsak, hiçbir şeycik olmaz! Önemli olan, bilime uygun hareket etmektir. Deprem öldürmez, cehalet öldürür. Bilime uygun hareket edersen ölmezsin. Cahilce işler yaparsan, ölüm kaçınılmazdır” dikkafalılığına da hayır..
Dikkafalılıkta ısrar mı ediyorsun?..
Buyur sana taptaze Japonya örneği..
Gıpta ile bakıyorduk, adamların çalışmalarına.. 8 şiddetindeki depremde, bırakın binalarının yıkılmasını, küçücük bir hasar bile görmemelerini hayranlıkla seyrediyorduk..
Ama ne oldu?
8 yerine, 9 şiddetinde deprem oldu.
Ne yani, insanoğluna, 8’den büyük deprem olmama taahhüdü mü verilmişti?
Ki, birileri öyle şişine şişine geziyorlardı?
Düne kadar, 8 şiddetindeki depremlerde, Japonların inşa ettikleri binalara hiçbir şey olmamasını, televizyon ekranlarından seyrederken, o gerçek görüntüleri; kurgu film görüntüleri sanıyorduk.. Binalar sallanıyor sallanıyor, bir şey olmuyor!
Şimdi ise, Japonların başlarına gelen felaketi, televizyon ekranlarından yine seyrediyoruz. Yine, gerçek görüntüleri kurgu film sanıyoruz. Ancak bu sefer, suyun önüne alıp götürdüğü koca koca binalar, fabrikalar, arabalar.. Gemilerin, karada adeta yüzmesi..
Kıyamet filmlerini seyrediyormuşuz gibi seyrediyoruz.
Gerçek görüntüleri, kurgu film görüntüleri zannederek seyrediyoruz..
Daha önce, “Helal olsun adamlara. Yaptıkları binalara hiçbir şey olmuyor” diyerek seyrediyorduk.
Şimdi ise, o müthiş teknolojinin, her şeyi önüne alıp götüren büyük gücün karşısında nasıl çaresiz kaldığından ibret alarak seyrediyoruz.
Ateist bir profesörümüz var..
Celal Şengör.
Bir televizyon programında seyretmiştim.
“Evimi, 8 şiddetinde depreme dayanıklı yaptım. Fay hattının üzerindeyim ama, hiçbir şey olmaz” küstahlığı ile adeta meydan okuyordu.
Japonların kültüründe, böyle bir meydan okuma var mı bilmiyorum. Depreme dayanıklı evler inşa ettikleri için, böylesine meydan okuyucu konuşmalar yapıyorlar mı bilmiyorum.
Ama, Japonya depreminin görüntülerini izlerken, bizim ülkemizin o ateist profesörünün “meydan okuyan” o sözleri geldi aklıma..
İnsanoğlunun ne kadar çaresiz olduğunun resmi canlandı gözümde..
Merak ettim, ne düşünüyor acaba, “bizim ateist profesörümüz” dedim, kendi kendime..
Ne düşünebilir ki? İnsanoğlu, bilime tapıyorsa, yine kendi küçük aklınca, felakete bilimsel sebebler üretecektir.
Pozitivist kafa, hiçbir zaman kabul etmeyecektir: “Ne kadar tedbir alırsanız alınız, sizden daha üstün bir gücün var olduğu”nu ve “O’na karşı yine çaresiz kalacağınız”ı..
YENİ AKİT