Atatürk’ün ikinci öğrencisi Hitler
Hilal KAPLAN
“Mustafa Kemâl, bir millet bütün vasıtalarından mahrum edilse dahi kendini kurtaracak vasıtaları yaratabileceğini ispat eden adamdır. Atatürk büyük bir öğretmendir. Mussolini onun birinci, ben de ikinci öğrencisiyim.”
Hitler’in 1938 yılındaki doğum gününde sarf ettiği bu sözlerin ilk kısmı, en son 10 Kasım günü, tivitır’daki yaslı Atatürkçüler tarafından, bir ‘övgü efekti’ eşliğinde paylaşılıyordu. Yani memleket hafızasında aslında Atatürk ile Hitler arasındaki mesafenin pek de uzak olmadığına ilişkin emareler mevcut.
Ancak Stefan Ihrig, bu alanda yıllardır yolunu gözlediğim çalışmasını on gün önce yayınladı. Alman devlet kaynaklarından Nazi gazetelerine dek tarayan Profesör Ihrig, Kemalist Türkiye ile Nazi Almanyası arasındaki ilişkinin ve Hitler’in Atatürk’ü nasıl rol model aldığının detaylarını ortaya çıkardı. Adı “Nazi muhayyilesindeki Atatürk” olan kitap Harvard Yayınları’ndan çıktı. Tercümesi de yakındır diye umuyorum. (Talat Paşa suikasti ve Alman basınına yansımalarını araştırdığı makalesi de tercüme edilmeyi hak ediyor.)
Kitaba göre Hitler başta Nazi propagandistlerinin, Atatürk ve Kemalist rejimden ilham aldığı dört alan vardı: İnsanların sorgusuz sualsiz itaat edeceği bir Führer fikri, tek parti rejimi ihtiyacı, ‘millî feda’ olgusu ve düşmanlara karşı tek cephe olunduğunu göstermek için muhaliflerin üzerine çöreklenme stratejisi.
Örneğin “Hitler’in Sofra Sohbetleri” kitabından bildiğimiz şu ifade, Hitler’in, Weimar Cumhuriyeti’nden tek partili Führer düzenine geçişte uyguladığı stratejiyi özetler: “Arkasında ordusu olmayan bir kumandan uzun süre ayakta kalamaz. Atatürk de iktidarını Halk Partisi sayesinde güvenceye aldı. İtalya’da da aynı şey geçerli.”
Yine kitapta alıntılanan, Hitler’in Milliyet gazetesine verdiği röportajda söylediklerine bakalım. Manşet, “M. Hitler’in Milliyet’e beyanatı”. Spot, “Alman Başvekili diyor ki, ‘Türkiye’de doğan ve parlıyan yıldız bize takip edilecek yolu gösterdi’. Haberin gerisini tahmin edersiniz.
Kitapta ayrıca, Hitler’in, Josef Thorak’a yaptırdığı Atatürk büstünü “en değerli varlıklarından birisi” olarak gördüğünü, Kemalist Türkiye ve Atatürk hayranlığından gına gelen Nazi Propaganda Bakanlığı’nın, 1937 yılında, durumun ‘artık katlanılmaz’ olduğuna dair uyarı yazısı geçtiğini, Nazilerin Türkleri ‘Ari ırk’a dahil etmek için yaptıkları çalışmalar gibi daha önce pek duyulmamış ayrıntıları da öğreniyoruz.
İkinci Dünya Savaşı sonrası Türkiye’nin ibreyi ‘demokratik Batı’ya çevirmek zorunda kalmasından önce Batı muhayyilesindeki Atatürk’ün ‘diktatör’ olduğunu, sonrasında ‘hayran olunacak dünya lideri’ kategorisine yüceltildiği malum. Bu kitap, mezkûr algıyı elbette bertaraf etmeyecektir. Lâkin tarihin hakkıyla anlaşılmasına hizmet edeceği de muhakkak.
YENİ ŞAFAK