Atatürk’ün arkasına saklananlar sadece Kemalist fanatikler mi?

Yeni Şafak’ın başyazarı “Cumhuriyet de bizim, Atatürk de!” diye bitirdiği yazısında İslami değerleri aşağılayan Atatürkçüleri kıyasıya eleştirmiş ama İslami değerleri tümüyle imha programı uygulayan Atatürk’ü tazimden de geri kalmamış!

HAKSÖZ-HABER

Kemalistler dün “vatan elden gidiyor” psikolojisiyle saldırganlıklarını sergiliyorlardı. Bugün de ‘iktidara geliyoruz’ havasına girerek şirretleşiyorlar. Sonuçta tavır değişmiyor, İslami kimlik ve değerlere düşmanlık üzere kurulmuş ideolojilerini her vesileyle yansıtıyorlar.

Buraya kadar durum gayet normal. Çağdaşlık, Batıcılık, ilericilik kavramları üzerine temellenmiş bir ideolojinin İslami kimliğe açtığı savaş devam ediyor. Normal olmayan ise bu savaşın mağduru olduğunu yana yakıla dile getirenlerin de bir türlü gerçekçi, cesur, kişilikli bir tavır sergileyememeleri. Tablo alabildiğine netleştiğinde dahi kaçak güreşiyor, karşıtına sığınma acziyetinden vazgeçmiyorlar.

İşte Yani Şafak’ın başyazarı Hüseyin Likoğlu da bugünkü yazısında aynen bunu yapıyor. Kemalist fanatikleri ve yaptıkları çirkinlikleri eleştirmek için kalem aldığı yazısında yine ikili bir dil kullanıyor. Bir yandan çok haklı ve net bir tespitle 10. Yıl Marşı vb. ritüellerin aslında düşman olarak Yunanlıları vs. değil, toplumun İslami kimliğini hedef aldığı gerçeğini vurguluyor. Bunu yapanlarla mücadele edileceğini söylüyor. Ama bunu 10. Yıl Marşına dair hiçbir itirazda bulunmadan yapmaya özen gösteriyor. 

Yani klasik Atatürk’ü es geçip Atatürkçüleri kıyasıya eleştirme taktiği. Denilebilir ki “ne yapsın, resmi ideolojiye ve kurucusuna tavır almak kolay değil!” 

İyi de Likoğlu İslami değerlere düşmanlığın Atatürkçü fanatiklerin fanatizminden kaynaklanan bir hal olmayıp, bizatihi Kemalist ideolojinin ürettiği, yansıttığı bir anlayış ve pratik olduğunu bilmiyor mu? Ve bunu gayet iyi bildiği halde, Mustafa Kemal’e dua ettik, her zaman da edeceğiz saçmalığına neden tevessül ediyor? Mustafa Kemal’in kendisine dua edilmesine razı olacağını nereden çıkarıyor? İslami değerlere cepheden savaş açmış bir Mustafa Kemal gerçeği ortada gayet net biçimde durmaktayken, bu gerçeği çarpıtarak hem kendisine hem de Mustafa Kemal’e haksızlık ettiğinin farkında değil mi?  

İşte Likoğlu’nun yazısı:

ONUNCU YIL MARŞI’NI HANGİ RUH HALİYLE OKUYORSUNUZ

Her milli gün ve bayramda “Acaba bu kez manevi değerlerimize ve inancımıza nasıl hakaret edecekler, nasıl saldıracaklar” endişesini yaşıyoruz. Karşı çıksanız “Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı” yaftası yapıştıracaklar, razı olsanız vicdan rahat değil.

Bu durum istisnasız yıllarca böyle yaşanıyor. “10 Kasım’da Anıtkabir’e gitti gitmedi, camilerde dualar yapıldı yapılmadı.” Bu tartışmalar milli gün ve bayramlarda hiç eksik olmadı hayatımızdan.

İşte yine böyle günlerden geçiyoruz. Ağustos ayı Türk tarihi için zaferler ayıdır. 1071 Malazgirt Zaferi’yle yurt edindiğimiz Anadolu’yu 30 Ağustos 1922’de terk etmeyeceğimizi tüm dünyaya ilân ettiğimiz tarihi zaferlerin yıl dönümlerini coşkuyla kutluyoruz.

Eylül ayı da Ağustos gibi tarihimiz açısında önemli zaferler barındırıyor. Anadolu’daki son işgalci Yunan’ın denize döküldüğü aydır Eylül. Dolayısıyla Ege Bölgesi’nde birçok ilimizin kurtuluşu Eylül ayı içinde gerçekleşmiştir. Bu yüzden Ege Bölgesi’nde bir il ve ilçemizin kurtuluş yıl dönümlerinde Eylül ayında törenler düzenlenir.

Balıkesir Edremit’in düşman işgalinden kurutuluşunun 99’uncu yılı dolayısıyla düzenlenen törende yine aynı çirkinliklerin sahnelenmesi üzerine ‘Yeter artık!’ diyen bir isim ortaya çıktı. Edremit Belediye Meclisi Üyesi Murat Tuna, sözde kurtuluşu temsil eden çarşaflı bir kadının zincire vurulması iğrençliğine isyan etti.

Edremit olayı milat olmalı. Bundan sonra hiçbir milli gün ve bayramda mukaddes değerlerimize, inancımıza yönelik hiçbir saygısızlığa izin verilmemeli. Bu çirkinlik şehit kanıyla yurt edindiğimiz ve şehit kanlarıyla koruduğumuz bu topraklarda bir daha yaşanmamalı.

Bu konuda ilk adım eğitimde atılmalı. Yalan-yanlış ideolojik dayatmalar artık okullarda çocuklarımıza okutulmamalı. Kurtuluş Savaşı yıllarında mandacılığı savunanların yazdığı tarih kitapları ders kitabı olmaktan çıkarılmalı. Milletten gizlenen-saklanan hiçbir belge, bilgi, tutanak kalmamalı. Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına adım attığımız bu günlerde her şey bütün şeffaflığı ile ortaya konmalı.

Geçtiğimiz hafta Kurtuluş mücadelesinin en önemli duraklarından bir olan ve Kurtuluş’tan Kuruluş’a giden yolda en önemli kararların alındığı Sivas Kongresi’nin 101’inci yıl dönümünü kutladık. 10 maddeden oluşan kararların 9’uncu maddesi şu ifadelerden oluşmaktadır: “Tamamen millî vicdandan doğan ve aynı amaç için kurulan bütün millî cemiyetler Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında birleştirilmiştir. Bu cemiyet her türlü particilik akımlarından ve şahsî ihtiraslardan tamamen arınmıştır. Bütün Müslüman yurttaşlarımız bu cemiyetin tabii üyesidir.”

Bütün Müslümanların tabii üye olduğu Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti tarafından başlatılan Kurtuluş mücadelesinin neticesinde kurulan devlette Müslümanlar, her milli gün ve bayramda aşağılanıyor.

Bu çarpıklığa artık dur demenin zamanı çoktan geldi geçti.

Muhafazakâr ve dindar insanlara karşı 28 Şubat’ta zulmü zirveye taşıdıkları dönemde moda haline getirdikleri Onuncu Yıl Marşı okuma geleneğini yine aynı kafa ve anlayışla sürdürme arzusunda olanlar var. Onuncu Yıl Marşı’nı okurken nasıl bir ruh hali içinde olduklarını hiç düşündünüz mü? Sizce Onuncu Yıl Marşı’nı okurken düşman olarak Yunan’ı mı görüyorlar, Müslüman’ı mı?

İzmir’i bir şehir devleti anlayışıyla Türkiye’den koparıp müstakil bir yer haline getirip Helen kültürünün bir parçası haline getirmek isteyenler, “İzmir’in Dağlarında Çiçekler Açar” marşını söylerken, sizce 100 yıl önce Yunanların Batı Anadolu’da yaptıkları zulmü mü gözlerinin önüne getiriyor, yoksa Edremit’te olduğu gibi dini değerlerimiz mi?

Yıllarca Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı ithamlarından çekindiğimiz için katlanmak zorunda olduğumuz bu kötülüğe artık razı olmamız mümkün değil. Bunu yapanların ne Cumhuriyet’le ne de Atatürk’le alakaları olabilir. Atatürk’ün arkasına saklanıp değerlerimize saldıranların maskesini düşürmenin tam vaktidir.

Mustafa Kemal Atatürk’e bir cenaze namazını bile çok görenler, bizi Atatürk’e dua etmemekle itham ediyor. “Gelin birlikte dua edelim dediğimizde”, “Siz dua edin, biz vals edeceğiz” diyorlar. Allah Allah nidalarıyla bu toprakları bize vatan kılan başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm şehit ve gazilerimiz için hiçbir zaman dualarımızı eksik etmeyeceğiz.

Cumhuriyet de bizim, Atatürk de bizim. Dünün mandacıları ile bugünün himayecilerinden ne alacağımız ders, ne de çekineceğimiz bir durum var.

Yorum Analiz Haberleri

Yapay zeka statükocu mu?: ChatGPT'de cevaplar neye göre değişiyor?
Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm