HAKSÖZ HABER
Ne FETÖ imiş ama. Bütün Kemalist duyguları depreştirdi. Depreştirmekle kalmadı; bütün mantık kurallarının da merkezi haline geldi. Artık bıraktık Kemalizm eleştirilerini falan, Atatürkçülerin imanlarını sorgular hale geldik. Biraz tersyüz edilmiş tarih, biraz Aristo mantığı, ve bir parça biber günümüz siyasi jargonlarının yegane parametresi haline geldi; hem de birkaç gün içinde.
15 Temmuz'dan bu yana "siyasi" imiş gibi görünen ve konjonktürel sanılan konum alışlar, özellikle 29 Ekim'de verilen mesajlarla birlikte su olup akmaya, "su akar yolunu bulur" misali yeni yol güzergahının köşe taşlarını amentü haline getirmeye çalışan tahlillerle dolup taşmakta.
Şeytan işte, insanın aklına veriveriyor vesveseyi. Mesela Dersim'in Meclis kürsüsünden tartışıldığı günler. Tüm köşe yazarlarının ezber bozma şevki içerisinde ve Dersimli'lerin hakkını Kılıçdaroğlu'na rağmen savunmaya geçtikleri günler. Tabii bu gündem, havayı koklayana profesyonel gazeteci refleksiyle başlamamıştı. Dönemin başbakanı, değişen Türkiye'nin önüne konulmak istenen engelleri, dokunulmaz zannedilen tarihsel kesitlere gönderme yaparak aşma gayretindeydi. Kimilerine göre bir "yüzleşme", kimilerine göre resmi tarihin sorgulanması ama nasıl nitelenirse nitelensin, değişmek ve tabularını yıkmak zorunda olan Türkiye'nin ve Türkiye halklarının zihninde depremler yaratan gündemlerdi.
Üstelik sağ muhafazakar çizginin alışıldık şekilde bir ileri iki geri yaptığı günler de geride kalmıştı. Surda açılan her gedik kazanım olarak algılanmakta, siyasete, hukuka, sosyolojik yapıya olumlu katkılar sunmakta idi.
Bunların hemen tümü kısa süreli bir film şeridi gibi, kısacık pembe bir rüya gibi geldi geçti hayatımızdan. Adeta 30'lu 40'lı yılların seküler tepkileri bir dejavu olup muhafazakarca dikilmekte karşımıza. Laiklik ve Atatürkçülüğe eleştiriler bitmeli, "Kemalist vesayet sistemi" terkibi ağızlara alınmamalı ve artık tarih tartışmaları da tarihin çöplüğüne atılması arzulanıyor.
Arzuluyor dediysek, bunu her daim yaptığı ajitatif çıkışlarla İstiklal Mahkemelerine övgüler düzüp kurbanlarına hakaret eden Doğu Perinçek'lere değil, 15 Temmuz'dan bu yana yargı mekanizmalarına yeter derecede kurban vermiş dindar-muhafazakar kesime yönelik parmak sallamalar eşliğinde yapmaktalar. Hem de tıpkı yazının başlığında olduğu gibi, “Mustafa Armağanlar belgelerle de olsa konuşma hakkına sahip değildirler ama bizim emir kipleriyle saçmalama hakkımız mahfuzdur” dercesine.
Öyle ya, 5816 tepemizde dikilip dururken, tarihçi de olmadığını bildiğimiz Nuh Albayrak'a simdi çıkıp da kim darbeler tarihinden örnekler sıralamaya cesaret edebilir ki! Ne ala, sayesinde Atatürk'ün darbecilikle alakalı olmadığını öğrenmekle kalmadık, aynı zamanda onun FETÖ'cü olmadığı konusunda da irşad olmuş olduk(!)
Yazı neden mi bahsediyor? Hay Allah; başlığı başımızı döndürdüğü için yazıya değinmeyi unuttuk.
Buyrun:
Atatürk darbeci de olamaz, FETÖ’cü de... / Nuh ALBAYRAK
STAR
Eski alışkanlıklarının hortlamasına bakılırsa yine köşeye sıkıştılar galiba.
Şu çelişkiye bakar mısınız?..
“Laikliği ve Atatürk ilkelerini koruyup kollamakla görevli” olduklarını iddia eden birileri, Mustafa Kemal’in kurduğu Türkiye Cumhuriyetini yıkar, TBMM’yi devre dışı bırakırdı.
Türkiye, son yıllarda enerjisinin büyük kısmını bu vesayet odakları ile mücadeleye harcadı.
Elbette kolay olmadı.
Haçlı emperyalistleri, Türkiye’yi sürekli kontrol altında tutabilmek için, zaman ve zemine göre farklı versiyonlarını devreye soktukları “hibrit” bir darbe mekanizması kullanmıştır.
1960, 72, 80 ve 97’de ihaleyi silahlı darbeciler üstlenmiş, 2007’de ise siyasi lejyonerler kullanılarak bizzat parlamentoda “darbe” tezgahlanmıştır.
Düşünebiliyor musunuz?
“Ülkeyi, irtica karanlığına götürmek isteyenlerden kurtararak Atatürk ilkelerine sahip çıkıyoruz” diyenler, aslında Türkiye Cumhuriyeti’ne cephede engel olamayan yedi düvelin işgal planlarına hizmet etmiş.
İşgalciler at değiştirdi
Sonra ne oldu?..
“Atatürk’ü koruma ve kollama” gerekçesinin son kullanma tarihinin dolduğunu gören “büyük patronlar” yeni bir buluşla FETÖ projesini devreye soktu.
Gezi kalkışması gibi zaman zaman geleneksel darbecilerle de ortak çalışan yeni lejyonerler, son bir “altın vuruş” olarak 15 Temmuz’u gerçekleştirdi.
Bu, FETÖ’nün Truva Atı olarak kullanıldığı bir işgal teşebbüsüydü.
Ama Çanakkale’den bu yana bir türlü başedemedikleri Türk milleti, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önderliğinde, “Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti”ni yıkılmaktan kurtardı.
Düşünsenize...
CHP gibi bir partinin lideri (yani Atatürk’ün temsilcisi) olarak o koltukta oturan ama o gece “güvenli bir eve”sığınarak darbeyi ekranlardan kontrol eden ve ertesi gün de FETÖ firarisi gibi ezik bir biçimde tekneyle kaçan Kılıçdaroğlu ve avanesi “Atatürkçü” olacak, F16 ve tanklara meydan okuyarak canı pahasına bu cumhuriyeti kurtaranlar “Atatürk düşmanı” ilan edilecek öyle mi?
“Atatürk düşmanı” arayanlar, onun kurduğu partiyi; kaset kumpasıile işgal ederek FETÖ’ye peşkeş çekenlere baksın.
Maymuncuk gibi kullandılar
Atatürkçülük kadar istismar malzemesi yapılan bir unsur yok.
Hatırlar mısınız, bir zamanlar gecekondu şehri olan İstanbul’da hemen her gecekondunun önünde bir Atatürk büstüvardı.
Buna rağmen gecekondusunu kurtaramayan uyanıklar, yıkım ekibi geldiğinde büyük bir Atatürk afişini kaptığı gibi çatıya çıkarak dozerleri püskürtürdü.
Bu da oldu...
Seydişehir’de okuduğum yıllarda Alüminyum Tesisleri’nde çalışan bir işçi, amirlerinden bir hafta izin istemiş ama alamamış.
Bunun üzerine fabrika önündeki dev Atatürk heykeline bir selam çakmış ve “Paşam, bir hafta izne ihtiyacım var ama vermiyorlar” demiş ve memleketine gitmiş.
15 gün sonra döndüğünde, hakkında işlem yapıldığını öğrenince heykele selam çakarken çektirdiği fotoğrafı göstermiş ve “Siz bir hafta vermediniz ama paşam 15 gün izin verdi. Sıkıyorsa işlem yapın, koskoca Atatürk’ün bana 15 gün izin verme yetkisi yok mu”demiş.
İnanmayacaksınız ama bu kardeşimiz, hiçbir şey olmamış gibi işine devam etti.
Samimiyseniz susun...
Bu örnekler, son dönemde şahit olduğumuz istismarların yanında çok masum kalır.
Meşru yolla başarıya ulaşamayanlar ucuz yollara başvuruyor.
Bu ülkenin en büyük problemi samimiyetsizliktir.
Darbeciliğin adını “Kemalizm” koyan istismar abideleri ile İngiliz imalatı FETÖ bukalemunları “Atatürkçü” oluyor, milli şahlanışın liderine ise “diktatörlük”diyorlar.
Yeter beyler...
Zerre kadar samimiyetiniz kaldıysa lütfen “Atatürkçüyüz” demeyin.
Zira Atatürk darbeci de olamaz, FETÖ’cü de...