Atatürk Cumhuriyeti’ne prim borcu yakışıyor mu?

Ali İhsan Karahasanoğlu

Dün sabah başlayan Ergenekon gözaltılarındaki 12. dalganın isimlerine bakıyorum.. Ağırlıkla üniversite çevrelerinden isimler.. Üniversite çevrelerinden isimler ama, bu isimler, kamuoyunda bilimsel çalışmaları ile değil, hükümete yönelik açıklama ve eylemleri ile tanınan kişiler.

Sadece hükümete değil, mütedeyyin kesimin tümüne yönelik tahrikkar açıklamalar yapan kişiler..

Bir üniversite rektörünün, hükümette şu partinin olması veya bu partinin olmaması konusunda görüşler açıklamasının ne gereği olabilir? Bu yöndeki kanaatlerini, şahsi görüş olarak açıklamasını kastetmiyorum. Üniversite rektörlüğü makamının arkasına sığınarak, rektörlük antetli kağıtlar altında bu tür açıklamalar yapılmasını soruyorum: “Bu açıklamaların, kanunda üniversitelere yüklenen görevlerle ne ilgisi var?”..

Üniversite rektörüsünüz. Üniversite içindeki öğrencilerin sorunları ile ilgili çalışmalar ve açıklamalar yapabilirsiniz. Öğretim üyelerinin sorunlarını gündeme taşıyabilirsiniz.

Ama, ülke genelindeki sorunlar ve siyasi tercihlerle, hatta dış ülkelerle ilişkilerimizle üniversite rektörlerinin ne bağlantıları olabilir?

İç siyasete karışmanın doğal neticeleri de, şu gazete ile dava, bu televizyon ile mahkemelik olmadan başka bir şey değil. Nitekim öyle de olmuştur.

Dünyanın neresinde, bir üniversite rektörünün, çok istisnai durumlar dışında, bir gazete ile mahkemelik olduğu görülmüştür? Ama dün sabah gözaltına alınan eski rektörlere ve sözde bilimadamlarına bakıyorum, hemen hepsi basınla mahkemelik.. Özellikle de Vakit’i, onlarca dava açarak susturmak istemişler.. Aynen Genelkurmay çalışmasındaki, “Dava bombardımanına tutarak çalışamaz hale getirme” planının bir ürünü olarak..

Bakıyorum; İnönü Üniversitesi eski rektörü Fatih Hilmioğlu da, Samsun 19 Mayıs Üniversitesi eski rektörü Ferit Bernay da, Uludağ Üniversitesi eski Rektörü Mustafa Yurtkuran da, gazetemize dava açan isimler.. Dava değil, davalar açan isimler..

Başkent Üniversitesi rektörünü unutmadım. O da daha iki ay öncesinde dava açan bir rektörümüz!

Hem de nasıl dava açmak!

Beyefendi, çalıştırdığı işçilerin SSK primlerini ödememiş.. Borç çok yüksek miktarlara ulaştığından, SSK’nın periyodik olarak açıkladığı “en fazla borcu olan 500 firma listesi”nde Mehmet Haberal’ın başında olduğu şirketin de adı geçmiş.. Vakit de, bir üniversite rektörünün başında bulunduğu Başkent Haber Ajansı adlı şirketin 886 milyar liralık SSK primi borcunun haber değeri taşıdığını görerek, bu olayı haberleştirmiş!

Vay sen misin, Başkent Üniversitesi rektörü Mehmet Haberal’ın SSK prim borcunu haber yapan!

Hemen tazminat davasını açtı.

Yetmedi, ceza davası için şikâyette bulundu!

“Dava açmak; her Türk vatandaşının hukuki hakkıdır” diyebilirsiniz.

Ama bunlarla da yetinmedi rektörümüz.. Savcıya baskı kuruldu. Emniyete baskı kuruldu. Haberi yazan muhabirin hemen derdest edilmesi için yazı üzerine yazı hazırladılar. Normalde, bu tür haberlerde ismi geçen muhabir hemen bulunamazsa, sorumlu yazıişleri müdürüne dava açılır.

Ama Başkent Üniversitesi rektörünün hem acelesi vardı.. Hem de haberi yazan muhabire ders verme ve başkalarına da ibretlik bir örnek oluşturma gayreti.. Sorumlu müdürü değil, muhabirin bizzat kendisini cezalandırmak için, bir gün direkt telefonla, diğer gün karakoldan, ertesi günü Güvenlik Şube’den, diğer ertesi günü savcılıktan özel ulaklarla muhabirin hemen savcılığa getirilmesi istendi..

Oysa haberin temeli, SSK’nın açıkladığı prim ödemeyenler listesi.. Listede de, herhangi bir yanlışlık yok.

Ama olsun.. Beyler bu ülkenin efendileri ya.. Onlar prim ödemeseler bile, kimse onların prim borcu olduğunu yazamaz. Mantıkları böyle..

Ve haber tümüyle gerçek olduğu halde, öyle bir kumpasa alındık ki, dersiniz adi bir suç işledik de, emniyet ve savcılık alarma geçti, suçluyu yakalamaya çalışıyor!

Ve sonuçta, ifade bile almadan, SSK’nın açıkladığı prim borcu olanlar listesi orada dururken, savcı da aleyhimize davayı açtı..

Şimdi mahkemede hesap vereceğiz.

Niye?
Başkent Üniversitesi rektörünün başında olduğu şirketin, SSK prim borcunu haber yaptığımız için.

İşte Ergenekon böyle bir şey..

Basının en temel görevi olan haberciliği bile, yapılamaz hale getirirler..

Devlet makamlarını kullanarak, vazifesini yapanları susturmaya çalışırlar..

Maalesef bu gerçeklere rağmen, basının da bir bölümü, onlar aleyhine hiç haber yapmaz. Hatta işlenen kanun dışılıklar ortada olmasına rağmen, hâlâ onlara destek bile verirler..

“Gözaltındaki Haberal’dan ilk açıklama: Yaşananlar, Atatürk Cumhuriyeti’ne yakışmıyor” başlığı atarlar.

Hiç sormazlar, “Bir üniversite rektörünün, 886 milyar SSK prim borcu olması, Atatürk Cumhuriyeti’ne yakışıyor mu?”

Dahası, “Prim borcunu haber yapan gazeteyi, devlet makamını istismar edip susturmaya çalışmak yakışıyor mu?”

VAKİT