Yeni Akit yazarı Yavuz Bahadıroğlu, bugünkü köşesinde "efsane" bir konuyu, 19 Mayıs'ı kaleme aldı. Bahadıroğlu, laik-Kemalistlerin ve hatta kimi muhafazakârların da dillerinden düşürmediği klişe cümlelerden hareketle bir tarihin nasıl kurgulandığını gözler önüne serdi:
19 Mayıs ve 22 Metrelik Heykel
Yavuz Bahadıroğlu / Yeni Akit
"O olmasaydı" derdi Başöğretmenim, "hepimiz İngiltere'nin kölesi olacaktık!"
"O olmasaydı" derdi Başöğretmenim, "İngilizler ezanı kaldıracak, Kur'an eğitimini yasaklayacaktı!"
"O olmasaydı" derdi Başöğretmenim, "camiler kiliseye çevrilecekti."
"O olmasaydı zulüm altında inim inim inleyecektik!"
"O" Atatürk'tü...
19 Mayıs 1919'da Çürük Bandırma Vapuru ile Samsun'a çıkmış, oradan Amasya'ya, sonra Erzurum'a gitmiş, Misak-ı Milli sınırları Sivas'ta çizilmiş, vatanı kurtarıp Cumhuriyeti ilân etmişti.
Onu hepimiz çok sevecektik!
Peki, ama sevgimizi nasıl gösterecektik?
Kolaydı: Padişahlara veryansın edip tüm tarihi karalayacaktık! Sonra her yere bol miktarda heykellerini dikecektik (özellikle darbe dönemlerinde)...
Dağlara, taşlara vecizelerini yazacaktık!
Kendisini de ilkelerini de kanunlarla koruyacaktık...
"O" bu işten acaba memnun olacak mıydı?..
Bunu kimse bilemezdi elbet, öyle olduğunu var sayıyorduk.
Her milli bayramda biraz daha yücelttik. Biraz daha abartılı övgüler düzdük, birbirinden kopya kitaplar yazdık.
Ne de olsa fikre, düşünceye karşı boykotumuz vardı, derinleşme konusunda çok tembeldik, araştırma angarya geliyordu...
Geriye kala kala üç şey kalıyordu:
1. Atatürk'ü alabildiğine övmek...
2. Kanunla korumak...
3. Bütün bulvarlara, meydanlara heykellerini dikmek, sözlerini yazmak.
İşi o kadar abarttık, o raddeye vardırdık ki, mevcutlar yetmedi, 22 metrelik dev bir heykelini Artvin'e dikmeye karar verdik...
Yalnız bir sorun vardı: Bu 19 Mayıs'ta açılışı yapılacak olan 22 metrelik heykelin heykeltıraşı ile Artvin Valisi'nin arasına birden bir "kara kedi" girmişti.
"Vali, benden heykeli teslim etmemi istedi" diyordu, heykeltıraş Sıtkı Kahvecioğlu, "ben de Atatürk'ü kimseye teslim edemeyeceğimi söyledim. 19 Mayıs'taki törene beni dâvet etmedi... Ben ayrı açılış yapacağım." (Hürriyet, 12 Mayıs 2012).
Vali mi haklı, heykeltıraş mı, bilmiyoruz: "Atatürk'ü kimseye teslim etmem" sözü ile Atatürk'ü teslim almak isteyenlerin varlığını mı vurguluyor, yoksa salt heykelden mi bahsediyor? Bunu dahi bilmiyoruz.
Ama içimize bir kurt de düşmüyor değil.
İçime kurtlar düştükçe nedense ilkokuldaki Başöğretmeni hatırlıyorum. Rahmetli (herhalde rahmetli olmuştur) desteksiz atardı:
"O olmasaydı, hepimiz İngiltere'nin kölesi olacaktık!"
"O olmasaydı, İngilizler ezanı kaldıracak, Kur'an eğitimini yasaklayacaktı!"
"O olmasaydı, camiler kiliseye çevrilecekti."
"O olmasaydı, zulüm altında inim inim inleyecektik!"
Soramazdık: Ey Başöğretmenim, 1950'ye kadar millet zulüm altında inlemedi mi?..
İngiltere isteseydi, işgali İstanbul dışına taşırıp tüm Türkiye'ye yayabilirdi, ama yapmadı, neden?..
Ezan-ı Muhammedî ve din eğitimi 1950'ye kadar yasaklanmadı mı?..
Camilere sıralar konması, oturularak "tapınılması", musiki aleti çalınması teklifi "Dinde Reform Layihası" adı altında teklif edilmedi mi?
Başöğretmenim soru sorulmasından hiç ama hiç hazzetmezdi.
Neyse, hem bayramınız, hem de 22 metrelik heykeliniz kutlu ve mutlu olsun!