Abdulkadir Şen’in yazısından bir bölüm şöyle:
2011 yılının Mart ayında başlayan Suriye devrimi rejimin ve İran’ın sivil protesto hareketlerine dönük katliam politikaları sonucunda 2012 başlarında silahlı bir çatışmaya dönüşmüş, sonraki dönemlerde de sırasıyla, PKK’nın güçlenmesi, IŞİD krizi, Rusya’nın müdahalesi ve müzakere görüşmeleri adına rejime zaman kazandırılması gibi krizler yaşamıştır. 7. yılını dolduran Suriye devrimi tarihinin en kritik dönemlerinden birine şahit oluyor. Suriye devrimi başından itibaren en önemli yol ayrımında.
Türkiye, Rusya ve İran arasında 14-15 Eylül tarihlerinde yapılan üçlü Astana görüşmelerinin 6’ıncısı sona erdi. Toplantılarda nihai karar alındı. Ancak alınan kararların Türkiye için bir müjde olduğu kesinlikle söylenemez. Türkiye açısından son derece hayati kararların medya tarafından popülist söylemlerle ele alındığı ve yeterli derinlikte tartışılmadığına şahit olmaktayız. Medya ve akademinin sivil yönetimin ufkunu açması, olumlu yönlendirmeler ve derinlikli analizler yoluyla cesaret, açık yüreklilik ve açık fikirlilikle meseleleri masaya yatırması gerekirken siyasi erkin aldığı kararların isabetini ispat makamına dönüşmesi ülkemiz için gerçekten ciddi bir talihsizlik. Astana sürecinde alınan kararlar Türkiye’nin son 15 yıldır üstlendiği misyon ve ahlaki duruşun, Suriye konusundaki net tavrının ve temel tezlerinin inkarı anlamına geliyor. (…)