Asrımızın İbni Sebe’si...

MUSTAFA ÖZCAN

Geçenlerde sahabilerin arasındaki ihtilaflara dair güzel bir eser okudum. Okuduğum eser, son sıralarda Türkiye’de de tanınan Libya asıllı Dr. Ali Muhammed Sallabi’nin eseriydi.

Orada sahabiler arasında cereyan eden tatsız bazı olayları tamamen Yemen asıllı Abdullah İbni Sebe ve adamlarının desiselerine bağlıyordu. Buna göre, Abdullah İbni Sebe gerçekten de Kur’an-ı Kerim’in haber verdiği insi şeytanlardan veya bahsedilen deccallardan birisi olmalıdır. Lakin peygamberimizin haber verdiği gibi bir de bazı insanlarda ‘harici kimya’ yok mudur? İşte İbni Sebe gibiler kav gibi bu kimyaları tetikliyor ve tutuşturuyor. Yani işlenebilecek bir damar vardır ve Abdullah İbni Sebe işte bu damardan girmiş olmalıdır. Abdullah İbni Sebe meselesi tarihçiler arasında tartışmalı bir konudur. Kimileri, üzerine aklın almayacağı hadiseler yığıldığı için onu hayali bir şahsiyet olarak nitelendirmiştir. Kimileri ise Nasreddin Hoca gibi anonim bir varlık haline geldiğini ve dolayısıyla hakkında anlatılanların büyük kısmının uydurma olduğunu düşünürler. Sallabi gibi olanlar ise İbni Sebe’nin deccalvari harikulade negatif gücüne inanmaktadırlar. Bu, nefsimizin payını şeytana yüklemek gibi bir şey midir?

Bu manada günümüzde Yemenli ve siyahi olmasa bile (İbni Sevde) İbni Sebe’yi çok andıran bir şahsiyet vardır. Buna da asrımızın İbni Sebe’si denebilir. Tarihi olanı Yemenli iken asri olanı Macar asıllıdır. Bu yeni İbni Sebe ala rivayetin George Soros’dan başkası değildir. Para sihirbazı iken zamanla siyaset sihirbazı haline de gelmiştir. Doğru ya da yanlış yeryüzündeki bütün karışıklıklar ve kötülükler adamın üzerine yıkılıyor. Hangi taşın altını kaldırsan, altından o çıkıyor. Şimdiden İbni Sebe gibi çoktan anonim bir varlık haline geldi bile.

Aşura günü İran’ın bir kez daha karışmasının ardından yine tanıdık bazı başlıklar dikkatimizi çekti. Reformcular ile Muhafazakarlar yeniden sokaklarda karşı karşıya gelmişlerdi. Bunun üzerine bazı gazetelerimizde ‘Soros yine İran’ı karıştırdı’ şeklinde başlıklar yer aldı.

¥

Yeni Abdullah İbni Sebe’nin ilgi merkezinin odağında para bulunuyor. Yani sihir ya da fitne aracı para. Napolyon’un ‘para para’ dediği şeye hükmediyor olmalı. Bizim Şükrü Bulut Hoca da onun başka bir alanda yeni bir hinliğini keşfetmiş ve şu satırlarla ondan bahsediyor: “Memleketi olan Macaristan’ın başşehrinde “Merkezî Avrupa Üniversitesi”ni kuran meşhur sermayedar (Soros), bu defa da üniversitenin yanı sıra yeni bir iktisadî enstitü kuruyor. Elli milyon dolar yatırımla başladığı çalışmasını “Ekonomide Yeni Düşünceler Enstitüsü” olarak isimlendiriyor. Kısaltılmış ismi INET...” Gerçekten de adamlar örgütlü ve talimli olduklarından paranın kokusunu herkesten evvel alıyorlar. Bu noktada koku alma melekeleri herkesten ziyade gelişmiş, lakin meseleye İran penceresinden bakarsak gerçekten de Reformcular veliyi fakihe inanmadıkları gibi Abdullah İbni Sebe ve bir nevi karşılığı olan Mehdi vesair kavramlara da inançlarını yitirmiş durumdalar. Ya da en azından zayıflamış durumda. Olan biten ve dökülen kanı ‘nefislerimizin ve kimyamızın eseridir’ diyorlar. Buna mukabil, Hatemi’yi bizdeki ulusalcılar gibi Bilderbergcilerle ilişkilendiren Muhafazakarlar ise Mir Hüseyin Musevi ve reformcu ileri gelenleri Soros’un işleriyle irtibatlandırıyorlar.

¥

Esasen ilginçtir, Salabi’nin tam tersine İran’daki Muhafazakar kanat aktüel gelişmeleri yeni bir İbni Sebe olan Soros üzerinden değerlendirirken tarihteki Soros’a veya İbni Sebe’ye pek de iltifat etmiyor. İlk dönem Şii tarihçileri (en azından bir kısmı) İbni Sebe’nin varlığını doğrularlar. Halef diyebileceğimiz yeni kuşaklar ise olayları İbni Sebe’nin desiselerine bağlamak yerine sahabilerin üzerine yıkarlar. Zira onlara göre, Gadiruhum ve benzeri alanlarda Hazreti Peygamberin vasiyetini ve buyruklarını dinlememişlerdir. Bundan dolayı da olan olmuştur.

Dolayısıyla olayları tek yanlı yani sadece Soros üzerinden yorumlayanlar gerçekten de öteki tarafın gündeme getirdiği seçim hilelerini veya tezviratını akıllarına bile düşürmüyorlar. Zira, nasıl olsa dışarıda İran’ı karıştırmak isteyen hazır kıtalar var. Gerçekten de İran’ı karıştırmak isteyen hazır kıtaların varlığı inkar edilemez. Lakin bir vucut dışarıdan değil ancak içeriden yıkılır (Bir kavim kendini değiştirmedikçe, Allah onları değiştirmez). Bundan dolayı hiçbir değişim veya yenilgi mutlak olarak İbni Sebe’ler üzerinden izah edilemez. İbni Sebe ve benzerleri olsa olsa bizim kimyamızdaki uygun bölgeleri harekete geçirmişlerdir. İbni Sebe’nin ağına gerçekten de kimler düşmüştür? İran ölçeğinde -eğer varsa- yeni İbni Sebe’nin ortakları kimlerdir? Herkesin ezbere karşı tarafı suçlamak yerine bunu düşünmesi gerekmez mi? Unutmamak lazım ki, Türkiye’de İran’daki İbni Sebe’lerin peşinde ve avında koşan bazı ulusalcı kalemler ve kesimler burada da onların karşılığı olarak iktidarı görmektedir. Buna mukabil, Başbakanın ‘Ahmedinejad benim dostumdur’ sözüne metelik dahi vermemektedirler. Dolayısıyla İbni Sebe tarihteki en büyük manipülatörlerden birisidir. Soros da hem siyasi manipülatör hem de para anlamında spekülatördür. Lakin birileri de onu manipülasyon malzemesi olarak kullanmaktadır. Kategorik kalıplar izah açısından insanı rahatlatır, lakin gerçeğin cevabı olabilirler mi? Herkes bu soruya vicdanıyla cevap vermeli. Bu soruya vicdanımız doğrultusunda cevap veremezsek; asıl o zaman en büyük İbni Sebe olan nefsimizin tuzağına düşmüş oluruz.

VAKİT