“Asra yemin olsun ki, insanlar hüsrandadır. Ancak, iman edenler, iyi iş işleyenler, sabredenler ve sabrı tavsiye edenler müstesna!” Allah (cc), mesalen böyle buyurdu.. Biz evrenin neresindeyiz bilmiyorum..
Kardeşlerimiz arzdan arşa yükselen nurdan sütunların etrafında dönüyorlar bugün..
Ve zamanın neresindeyiz bilmiyorum..
Zaman dediğiniz nedir ki? Mekan üzerinde eylemin insan idrakindeki yansımasından ibaret değil mi, bizim için..
Eskiden “Asri” derlerdi. Şimdi “Çağdaş” diyorlar. “Asr”, ya da “Asır”, zaman olarak tanımlanmasının yanında 100 yıllık bir zaman dilimini de ifade eder.. Buna “Çağ” da diyoruz. “Eski Çağlar”, “eski asırlar” bu anlamdadır..
Aslında Çağ üzerine bir deneme yapmak değil kastım. Dün Günay'ın kurbanla ilgili sözlerini yazmıştım. Bugün yine Günay'ın sözleri üzerinden başka şeyler yazmak istiyorum..
Önce Günay'a bir önerim var. Bir zahmet buldurup bir okursa şu Yakup Kadri'nin “Kadınlık ve Kadınlarımız” kitabındaki “Çarşaf ve Peçeye Dair” makalesini iyi olur.. İnternetten tarayarak da bulabilirsiniz..
Bu anlamda aslında birçok din, tek kelime ile “çağdışı”. Çağiçi ve çağdışı olmak bir şey ifade etmiyor ki. Stalin de, Hitler de, Musolini de, Saddam da, Bush da çağdaş.. Lezbiyenlik ve Homoseksüellik çağdışı mesela.. Fuhuş çok eski bir meslek.. Ya da, bir şey yaşıyorsa, yaşatılmak isteniyorsa, o zaman çağdaş oluyorsa, o zaman birilerini, bir şeyleri çağdışına itmek için niye birileri çaba gösterir ki.. Yapmazsınız olur biter.. Ama yapan varsa da yapar.. O zaman dinleri de çağ dışına itmek isteyebilir birileri.. Zaten binlerce yıl önce getirilmiş kurallarla bugünü yönetmek mümkün değil diyenler de yok değil.. Ama onlar dinin kaynağının ilahi olduğunu ve onun nezdinde zaman ya da mekanın bir değeri olmadığını hesaba katmıyorlar.. Oysa din Levhi mahfuzda yazılı olan, yaratılış öncesinden, kıyamet sonrası din gününe kadar olan zamana ilişkin hükümler içerir.
Çağdaş ya da çağdışı olmanın hiçbir anlamı yok.. Hak her zaman hak, batıl her zaman batıl..
Zamanın değişmesi ile değişen değer yargıları varsa da onlar Nas’ın kapsama alanı dışında kalanlardır..
Baykal'ın çarşaf çıkışına karşılık olarak AK Partili Günay bugün, “CESARETLE SÖYLÜYORUM ÇARŞAF ÇAĞDIŞIDIR..” diyor..
Kimsenin çağdaş ya da çağdışı diye bir kıyafeti bir başkasına dayatma ya da yasaklama hakkı var mı?
Çağdaşlık nasıl bir norm olarak dayatılabilir ki!
Bu kişisel bir tercih sorunu değil mi?
Günay diyor ki, "Neredeyse, insanların kimliğini gizlemesine yol açan en eski giyim tarzı, bugün çağdışı kalmış olduğu söylenebilecek giyim tarzı için bağırarak, güya bir özgürlük açılımı yaptığınızı iddia edeceksiniz. İstanbul'un en küçük kenar mahallesinin yüzünü sıkı sıkı kapatmış kadınlarının yakasına CHP rozeti takacaksınız... Çok ayıp. Çarşaf, bu çağda unutulması gereken bir giyim tarzıdır. Partimde bu söylediklerime dudak bükenler çıkacaktır. Cesaretle söylüyorum; çarşaf çağdışı. Çarşaf mı kalmış bu çağda?"
İnsanlar kimliklerini gizleme gereği de duyabilirler.. Kriterler belli değil mi: Bir başkası için açık ve yakın bir tehdit oluşturuyor musunuz? Kamu güvenliği, genel ahlak, kamu sağlığı için bir tehdit sözkonusu mu?
Bu yoksa aykırı, kural dışı, alışılmışın dışında ve şok edici de olabilir. Kim karışabilir.. Bunun dini bir sebebi, vicdani, felsefi bir sebebi de olabilir. İdeolojik ya da politik, protest bir tavır da olabilir. Hatta çağdaşlığa karşı bir tavır da olabilir.. Kimsenin niyet okuma hakkı var mı?
Kimliğini gizleyecekse, makyaj yaparak da gizler.. Peruk da takar..
Eski bir giyim tarzı olması neyi değiştirir. Sih erkekleri başlarına yeni mi türban sarmaya başladılar? Budist rahibler dün sarı entariler giymeye başlamadı ki! Rahibler de yeni siyah elbiseler giymiyorlar..
Baykal'ın yaptığını elbette samimi, dürüst bulmayabilirsiniz. Eleştirebilirsiniz. Ama bunu yaparken milyonlarca kadının tercihini “çağdışı” diye suçlayamazsınız..
Benim tanıdığım çarşaflı bir bayan vardı. Sadreddin Yüksel'in rahmetli kızı. Adı Süreyya! Astronomi okumuştu. Başarılı bir şekilde fakülteyi de bitirmişti. Dünyadaki gelişmeleri yakından tanıyan biri idi.. Çarşafı onun sırtında taşıdığı evi gibi idi sanki.. O çarşafı ile mutlu ve özgürdü.. Çarşafın altında dürüst, cesur, sevecen, dünyaya tanık, yardımsever bir insan vardı..
Benim kızım da zaman zaman çarşaf giyer.. Yurtdışında da giydi. Yurtdışında okudu bir ara.
Çarşaf gerçeklerden çok bazan acıları ve yoksulluğu da örter.. Bazan bizi kentin kem nazarlarından, bazan kentin kirli havasından, asit yağmurlarından da korur.. Ama çarşaf giyenler, önce kendi iffetlerini, günaha bulanmış dünya ile aralarına bir mesafe koymayı, kendi hayatlarını, özel dünyalarını izole ederler.. Çarşaf kimileri için sadece bir gelenek, belki bir alışkanlıktır.. Ama kimileri için daha fazla bir şeyler ifade eder..
Unutmamak gerekir ki, Maraş'ın işgalinde Sütçü İmam hadisesinin arkasında da çarşaf vardır. Unutmadan Latife Hanım da çarşaflı idi. Mustafa Kemal de Topal Osman'ın şerrinden kurtulmak için Çankaya'dan gizlice çıkarken çarşaf giymedi mi?
Örtünen kadın, hayata katılmak, ama katılırken kendi alameti farikalarını korumak, farklılıklarına rağmen barış içinde bir arada yaşama iradesini ortaya koyar aslında..
Çarşaf, dini ihtiyaçlarla desteklenen, vicdani, tarihi, kültürel bir kıyafetin adıdır..
Çarşaf, ya da bir başka kıyafet. Kim kime niye karışabilir ki! Kriterleri yukarıda saydım..
Sahi, iyi ki bu ülkede, Amerika'da yaşayan “Eymiş”ler yok.. Adamları zorla çağdaşlaştırırdık.. Mormonları zaten hapse atardık..
Bu “çağdaşlık sendromu” sonucu, Cumhuriyet'in 10. Yıl albümünde, bugün öve öve bitiremediğimiz Mevleviliği “çağdışı, soytarılık” olarak tanımlamamış mı idik! Bu “Örümcekli kafa”lardan kurtulmak için “Ümmet Leşi”ni tepelemek gerekiyordu değil mi? Lütfen şu “10. Yıl albümü”nü buldurup bir baksanız.. Orada çağdaş ve çağdışı olan uzun uzadıya anlatılmış.. Ben çağdaşlık tehdit, baskı ve dayatmasına karşı, kravat takmayarak protestomu sürdürmeye devam ediyorum..
“Çağdaşlık bir uygarlık hareketi değildi.. Egemenlerin, güç ve sermaye sahiplerinin, ilahlık ve Rablik iddialarının yön verdiği zor hareketi idi..”
İlkellik neydi, hatırlasanıza beyaz adamın Afrika'ya girip insanları çağdaşlaştırma adına köleleştirmesi değil mi? Peki Kızılderilileri nasıl çağdaşlaştırdık! Kovboy filmlerinde vahşi batının hikayesini çok izlemişsinizdir. Ne kıyafet yasağı, ne kıyafet dayatması!
Bana sorarsanız çağdaşlık, birilerinin anladığı anlamda çağdışılığın tâ kendisidir..
Bu çağda böyle bir şey olabilir mi?
Hay Allah! Neyse bunları konuşmak iyi oluyor.. “Barika-i hakikat, müsademe-i efkardan doğar” netekim!
Selâm ve dua ile..
VAKİT