Suriye’de vahşi katliamlar karşısında düşülen çaresizlik, acziyet “Türkmendağı’nda Rus generaller öldürüldü” türünden mesnetsiz haberlerle örtülmeye mi çalışılıyor?
Hükümete yakın medya organlarında iki gündür Türkmendağı’nda gerçekleştirilen bir operasyonda içlerinde Rus ve Suriyeli üst düzey generallerin de bulunduğu çok sayıda katilin öldürüldüğü iddiası dillendirilmekte. Keşke doğru olsaydı, ne çok sevinir ve şükrederdik ama belli ki tümüyle mesnetsiz, delilsiz bir dedikodudan ibaret bir iddia ile karşı karşıyayız.
Bu tür iddialar boş hayal pompalamak suretiyle ileride moral bozukluklarına sebep olma riski yanında, inandırıcılık, güvenilirlik noktasında ciddi zafiyetleri besleme potansiyeli de taşıyor. Hiçbir ciddi kaynağa dayanmayan, olsa olsa kamuoyunu ‘sevindirmek’ maksatlı olduğu anlaşılan bu tür haberler Suriye’de yaşanmakta olan acı gerçeği örtmenin dışında, sorumluluk sahiplerinin sorumluluklarını gereğince yerine getirdikleri gibi sahte bir algı oluşmasına da hizmet ediyor!
Oysa ortada somut, can sıkıcı, can yakıcı bir gerçek var: Suriye direnişine destek verdiğini söyleyen ülkeler ve başta da Türkiye bugüne kadar çok şey yapmış olsa da, en temelde üstlenmeleri gereken sorumluluğu ifa etmekte yetersiz kalmış; sonuçta insanlık düşmanı, katil rejime ve emperyalist hamilerine karşı direnişçilerin kendilerini savunabilmek için ihtiyaç duydukları silahları temin etmekten aciz kalmışlardır!
Bu, şu veya bu şekilde tevil edilmesi, örtülmesi, gizlenmesi mümkün olmayan acı, çok acı bir gerçektir. İşte bu sebepledir ki; dün Esed rejiminin uçakları, helikopterleri, bugün ise çok daha yoğun bir şekilde Rus jetleri Suriye’nin her bölgesinde fütursuzca katliamlarını sürdürmektedirler. Direnişçilerin ise bu yoğun saldırılar karşısında geri çekilmekten başka yapacak fazla bir şeyleri yoktur. Türkmendağı’ndan sonra, Halep’te de Suriyeli kardeşlerimizi bekleyen akıbet az çok tahmin edilebilmektedir.
Tüm bu can sıkıcı manzara karşısında sorumluluk sahibi herkesin düşünmesi, neyi yapıp neyi yapmadığını sorgulaması ve hiç olmazsa bundan sonrası için konuya daha ciddiyetle, samimiyetle, ihlasla yaklaşması gerekmektedir.
Ve tam bu noktada direnişçilerin bel bağladığı Türkiye devletinin sorumluluğu çok daha belirginlik kazanmaktadır. Yetkililer yanı başımızda yaşanan bu büyük zulme, bu katliamlara karşı gerçekten yapılması gereken her şeyin yapıldığını söyleyebilirler mi? Acaba ikide bir “mültecilere şu kadar para harcadık, şu kadar kamp kurduk” vs. türünden beyanların şu an içinde olduğumuz, içine düştüğümüz cendereden çıkmamıza bir katkısı olabilir mi?
Her ne kadar cevap verilmesini pek beklemesek de açıkça soralım, herkesin zihninde biriken, cevabı aranan soruyu dolaysız dile getirelim: Neden tepelerine leblebi gibi bomba yağan mücahitlere kendilerini, beldelerini ve mazlum halkı korumak için ihtiyaç duydukları etkili silahlar, başta da uçaksavarlar bugüne kadar verilmemiştir? Her fırsatta büyük ülke, bölgesel güç vs. sıfatlarla övülen Türkiye neden ABD’nin vetosunu aşabilecek bir irade ortaya koyamamıştır? Acziyet bu çapta mıdır? Ta on binlerce km. öteden gelip Suriye’de, Irak’ta bomba yağdıran ABD engelliyor, izin vermiyor diye kardeşlerimizin katledilmesine seyirci kalmaya devam mı edeceğiz?
Unutulmasın ki; Suriye meselesi Suriye’den ibaret bir mesele değildir. Başından itibaren Türkiye’nin iç meselesi gibi gelişen bu sorun geldiğimiz aşamada Türkiye’yi doğrudan kuşatmıştır. Bu davaya, bu mücadeleye gereken tarzda yaklaşılmaması durumunda ise sadece Suriye halkının haklı çığlığı bastırılmış olmayacak; Türkiye de asla rahat etmeyecek, huzura kavuşmayacaktır.