Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Hilmi Özkök "Darbeler devrinin kapandığını" söylüyor.
Özkök'ün basında yer alan bu açıklamasını "fazla iyimser" bulanlar var.
2003-2004 dönemindeki darbe günlüklerinin kıyasıya tartışıldığı bir esnada, olayı bu şekilde değerlendirenleri de anlayabiliyorum; ancak onlara katılmam mümkün değil…
Özkök'ün çok doğru bir tespit yaptığını düşünüyorum.
Sözlerini "Fazla iyimser" diye niteleyenlerin Özkök Paşa'nın ne demek istediğini tam olarak kavrayabildiklerinden kuşkuluyum.
*
Son yıllardaki darbe girişimleri detaylarıyla gün ışığına çıkmaya devam ediyor. Şu ana kadar bilinmeyen başka hazırlıkların da deşifre edileceğini öngörebiliriz.
Bu bağlamda, söz konusu hazırlıkların berhava edilmiş olması, netice alamayışı; Türkiye'de neyin temelden değiştiğini göstermesi açısından hayati derecede önemlidir.
İlginçtir, Hilmi Özkök, 2003-2004 dönemindeki darbe hazırlıkları hakkında konuşarak değil, sessiz kalarak çok şey anlatmış oluyor!
Hürriyet'te çıkan son demecinde Sarıkız ve Ayışığı girişimleri hakkında "Yorum yok" dedi, mesela…
Daha önce de Milliyet'e "Var da demem, yok da demem" diye konuşması manidardı.
*
Tam da bu noktada "Türkiye'nin yaşadığı dört darbenin bütüncül ve derin anlamı nedir?" diye sorarsak; o vakit Hilmi Özkök'ün "Darbeler devri kapandı" diyerek neden net bir hükme vardığı hususunu çözümleyebiliriz.
Türkiye'deki darbe süreçlerinin tamamı ABD-NATO ekseninde kurgulanmış ve gerçekleştirilmiştir. Darbelerin derin anlamı, magma tabakası burada saklıdır.
Bu gerçeğin bir başka şekilde ifadesi şudur: Türkiye'de 2000'li yıllardaki 'başarısız' darbe girişimlerinin tamamının ardında da Washington'ın imzası vardır.
Bu noktada "Daha önce dört darbeyi gerçekleştirmiş bir ABD neden son yıllardaki girişimlerden sonuç alamamıştır?" sorusu akla geliyor.
Ergenekon'u "operasyonel güç" olarak istihdam etmiş olan "Üst Devlet" yapılanmasının lağvedilmesiyle/ gizli kalmış hayati hadiseler neticesinde Washington'ın Ankara'yı kaybetmesiyle ilgilidir, bu sorunun cevabı…
ABD'ye bağımlı olarak işlev gören bu "üst mekanizma" 2000'li yıllara damgasını vuran söz konusu "gizli güç mücadelesi"ni kaybetti…
Statüko'nun Derin Kalıntıları yeniden hakimiyet kurabilmek için çok çabaladılar ancak netice elde edemediler.
Derindeki hadise budur.
Arka planda gerçekleşen bu büyük kırılmayı, tarihi dönüşümü yok saydığımızda; özellikle son birkaç yıldaki gelişmelerin hiçbirini doğru okuma şansımız kalmıyor.
Gayet tabii, 2003-2004 döneminde olup biteni de…
*
Hasan Cemal, Sarıkız-Ayışığı darbe hazırlıklarının Hilmi Özkök'ün Genelkurmay Başkanlığı döneminde sonuçsuz kalmasının nedenini izaha çalışırken "ABD'nin darbeye karşı çıkmış olmasını" da temel bir faktör olarak sayıyor…
Bu konuda, ciddi bir yanılgı içinde, Hasan Cemal…
Büyük resmi okuyamıyor; ayrıca bunca yılın tecrübesine rağmen darbe süreçlerinin genetik yapısını inanılmaz bir biçimde atlıyor.
Eruygur, Tolon, Kılınç gibi "ulusalcı" geçinen paşaların "kamuflaj" fonksiyonu gören kimi 'ABD Karşıtı' söylemlerine bakarak, darbe yanlısı bu komutanları gerçekten ABD karşıtı sanmak safdilliktir.
*
Kemal Gürüz, Ergenekon kapsamında gözaltına alınıp serbest bırakıldıktan sonra "bir an için" kamuflaj elbisesini çıkarıverdiğinde "Ben Amerikancıyım!" demişti, hatırlayınız.
İlhan Selçuk ve Yalçın Küçük, YÖK'ün eski komutanına anında bozuk çalmışlardı!
Dikkat buyurunuz: ABD, Ergenekoncuları kurtaramıyor.
Washington, Ergenekon örgütünün üzerine gidilmesi sürecini baltalamak için çok uğraştı ama engelleyemedi…
YENİ ŞAFAK