Sinan Ön’ün yazısı:
“Tüm imkânları önlerine serdiğimiz insanlar canımızı yakıyor!” dedi adam umarsızca. Kendini “üstün insan” olarak tasavvur etmenin sıradanlığı karşısında irkildik birden. Ve aynı dili konuş(a)mayanlar cemiyetinin yeryüzündeki parçaları olarak bir kat daha uzaklaştık birbirimizden. Kaç insanla “canını yakacak” kadar yakın temas kurmuştur bilmiyorum, ancak bu anlayış cehaletin gölgesinde nefretin tohumlarını ekiyordu dünyamıza.
Oysa dehşetengiz bir denge üzerinde duran askıdaki hayatlardı bunlar. Sanayilerde fedakârca çalışan eller, belki de sonsuza dek bir parçası haline gelemeyecekleri toplumun “kurbanı, suçlusu, katili” olmaya doğru itiliyorlardı. “Medeni Avrupa”nın kara sularından geri itildikleri gibi! Kaldı ki tek dertleri, insan olmanın göstergesi “yaşam haklarını” talep etmek olan hayatlardı bunlar.