Askerle solculuk oynamanın 40. yılı

Yıldıray Oğur

Genelkurmay Başkanlığı Muharebe Dairesi Başkanlığı’ndan bir tümgeneral, Deniz ve Hava Kuvvetleri Genel Sekreterliği’nden iki albay bundan tam 40 yıl önce saat 12:40’ta Kavaklıdere’deki TRT binasına gelip, İç Haberler Müdürü Doğan Kasaroğlu’na seloteyple kapatılmış bir zarf uzattı. Kasaroğlu zarfı açtı. Kuvvet Komutanları ve Genelkurmay Başkanı’nın altında imzası olan kâğıdı gördü. Aynı seloteyple kapatılmış zarf birkaç saat önce de Çankaya Köşkü ve TBMM’ye ulaştırılmıştı. Askerler bir yere oturup metnin saat: 13:00 ajansında okunmasını beklediler, bitince de radyodan okunduğuna dair Kasaroğlu’ndan imzalı bir belge alıp TRT’den ayrıldılar.

Herşey çok rutin, bürokratik ve hukuki görünüyordu. Radyodan okunan metin ise Türkiye’nin 40 yıldır henüz tam olarak yüzleşemediği arafta kalmış bir darbenin lafı hiç eğip bükmemiş muhtırasıydı:

“Partiler üstü bir anlayışla mevcut anarşik durumu giderecek ve Anayasanın öngördüğü reformları Atatürkçü bir görüşle ele alacak ve inkilap kanunlarını uygulayacak kuvvetli ve inandırıcı bir hükümetin demokratik kurallar içinde teşkili zaruri görülmektedir. Bu husus sür’atle tahakkuk ettirilmediği takdirde Türk Silahlı Kuvvetleri, kanunların kendisine vermiş olduğu Türkiye Cumhuriyetini korumak ve kollamak görevini yerine getirerek, idareyi doğrudan üzerine almaya kararlıdır.”

Muhtıranın radyodan okunmasından tam olarak 18 dakika sonra Başbakan Süleyman Demirel istifa etti.

Kötü bir zarftan çıkan basit bir kâğıt parçası Ankara’da önüne geleni devirmeye başlamıştı. Sıra Meclis’teydi. Aynı gün Meclis 15:00’te toplandı. Hükümet yerinde değildi. Adalet Partili Başkanvekili Fikret Turhangil birkaç saat önce alt düzeyli iki asker tarafından eline tutuşturulan muhtırayı Meclis’te okutmakta kararlıydı.

Ferruh Bozbeyli liderliğinde Demirel’in Adalet Partisi’nden kopan Demokratik Parti’nin genç Grup Başkanvekili Hasan Korkmazcan ayağa kalktı ve “Meclis muhtıraya muhatap değildir. Meclis’te Cumhurbaşkanlığı tezkeresi ya da Başbakanlık tezkeresi okunur. Ordu tezkeresini okutmak Anayasa ve Meclis İçtüzük hükümlerine aykırıdır” diye yüksek sesle bağırdı.

Başkan “Bunun muhatabı parlamentodur, okutacağım ve kayda geçireceğim” diye karşılık verdi.

AP sıralarından “Okut okut” sesleri yükseldi. CHP’liler ise boş olan hükümet sıralarını göstererek “Hükümet nerede” diye bağırıyordu.

Muhtıra okundu. Tek alkış sesi İçel Bağımsız Milletvekili Celal Kargılı’dan geldi. Tüm salonun dönüp ona baktığı solcu Kargılı daha sonra alkışladığı darbenin asacağı Denizleri idamdan kurtarmak için Meclis’te mücadele verecekti.

Muhtıra okunduktan sonra yine Demokratik Partili Kadri Erogan “Söz istiyorum Bayın Başkanım. Müzakere açılsın. Aksi halde şu anda manevi bir eza altında parlamento yoktur” diye bağırdıysa da işe yaramadı. Muhtıra okundu. Okunma bittiği anda CHP lideri İsmet İnönü ve yakın adamları CHP’lilerin alkışları arasında Meclis’e girdi. Başkan ise sosyalist İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Aybar’ın banka soyan Selman Kaya’ya yönelik işkence için İçişleri Bakanı aleyhinde verdiği soru önergesine geçti.

Meclis’te daha sonra da İstiklal Marşı’nın kabulünün yıldönümü nedeniyle bir tören düzenlendi. Gruplar adına konuşmalar yapılarak İstiklal Marşı’nın önemi vurgulandı, Mehmet Akif anıldı.

Kâğıt Meclis’i de devirmişti. Sırada onlarca eski darbecinin de yer aldığı Senato vardı.

Senato Başkanı Tekin Arıburun. “Muhtırada tutum görüş ve izahatlarıyla parlamentonun yani dolayısıyla senatonun yurt içinde anarşiye ve kardeş kavgasına sebebiyet vermiş olduğu kamu oyunun ümidini yitirmiş olduğu ithamı atfedilmektedir. Yüce senatonun bu ithamlarla ilgisi olmadığı kesin inancını arz ederim” diyerek muhtıraya itiraz etmek istedi.

Bu sözleri AP grubundan büyük bir bölüm ayağa kalkarak alkışladı. CHP’liler sıra kapaklarına vuruyor, CHP’li Saffet Ural “Senato Başkanlığı’ndan ve senatörlükten istifa ediniz” diye bağırıyordu.

Ertesi günkü gazetelerde aralarında ünlü Anayasa Hukukçusu Bahri Savcı gibi isimlerin de olduğu ‘aydınlar’ Senato Başkanı’na sırf muhtırayı eleştirdiği için “Alelade bir vatandaşın görüşü gibi sadece kendisini bağlar” gibi sert ifadelerle yüklendiler.

Aynı gazeteler muhtıraya destek açıklamalarıyla doluydu.

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu çok netti: “DİSK Atatürk devrimlerinin ve Anayasa ilkelerinin korunmasında, uygulanmasında ve geliştirilmesinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yanında olduğunu belirtmekten kıvanç duyar.”

Türkiye Öğretmenler Sendikası, Devrimci Avukatlar Derneği, Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı, Mimarlar Odası, Dev-Genç, Maden Mühendisleri Odası, Mimarlar Odası, ODTÜ Mezunları Cemiyeti gibi hemen hemen tüm solcu grupların altına imza attığı ortak bildiride ise şöyle deniyordu:

“Bütün uyarmalara rağmen iktidarın rejimi bu noktaya getirmiş olmasından üzüntü duymaktayız. Silahlı Kuvvetlerimizin bu devrimci isteklerini, parlamentonun basiretle değerlendirerek gerçekleştireceğini umuyoruz. Bütün devrimci girişimler, halkımızın temel isteklerinin gerçekleşmesi için şimdiye kadar verdiğimiz mücadelenin doğal bir uzantısı olarak desteklenecek, korunacak ve sürdürülecektir.”

Dev Genç bununla da yetinmemiş, Genel Başkanı Ertuğrul Kürkçü bir basın toplantısı düzenleyerek, “Muhtıra durumu tespit bakımından doğru ve olumludur. Çözüm yolu parlamento değildir. Eğer toprak reformu dış ticaretin devletleştirilmesi, Amerika ile olan ilişkilerimizin yeniden gözden geçirilmesi konularında kararlı iseler, biz bütün gücümüzle Silahlı Kuvvetlerin yanında olacağız” demişti.

Dev Gençlilerin Ankara’nın bütün üniversitelerinde düzenledikleri forumlarda muhtıradan “TSK’nın tarihî gelişim içersindeki geleneği ve halkın özlemleri doğrultusundaki çıkışı ifade etmeye çalışan bir belge” diye bahsedilmekteydi.

Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı Başkanı Bozkurt Nuhoğlu ve Türk Devrim Ocağı Başkanı Ahmet Güryüz Ketenci de Genelkurmay’a “Yaptığınız Türkiyeci ve Mustafa Kemalci müdahale ordumuzun devrimci geleneğinin doğal bir sonucudur” telgrafı çektiler.

Muhtıra saadeti 40 gün sürdü. 26 nisanda sıkıyönetim ilan edildi, sonra Balyoz operasyonu... Onlarca general, siyasetçi, aydın ve hukukçunun da içinde olduğu bu darbeci dalganın bedeli önce işkencelerden geçirilen insanlara sonra da üç gencecik adama ödetildi.

Askerle solculuk oynamanın acı hikâyesi ise henüz tüm çıplaklığıyla yazılmadı... 40 yıl sonra 12 Mart’ın üzerinde hâlâ o utanç verici şal var...

yildirayogur@gmail.com

TARAF