Askerin mantık dokusu

Ahmet Taşgetiren

Bu defa üstünde "Bilgi Destek Planı" ibaresi var.

Eylül 2007'de dönemin Genelkurmay Başkanı Em. Org. Yaşar Büyükanıt'ın emri ile hazırlanmış. Korgeneral Nusret Taşdeler imzasını taşıyor. 5 safya... "Dursun Çiçek vak'ası"nı ihbar eden mektupla birlikte Ergenekon savcılarına ulaştırılmış. Dün tam metin halinde medyaya yansıdı.

Bu planda, 22 Temmuz seçimleri sonrası bir değerlendirme yapılıyor ve askerin alması gereken tavır irdeleniyor.

Neler denmiş?

-"22 Temmuz seçimlerinin Türkiye'nin "Ilımlı İslam'"a dönüştürülmesi gayretleri bakımından bir milat" olduğu ifade edilmiş.

-Batı'nın İslam karşıtlığının bu kadar yaygın olduğu bir dönemde, İslamist-İslamcı olarak niteledikleri bir hükümeti bu derece desteklemeleri özellikle dikkat çekicidir denilmiş.

-Türkiye'yi İslami demokrasi yolundan çevirmenin son derece zor olduğu vurgulanmış.

-22 Temmuz seçimleri ile gelen dönemin, din eksenli yeni bir dönemin ötesinde cumhuriyetin ve milletimizin değerlerini aşındıracak bir süreci getirdiği ifade edilmiş. 

-Cumhuriyetin değerleri ve kazanımları hedef alınmaya başlanmıştır denilmiş.

-Başbakan'a yapılan bütün telkinlere rağmen, Gül'ün cumhurbaşkanı olmasının engellenemediği belirtilmiş.

-Gül'ün cumhurbaşkanı seçilmesiyle, türbanın günlük hayata girmesinin yaygınlaştığına işaret edilmiş.

-DTP'nin Meclis'e girmesinin Türkiye demokrasisi için bir talihsizlik olduğu kaydedilmiş.

-TSK'nın işbirliği yapabileceği kurum ve kuruluşların azaldığı not edilmiş. Bu arada "Basın, iş dünyası, sendikalar, üniversitelerin bir kısmı, sivil toplum örgütleri, hatta kamuoyunun bir kısmı artık TSK'nın yanında değil" ifadesi kullanılmış.

-Yine burada, TSK'nın anayasa çalışmaları ve laiklik konusunda bazı sivil toplum örgütleri ile işbirliği yapması tavsiye edilmiş.

-           "Yeni dönemde TSK" başlığı altındaki bölüme "Yeni dönemde TSK'nın da yeni politikalar belirlemesi gerekmektedir" cümlesi ile başlanmış. AK Parti'nin TSK'nın hassasiyetlerini önemsemediği belirtildikten sonra, bu konuda yeni politikalar oluşturulması gereğine işaret edilmiş.

-           "Türbana gösterilecek tepki kendi manevra sahamızı daraltmayacak ve elimizi zora sokmayacak şekilde olmalı" denilmiş.

-Irak'ın kuzeyindeki desteği kesmek için bölge halkını terörle mücadele bağlamında rahatsız etmek, bu suretle de PKK'ya yardım ettikleri ve destek verdikleri müddetçe bu rahatsızlığın devam edeceği mesajını vermekten söz edilmiş.

-           TSK'nın politikaları CHP ile bütünleşmemeli denilmiş. Tam ifade şu: "TSK tarafından izlenecek politika, başta CHP olmak üzere siyasi bir partinin politikaları ile çakışmamalı, TSK üzerinde veya arkasına sığınarak muhalefet veya politika yapılmasına imkan verilmemelidir."

-           Belgede ayrıca "TSK'nın imaj tazelemesine büyük kitlelerin ortak meselelerini kullanarak başlamak gerekmektedir" ifadesi yer almış.

-           Şu ifade de TSK'ya tavsiye olarak not edilmiş:  Türkiye'deki güvenlik siyaset, ekonomi ve sosyal hayatla ilgili gelişmelerde AB ve ABD'nin önemli rol oynadığı şüphesizdir. Her ikisi ile de duygusallıktan uzak, gerçekçi ve birebir diyalog kurulmasına ihtiyaç bulunmaktadır.

-           Ve çarpıcı bir not daha: "AB çevrelerinde hükümete karşı oluşmaya başlayan tavır istismar edilmelidir."

Bunları genişçe verdim. Ta ki, böyle bir raporu hazırlayan ruh dokusu iyice anlaşılsın diye...

Nedir o ruh dokusu?

Memleket bizden sorulur, anlayışıdır.

Burada, Hükümete, muhalefete, millet iradesine, sandığa, yargılayıcı bir bakış söz konusudur.

Bu rapora yansıyan halet-i ruhiyeye göre, Türk Silahlı Kuvvetleri kendisini devlet kurumlarından ayrı, onları izleyen, irdeleyen, not veren ve "sakıncalı"lık değerlendirmesi yapan bir konumda görmektedir.

Düne kadarki reel durum da, TSK'nın bu yaklaşımdan yola çıkarak hareket etmesi halidir.

Bu rapora yansıyan ruh halinin, TSK'nın kendisini güçlü görmesi durumunda askeri müdahaleyi de içerdiği kolaylıkla düşünülebilir.

Ama yine rapor, gelinen noktada karşı karşıya kalınan zaaf durumuna da işaret etmektedir.

Aslında bu, Türkiye'nin demokratikleşmesi hadisesidir. Raporda bu gelişme, Batı'nın tavrı ile alakalandırılmakta ve TSK'ya yeniden güç kazandırmak için "AB çevrelerinde hükümete karşı oluşmaya başlayan tavır istismar edilmelidir" gibi çok acayip bir noktaya gelinmektedir. Bu çerçevede AB ve ABD ile "duygusallıktan uzak ve gerçekçi diyaloglar kurulması talebi" de aynı garipliği ihtiva etmektedir.

Ben derim ki, TSK'yı böyle maceralara sürüklemek hiç kimseye hayır getirmez, öncelikle memlekete hayır getirmez.

TSK'da sorumluluk üstelenen kadroların demokratik süreci içselleştirmelerinden başka çıkar yol bulunmamaktadır.

Yaşananlar, yanlış tavırların TSK'ya nasıl dramatik bedel ödettiğinin göstergesidir. Buna hiç kimsenin hakkı yoktur.

BUGÜN