Askeri Cuntanın Fuhuş Tuzağı ve ÇYDD

KENAN ALPAY

Medyaya son birkaç ay içerisinde giderek yoğunlaşan bir biçimde yansıyan haberlerde ordu içerisinde “fuhuş, şantaj ve casusluk” kelimelerini hep yan yana gelmiş bir halde görür olduk. Fuhuş, istihbarat örgütlerinin kullanabileceği en etkili silahlardan biri olmayı halen sürdürüyor.
 
Tabii ki “istihbarat savaşlarının dini-imanı-ahlakı olmaz” kaidesine uygun olarak yetiştirilen bir kişinin hedefe ulaşmak için her yolu meşru göreceği kesindir. Uzun yıllar karşı karşıya kaldığımız askeri vesayet ve darbe düzeninin ardında bu makyevalist siyaset yatmaktadır. Siyasete ve topluma yönelik TSK’nın her daim kontrolü elinde tutma ve terbiye etme konsepti, kendini “iç ordu” şeklinde tanzim etmesinden kaynaklanmaktadır. Halkın dini, etnik, mezhebi, siyasi vs tercihlerini takip etmek, fişlemek, andıçlamak, muhtıra ve darbelerle baskı altına alma girişimleri bu “iç ordu” mantalitesinin sonucudur.
 
TSK’nın yargı ve üniversiteler kadar medya ve sivil toplum örgütlerini de halka karşı askeri bir düzene kavuşturma çabaları bu açıdan yeni değil. Sivil toplum örgütü görünümlü bazı oluşumların örgütlenip cepheye sürülmesi, yaratılmak istenen Kemalist ulus toplum modeline ulaşma amacına matuftu. İşte Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği isimli sivil makyajlı militarist oluşum tam da bu sebeple örgütlenip, desteklenmiş ve iç düşmana karşı yürütülen “Topyekün Savaş” cephesinde konuşlandırılmıştı. ÇYDD, daha çok psikolojik harp yürütmek ve istihbarat toplayarak cunta faaliyetlerine destek olmak misyonunu ifa ediyordu.
 
Askeri Cunta faaliyetleri ve fuhuş tuzağı ile ÇYDD’nin bağlantısına gelecek olursak mezkur örgütlenmenin ne kadar korkunç ve çirkin bir misyon ile mücehhez kılındığını daha iyi anlarız. Reklam bombardımanı ile bütün bir Türkiye’ye yutturulmak istenen “kardelenler” bir eğitim projesi değil “devşirme/ajanlaştırma” projesiydi. TSK’nın, TÜSİAD’ın, merkez medyanın açık çek verdiği ÇYDD’nin temel amacı neydi? Zeki, çalışkan ve gelecek vadeden çocukları dini-ahlaki ve etnik aidiyetlerinden koparıp eğitim ve sosyalleşme süreçlerinde saf kan bir Türk ulusal kimliğine kavuşturmak. Yani, Türk ulusal kimliğine ‘ideolojik ajan’ kazandırmak.
 
ÇYDD’nin kritik pozisyonu ekonomik ve sosyal mahrumiyetlerle sıkıştırılmış bir toplumun çocuklarını burs, yurt, akademik kariyer vs gibi imkânlarla geleceklerini rehin alma sürecinde ortaya çıkmıştır. Ergenekon operasyonları çerçevesinde ÇYDD’nin Kadıköy Şubesi’nde ele geçirilen bir mektup askeri cunta ile bu dernek arasındaki ahlak dışılık ortak paydasını çok iyi resmetmektedir. Darbe soruşturmasında da adı geçen Tuğamiral S. O. K. tarafından Türkan Saylan’a hitaben yazılan mektupta Deniz Harp Akademisi’ne yakın yerlerde açılacak “Ata Evleri”nin Kardelen Ayşeleri ve Genç Subayları kaynaştırmak üzere planlanan görevlerinin reorganize edilmesine dair tavsiyeler yer alıyor.
 
Tuğamiral’in ÇYDD Başkanı’ndan talepleri; teğmenlerle tanıştırılan kızların sık sık parti düzenleyip kontrol altında tutması, tanıştırılan kızların irtibatı aksatmaması, yeni yeni kızlarla tanıştırılması vs gibi ‘küçük’ ricalardan oluşuyor genelde. Dünkü yazımıza konu olan haberleri hatırlayacak olursak DHA’nde görevli bir albayın başını çektiği fuhuş çetesinde yer alan kadın subayların tamamının ÇYDD burslusu olduklarıydı.
 
İsimler, rütbeler, görev yerleri ve fuhuş tuzağına düşürdükleri subayların pornografik görüntüleri savcılığın elinde şimdi. Fakat TSK kendi bünyesindeki fuhuş çetesi ile ilgili bir açıklama yapmıyor. ÇYDD de hangi bursiyerlerinin bu işte neden ve nasıl görev aldığını izah etmiyor! Fuhuş çetesindeki bursiyerleri, DHA’ne yakın bölgelerde açılan Ata Evleri, Kardelen Ayşelerle Genç Subaylar arasında organize edilen muhabbetler gibi konular hiç yer bulamamış ÇYDD sitesinde.
 
ÇYDD, İslam’ı-ahlakı hayattan silip modern-laik ulus toplum inşa etmek amacıyla çıktığı yolda Anadolu’nun dört bir tarafından derleyip topladığı “Kardelenleri” militan bir tuzak, yumuşak bir şantaj ve etkili bir kontrol aracı olarak devşirmeyi hedefledi hep. Amacına ne kadar ulaşabildi tam olarak bilemiyoruz. Çünkü yürüttükleri faaliyetlerin önemli bir kısmı ancak Ergenekon davası sağlıklı bir biçimde sonuçlanınca aydınlığa kavuşacak. Kardelen Ayşe mizanseni, çağdaşlaştırma müsameresi şeklinde oynanan çirkinliklere son vermenin zamanı çoktan geldi de geçti bile!

***

Bu makale Yeni Akit'in 29 Kasım 2010 Pazartesi günkü nüshasında da yayınlanmıştır.