Askere otonomi... Ya Kürtlere?

Mümtazer Türköne

Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ bu talebini ilk defa 14 Nisan'da Harp Akademileri'nde yaptığı yıllık değerlendirme konuşmasında dile getirdi.

30 Ağustos Zafer Bayramı'nda Merkez Orduevi'nde gazetecilerle yaptığı sohbette tekrarladı. Başbuğ, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne "otonomi" istiyor. Harp Akademileri'nde cümlesi açıktı: Askerlik mesleğinin profesyonel niteliğine saygı gösterilmesi gerektiğini belirtirken, "Askere kendisini organize etme konusunda önemli boyutta otonomi verilmelidir." diyordu. 30 Ağustos resepsiyonunda ise ifade daha doğal: "Silahlı Kuvvetler'in birlik ve bütünlüğü çok önemli. Dolayısıyla Anayasa, yasa, demokrasi elbette... Ama Silahlı Kuvvetler'e otonom bakacaksınız. Silahlı Kuvvetler, her şeyin üstünde olacak ve tabii ki bütün olacak." Üzerinde titizlikle durulması gereken sözler bunlar.

"Her şeyin üstünde" tutulacak ordu ülkeye ne kazandırır? Daha iyi savunma mı? Uluslararası alanda daha fazla güç ve itibar mı? Ya "otonomi" talebi? "Önemli boyutta otonomi" verilmesi, askerlik mesleği açısından gerçekten gerekli mi? Otonomi talebi kime karşı? Ordu, kimden veya kime karşı otonom olacak?

Ordu için dile getirilen bu talebin anlamını, bazı Kürt siyasetçilerin Kürtler için "otonomi" talebi ile karşılaştırarak göstermek mümkün. Her ikisi de bir gücün, yani devlet iktidarının kendilerine karşı sınırlanmasını ve bu devlet iktidarının bir kısım yetkilerinin kendilerine devredilmesini istiyor. "Otonomi talebi"nin başka bir anlamı yok. Kürt siyasetçilerin gerekçeleri Kürtlerin başta kimlik olmak üzere kültürel haklarını korumak. Genelkurmay Başkanı'nınki ise "askerlik mesleğinin profesyonel gerekleri". Sonuçta değişen bir şey olmuyor. Devletin egemenlik gücü içinde yer alan yasa koyma, yargılama ve icra etme yetkilerinden bir kısmı, "otonomi" adıyla devredilmiş oluyor.

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bugün anayasa ve yasalarla teminat altına alınmış epeyce otonom yetkileri zaten var. Askerî yargının geniş yetkileri bu otonominin en önemli unsuru. YAŞ kararlarının yargı denetimi dışında tutulması da anayasal nitelikli bir otonomi. Askerî harcamaların denetlenememesi, askerî bütçenin fiilen Meclis denetimi dışında olması yine otonomi olarak anlaşılmalı. Kısaca asker zaten otonom.

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin sahip olduğu ve Genelkurmay Başkanı'nın ağzından daha da fazlasını istediği otonominin "askerlik mesleğinin gerekleri" ile yakından uzaktan bir alâkası yok. Asker, darbelerle bir askerî vesayet düzeni oluşturduğu ve kendisini siyasetin (yani demokratik iktidarların) üzerine yerleştirdiği için bu otonomiyi anayasaya ve yasalara yerleştirmiş durumda. Bu otonomi güvenlik gerekçesi değil, buram buram bürokrasi kokuyor. Elinde silah olan ve bu silahı kullanarak devlet içinde otonom bir alan yaratan asker, bürokratik bir kurum olarak, kurumsal çıkarlarını koruma altına alıyor. Dünyada gelişmiş ülkelerin "daha profesyonel ve güçlü" ordularından hangisi otonom? ABD ve Fransa ordusunun sahip olmadığı otonomi, bizim askerimizin nesine katkı sağlayacak?

Askerin talep ettiği otonomi ile bazı Kürt siyasetçilerinin talep ettiği otonominin çok önemli bir ortak paydası var. Her ikisi de "üniter devlet" yapısına aykırı. "Devlet içinde devlet" niteliği taşıyan bir ordu ile -belki- daha "güçlü" bir ordunuz olabilir; ama kesinlikle "üniter devlet"e özgü siyasî bütünlüğünüz olmaz. Askerin darbe dönemlerinden kalma yasalarla sahip olduğu iktidarın iki başlı bir devlet yapısı ortaya çıkardığı ortada. Yakın tarihimizdeki millî çıkar kayıplarının büyük kısmının sebebi bu iki başlılık değil mi?

"Savaş yeteneği" politik bir güçtür. Tarih, bu gücün kendi başına hareket etmesi durumunda hiçbir işe yaramadığını, tersine savunduğu prensiplere zarar verdiğini gösteriyor. Halk iradesini stratejik amaçlara bağlayacak olan yegane güç demokratik iktidarlardır. Otonomi isteyen bir ordu, kurumsal bürokratik çıkarlarını pekiştirir; ülke güvenliğini değil. Üstelik "askere otonomi" siyasî birliğe zarar verdiği için başka otonomilere yol açar.

ZAMAN