Aslında herkesin bildiği bir sırdan bahsedeceğim size.
14 Nisan 1996.
Türkiye’nin bugün deli gibi korktuğu “PKK’yı muhatap alıp görüşme” tabusunu bundan 14 yıl önce kırdığı gün.
İlk şahidim salı günkü yazımın ardından beni arayan bu görüşme trafiğinde aktif rol almış eski bir HADEP’li. “14 Nisan 1996’da Genelkurmay Toplumsal İlişkiler Dairesi’nden Kurmay Albay H. D’nin Hollanda’ya gidip PKK’nın Avrupa sorumlularından Abdurrahman Çadırcı ile yaptığı görüşme, PKK ile Genelkurmay arasında üç yıl boyunca sürecek ve 1 Eylül 1998’de Apo’nun ateşkesini getiren süreci başlatan ilk gayrı resmî temastı” diye yer, isim ve ayrıntılar vererek anlatmaya başlıyor.
Ona göre her şeyi başlatan 24 Aralık 1995 seçimlerinde her türlü baskıya rağmen HADEP’in aldığı 1.171.623 oy (yüzde 4,17). Bu sonuç, PKK’nın silahla bitirilemeyeceği konusunda Ankara’da bir aydınlanmaya vesile olmuş.
Görüşme talebi “Devletin bütünlüğü hariç her şeyi konuşmaya hazırız” diyen askerlerden geliyor. Görüşmede Kurmay Albay kültürel haklar için silahlı mücadeleye gerek olmadığını anlatıyor PKK’lı muhatabına. Konuştuğum kişi o dönemin komutanlarının sorunu çözmek konusunda samimi olduklarını düşünüyor hâlâ.
İlk resmî temas ise bir yıl sonra Nisan 1997’de yine Hollanda’nın Arnheim kentinde gerçekleşiyor.
Bu resmî bir temas, çünkü ortada somut öneriler var ve güven sorunu nedeniyle görüşme zabıt altına alınıyor. Fakat devlet içinde bu görüşmeler konusunda bir fikir birliği olmadığı için 14 Mayıs 1997’de Kuzey Irak’ta PKK kamplarına karşı düzenlenen operasyon, görüşmeleri kesiyor.
Bir süre sonra yeniden görüşmeleri başlatmak isteyen asker önce Bayrampaşa Cezaevi’nde yatmakta olan önde gelen PKK’lılarla görüşmenin yolunu arıyor. Bu görüşmeler cezaevi yönetimine takılınca, bu kez yine avukat Selim Okçuoğlu aracılığıyla Bursa Cezaevi’nde yatmakta olan, cezaevindeki PKK’lıların lideri Sabri Ok’la görüşme trafiği başlıyor.
Bu görüşmelerin tanıklarından biri, temasları telefon dinlemesinde yakalayan dönemin ünlü Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Bülent Orakoğlu. Orakoğlu 2007 yılında katıldığı bir toplantıda “PKK’nın sözde cezaevleri sorumlusunu da dinlemeye aldık. Telefon dinlemesi sırasında bu kişi ile ordu içinde bir grubun işbirliği içinde olduğunu tesbit ettik”demişti.
Görüşmelerin üçüncü tanığı ise aynı dönem Emniyet İstihbarat’ta Teknik İşlerden Sorumlu Başkan Yardımcısı olan Hanefi Avcı. Avcı 1998 yılında katıldığı 32. Gün programında “Devlet içinde bir grubun PKK ile işbirliği yaptığını, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı’nın söz konusu o kişiyi tesbit ettiğini” açıklamıştı.
Bu ikili, bu görüşmelerle ilgili ses kayıtlarını ilgililere ilettikten hemen sonra Temmuz 1997’de görevden alındı. Dinlemeye aldıkları kişilerden birinin avukat Selim Okçuoğlu olduğunu açıklayan Orakoğlu, “Eğer o gün görevden alınmamış olsaydım Okçuoğlu’nu alıp bir hafta içinde bu bağlantıları ortaya çıkaracaktım” dedi.
‘Birinci tanık PKK’lı, ikinci ve üçüncü de ordu ile yıldızı barışmamış Emniyetçiler’ diyorsanız, o halde devletin ona ne kadar güvendiği son olarak ünlü Gediktepe pozuna girmesiyle yeniden tescillenen Enis Berberoğlu’nun şu âna kadar anlatılan her şeyi teyit eden 4 Haziran 1999’daki yazısına bakalım:
“1997’de Nisan ayında, Hollanda’nın Arnheim kentinde, PKK’yı temsil eden (muhtemelen) Kani Yılmaz ile, Genelkurmay’ın iki yetkilisi görüşmüştür... Aynı şekilde, 30 Temmuz 1998’de, PKK’ya cezaevinden ateşkes isteniyor haberi gelmiş... Apo da buna inanarak 1 Eylül’de ateşkes ilan etmiştir.”
Enis Berberoğlu’ya bu yazıyı yazdıran şey şimdi genel yayın yönetmeni olduğu gazetesinin bir gün önce attığı “Kim bu esrarengiz aracı” manşetiydi. Haberin kaynağı ise İmralı’daki yargılanmasının ikinci gününde Öcalan’ın mahkemeye sunduğu üç sayfalık bir zabıt tutanağı. Tutanak Öcalan ile Türkiye Cumhuriyeti adına ateşkes pazarlığı yapan bir kişiyle aralarında geçen konuşmanın zabıtlarıydı.
Öcalan, yakalandıktan sonra verdiği ifadede Genelkurmay ile bu temasları açıkça anlattı:
“Ateşkes önerisi bize Avrupa temsilcimiz Kani Yılmaz ve Şahin Kod Ferhat Abdi Şahin isimli arkadaş tarafından getirildi. Abdi Şahin isimli arkadaşımıza da Selim Okçuoğlu isimli ve avukatlık yapan HADEP’te de faaliyet gösteren kişi getirmiş bana getirilen ateşkes önerisi çok kapsamlıydı. Olağanüstü halin ve geçici köy koruculuk sisteminin kaldırılacağını, Türkiye’nin üniter yapısına halel gelmemek kaydıyla bir takım düzenlemelere girişileceğini belirtmişti.
Bu belge sanırım şimdi Avrupa arşivimizdedir.
Aynı konuda cezaevleri temsilcimiz Sabri Ok’la da bir görüşme yapılmış. Ben Sabri Ok’la telefonla konuştum. Sabri Ok kendisi ile de görüşüldüğünü ve aynı önerilerin kendisine de yapıldığını söyledi.
Yine sanırım Genelkurmay’ın Toplumsal İlişkiler Başkanlığı’nda çalışan bir Albay, Brüksel’deki temsilciliğimize kadar gelmiş ve aynı önerileri getirmiş. Ben önerilerin ciddiyetine inandım. Bu sebeple ben ateşkesi tek taraflı olarak ilan ettim. Bana söylenen resmen olmasa bile fiilen ateşkes şartlarına bağlı kalınacağı ve aşama aşama önerilerin gerçekleştirileceği idi. Ben Selim Okçuoğlu ile iki yıldır görüşmekteyim. Arabulucu durumunda idi. Kendisi ile telefonda görüşmelerim oldu.”
Berberoğlu, Genelkurmay-PKK temasını doğruladığı yazısında bunun askerin PKK’ya oynadığı bir istihbarat oyunu olduğunu iddia etmişti.
Benim görüştüğüm, görüşmelerin birebir tanığı ve her iki tarafın samimiyetine inanan kişi ise görüşmeler sırasında PKK’ya güven vermek için atılan güven verici adımlardan bahsediyor.
Bunlardan en önemlisi, bir önceki yazıda alıntıladığım Yalçın Küçük’ün ve Abdullah Öcalan’ın yazılarında kendilerine verilmiş “iyi niyet işareti olarak” okudukları, 1997 yılının ekim ayı MGK toplantısında değiştirilen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi. İrticanın terörün yerine birinci öncelikli tehdit haline geldiği yeni güvenlik konseptinde, suç örgütleriyle mücadelede belgeye girmiş, PKK’nın rahatsız olduğu Susurlukvarî yapılara mesafe konmuştu.
Üç yıl boyunca süren görüşmeler boyunca devlet tarafından atılan güven verici adımlar içinde bazı PKK’lılar mahkemelerce serbest bırakılmış. İddialara göre Leyla Zana’nın serbest kalması ise Cumhurbaşkanı Demirel’den de olur çıkmasına rağmen araya girenler tarafından engellenmişti.
Demirel’in ateşkes için attığı söylenen güven verici adımlardan en ilginci ise tarihi bile onun programına göre ayarlanmış, nikâh şahidi olduğu Mehmet Ağar’ın oğlunun 1998’in ağustos ayındaki düğününe İstanbul’da olmasına rağmen başlamasına yarım saat kala “ yorgunum” gerekçesiyle katılmaması olarak gösteriliyor. Demirel’in bu tavrı da PKK tarafından Kürtlere verilmiş bir mesaj olarak yorumlanmış.
Avrupa’daki görüşmelere PKK adına bizzat katılan PKK’nın Avrupa kadrolarından Şahin Cilo, görüştüğü Albay’ın kendisine “Bir ateşkes ilan etmemiz durumunda somut adımlar atarak cevap vereceklerini, hatta bir ateşkes sürecinin geliştirilmesi için bir mekanizmanın yaratılması gerektiğini ve bunun için de aydınların devreye girmesini önerdiğini” anlatıyor. Hatta ateşkes kararının televizyonda bir basın toplantısıyla duyurulmasını, bu toplantıya Türk gazetecilerin katılımının daha önce yapıldığı gibi engellenmemesini bile o albay ile birlikte kararlaştırmışlar.
Tüm bu güven arttırıcı adımların heyecanlandırdığı Öcalan da 1 Eylül 1998’den itibaren ilan edeceği ateşkesi duyurmak için Şam’dan yapacağı canlı telefon bağlantısıyla katılacağı Med Tv’deki basın toplantısının hazırlıklarıyla yakından ilgilenir.
O dönem programın yapımcılığını ve sunuculuğu yapan Günay Aslan “Öcalan’ın heyecanla kendisini aradığını, basın toplantısının iyi organize edilmesini ve kendisine Atatürk’ün Türk ve Kürt halklarından bahsettiği Amasya Tamimi’ni bulup göndermesini” istediğini anlatıyor. Aslan, Genelkurmay’dan subayların ateşkes süreci görüşmeleri için aylarca Brüksel’de kamp kurduğunun da tanıklarından biri.
Türk basınının her zamankinden büyük ilgisi ile Öcalan, Med TV’de 1 Eylül 1998’den itibaren ateşkes ilan ettiğini açıklıyor.
İki hafta sonra 16 Eylül 1998 günü Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde Atilla Ateş, Suriye’yi Apo konusunda uyaran ünlü sert konuşmasını yapıyor. Bu açıklamadan sonra Genelkurmay adına görüşmelere gelen albay ile tekrar görüştüğünü söyleyen Şahin Cilo, albayın kendisine “Taktiksel yaklaşıyoruz, kötü niyetimiz yok. Biz Suriye’yi sıkıştırıyoruz, başka bir şey yok. İleride biz de ateşkes ilan edeceğiz” dediğini aktarıyor.
Benim konuştuğum eski HADEP’li ise “Apo’nun Şam’dan çıkarılması da anlaşmanın bir parçasıydı” diyor, ve “Yoksa ateşkes ilan etmişken Şam’dan çıkartılmasının ne faydası vardı ki Türkiye’ye” diye de soruyor. Öcalan’ın Avrupa’ya gitmesiyle PKK zaman içinde siyasallaştırılacaktı. Ama onun anlattığına göre; devlet içindeki şahinlerin güçlü çıkması, Öcalan’ın da komplodan korkup Avrupa’ya giderken ünlü “devletleşmeye gidiyoruz” açıklamasını yapmasıyla süreç sona erdi.
Herhalde tüm bunların belgeleri sadece PKK arşivinde değildir. Bir gün Genelkurmay bu görüşmelerle ilgili kamuoyuna bir açıklama yapar mı?
TARAF