Asker suyu taşırdı…

Ali Bayramoğlu

Genelkurmay karargâhı, dün bir “akıl almaz”a daha imza attı. Kocaeli Garnizon Komutanı Korgeneral Mendi, Ergenekon davasından tutuklu Şener Eruygur ve Hurşit Tolon'u ziyaret etti. Genelkurmay Başkanlığı sitesine konulan açıklamada şöyle deniyordu:

“Türk Silahlı Kuvvetlerine uzun süre hizmet veren iki emekli komutana yapılan bu ziyaret, Türk Silahlı Kuvvetleri adına gerçekleştirilmiştir…”

Ergenekon davasının belgeleri, içeriği, anlamı ortada…

Bu davanın bir şekilde askeri alana uzandığı bir sır değil.

Nitekim tutuklu askerler sadece iki generalle sınırlı bulunmuyor. Bir üçüncüsü de var, bir başkası ise “kaçak”, aranıyor. İki emekli albay ve başka emekli subaylar da tutuklular arasında…

Kriter “hizmet” ve “komutanlık”sa, muhtemelen bu ziyaret iki emekli orgeneral şahsında diğerlerine de yapılmıştır…

Nitekim bu askerler de Türk Silahlı Kuvvetlerine uzun süre hizmet verdiler…

Örneğin Veli Küçük, ülkenin dört bir yerinde Jandarma Alay Komutanlığı yaptı, hakim önünde ifade ettiği gibi “Halk arasında JİTEM olarak bilinen teşkilatı” kurdu.

Bu generalin (o sırada albay) “Susurluklu yıllar”da “profesyonel ve resmi katil Yeşil”le onlarca kez telefonda konuştuğunu, Bahçelievler katliamı sanığı Abdullah Çatlı'yla yakın temasını belgeleriyle biliyoruz.

Ama bildiklerimiz arasında Veli Küçük'ün genelkurmay koruması altında olduğu da var.

Susurluk skandalını soruşturan savcıların dosyanın Küçük'e ilişkin kısmını tefrik ederek askeri savcılığa gönderdiklerini, genelkurmay izin vermediği için bu “albay” hakkında soruşturma bile açılmadığını artık sadece biz değil, tüm Türkiye biliyor.

Ülke, kurmay olmayan “Veli Albay”ın tuğgeneralliğe terfi ettirilmesinin anlamını da kestiriyor.

Değil mi ki, ordu resmi ve en tepedeki ağızlardan, iki kurucusu Ergenekon tutukluları Arif Doğan ve Veli Küçük olan JİTEM'in varlığını yıllarca reddetti.

Bu reddediş, söz konusu teşkilatın varlığı birçok kez belgeleriyle ve mahkeme kararlarıyla tescil edildiği halde değişmedi. Susurluk hadisesi bu yüzden tam olarak çözülemedi. Alenileştiği halde karanlıkta kaldı, yaptırıma uğramadı.

Ve yıllarca bu durumun hukuki ve siyasi hesabı sorulamadı, soranlar hainlikle, mürtecilikle, orduyu yıpratmakla suçlandılar.

Ergenekon dava dosyası delilleri bu karanlığı tüm ayrıntılarıyla resmediyor…

Bu karanlığın bir ucu yargısız infazlara, diğer ucu Eruygur ve Tolon'un başını çektiği darbe girişimlerine ulaşıyor…

Ve yıllar sonra bu karanlık bir ucundan, canavar kuyruğundan yakalandı.

Bir süre suskun kalan, belki suskun kalmak zorunda hisseden Genelkurmay tekrar devreye girdi.

Devreye girdi zira, “darbe ve çete suçlamasıyla tutuklu bulunan iki emekli orgeneralin Türk Silahlı Kuvvetleri adına resmen ziyaret edilmesi hiçbir şekilde kabul edilemez, açıklanamaz bir durum”dur.

Böyle bir hadisenin daha önce çeteci ve darbecilerini mahkum etmiş Yunanistan, İspanya, Portekiz, Arjantin, Şili gibi ülkelerde olması halinde kopacak siyasi kıyameti tahmin bile etmek zordur.

Bizde bu durum vefa ve insani niyetlerle açıklanıyor. Daha doğrusu vefa ve insani niyet maskesi altına gizleniliyor.

Bu durum bir skandaldır, Genelkurmay karargâhı Ergenekon davasında taraf haline gelmiştir.

Yorumu şöyle yapalım:

1.Genelkurmay Başkanı Başbuğ'la birlikte ordu yıpranmışlığı tamire, olan siyasi rolünü ve vesayetçi-dokunulmaz konumunu ihya etmeye çalışmaktadır.

2.Tutuklu orgenerallerin ziyareti ordu içi tartışmaların önünü almaya ve “ordu içi bütünlük politikası”nı pekiştirmeye yönelik bir tutumdur. Bu tutumun faturası ise açık bir yeniden siyasallaşma sinyallidir.

3. Resmi ziyaret Ergenekon davasına bir tavır alış, yargıyı yönlendirme hamlesidir…

Kan kokusu sevenleri muhtemelen memnun etmiştir bu gelişme…

Ama doğru ve haklı, her zaman olduğu gibi yanlış ve haksıza galebe çalacaktır.

Bilin ki Başbuğ karargâhının bu tavrı Ergenekon davasını daha önemli, daha ciddi, daha gözaltında bir hale getirmiştir.

Bilin ki Ergenekon Şemdinli'ye yapılan muameleyi kaldırmaz bir noktaya gelmiştir.

Askerin geri dönüş hamlesi ve “vesayet manzarası” ne olursa olsun, yılların askeri politikaları, yaptıkları tüm tahribatlarla demokrasi ve hukuk önünde hızla hesap verme noktasına doğru ilerlemektedir.

Yeni Şafak gazetesi