Asker sopasıyla hukuk olmaz!

Hasan Cemal

Kimileri bu ülkede hukuku, hukukun üstünlüğünü Ergenekon’la, Balyoz’la anımsadı, kimileri de son Hizbullah tahliyeleriyle...
Olabilir.
Ahmet Altan’ın deyişiyle:
“Şimdi herkes bunları nasıl bırakırsınız diye bağırıyor. Yıllarca bunları nasıl tutuklu olarak hapishanede tutarsınız diye sormayan bir toplum, sonunda ‘bunları nasıl bırakırsınız?’ diye bağırıyor. ‘Devletin sahipleri’ ve ‘medyanın dostları’ hapishanelere girmeye başlayınca, ‘bu insanları bırakın’ diye kampanyalar açtılar. Onlar Ergenekon sanıklarını serbest bıraktırmak için uğraşırken, 14 yıldır mahkûm olmadan, tutuklu olarak cezaevlerinde yatan insanlar vardı. Türkiye’nin cezaevlerinde yatanların yüzde ellisi tutuklu olarak yatıyor.” (Taraf, 6.01.11)
Kısacası:
Bu ülkede yargı düzeni çok uzun yıllardır dökülüyor, doğru dürüst adalet dağıtmıyor.
Bu yargı düzeninin temeli, bu ülkede hak ve hukuktan korkanlar tarafından atıldı ve bu temel, demokrasinin kolunu kanadını kıran askeri darbelerle güçlendirildi.
Onun içindir ki:
Hukukun üstünlüğüne, özgürlük ve insan haklarına kapıyı açık tutmadı bu ülkenin yargı düzeni.
Gidin Ankara’da yeni açılan Ulucanlar Cezaevi Müzesi’ne. Bakın duvarlardaki fotoğraflara, gezin dapdaracık hücreleri, seyredin darağaçlarını. Belki gasp edilen özgürlüklerin çığlık sesleri uzaklardan kulağınıza çalınabilir.
Dolaştığınız o koridorlarda belki de Maliye Nazırı Cavit Bey’in, İskilipli Atıf Hoca’nın, Deniz Gezmiş’in, Necdet Adalı’nın, Mustafa Pehlivanoğlu’nun idama giderkenki ayak seslerini, zincir seslerini duyabilirsiniz. Ya da o zindanlarda yatan bir Nâzım Hikmet’in, bir Necip Fazıl Kısakürek’in dizelerini mırıldanırsınız.
Böylesine hoyrat, acımasız, despot bir devletin yıllar yılı hüküm sürdüğü bir ülkede hiç gerçek bir hukuk düzeninden söz edilebilir mi?..
Bu ülkede dizelerini özgürce haykırmak isteyen ozanları, yazılarını, kitaplarını korkusuzca yazmak isteyen yazarları, haksızlıklara başkaldırmak isteyen genç insanları susturdu, hapse attı, idam etti bu yargı düzeni...
Kimliğine, diline sahip çıkan Kürtleri de ezmedi mi? İnançlarını dilediğince yaşamak isteyen Alevileri, Sünnileri ezmedi mi? Ya da Müslüman olmayanları ezmedi mi, yıllar yılı vermiş olduğu sözde hukuk fetvalarıyla?..
Bu ülkenin yargı tarihi, hukuksuzluğun tarihidir.
Bu öylesine bir ‘hukuksuzluk’tur ki, kuytuluklarında kendini hukukun üstünde görmüş bir ‘asker-sivil ittifakı’nın derin izleri dikkati çeker.
Öylesine bir ittifaktır ki bu, yıllardan beri hukuku hiçe saydı, darbe yaptı, muhtıra verdi, milletin oyuyla iktidara gelenleri düşürdü, hapsetti, idam etti.
Ama hesap vermedi.
Böyle hukuk olur mu?
Böyle adalet olur mu?
‘Asker sopası’yla hizaya gelen yargı düzeninde hiç hukuktan söz edilebilir mi?
Ve de:
‘Asker sopası’nın gizli açık, gönüllü gönülsüz, bilinçli bilinçsiz destekçileriyle demokratik hukuk devleti hiç yan yana gelebilir mi?..
Geçelim.
Ama artık bir şeyler değişiyor.
Hukuk en nihayet bu ülkede de kendilerini yıllar yılı hukukun üstünde görenlere dokunmaya başladı. Mesela Ergenekon’la, Balyoz’la dokunmaya başladı. Devletin içinde, siyasal irade desteğini arkasında hisseden ve görenler sayesinde hukuk sonunda kendisinden hazzetmeyenlere de, evet, dokunmaya başladı.
Bu elbette dümdüz bir yol değil.
Hiç kuşkusuz çelişkilerle dolu.
Kendi içinde kusurlar, hatalar taşıyor hukuk açısından. Bunların üstüne gidilmesi lazım. Ama üstüne gidilirken ve yanlışlar sergilenip eleştirilirken, meselenin özü de gözardı edilmesin.
Evet, Ergenekon’la hatırlanabilir hukuk.
Balyoz’la da hatırlanabilir.
Neden olmasın, klasik deyişle:
Hukuk bir gün herkese lazım olur.
Ama hukuk Ergenekon’la, Balyoz’la akla gelirken, bu ülkede demokrasi ve hukukun üstünlüğünü zerrece takmamış birtakım kişilerden ‘demokrasi kahramanları’ yaratmaya kalkışmayalım.
Veyahut:
Ergenekon ve Balyoz süreçlerinin komplo olduğuna dair masallar anlatmayalım.
İnandırıcı olmuyor, olamaz da.
Tekrar başa dönersek...
Evet, bu ülkede yargı dökülüyor!
Çünkü bu yargı düzeni, askeri darbelerin ürünüdür.
Bu düzen tepeden tırnağa değiştirilmeden demokratik hukuk devleti ayaklarının üstüne dikilemez. Bu ülkede öteden beri ‘askerciliğin son savunma hattı’ gibi davranmış olan yargı hukukla gerektiği gibi tanışamaz.
Bu bakımdan 12 Eylül referandumu, özellikle HSYK ve Anayasa Mahkemesi değişiklikleri önemlidir.
Ama yetmez!
Türkiye’nin yeni, sivil, demokratik bir anayasaya olan ihtiyacı çok büyüktür.

MİLLİYET