Genelkurmay karargâhında hazırlanmış ve amacı “bazı sivil kesimleri Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) çizgisine çekmek” olan üç “eylem planı”na ilişkin bir hatırlatma ve özet yapma gereği duyuyorum.
Böylece, Taraf’ın yayımladığı son belgenin anlamı daha iyi ortaya çıkacak, o belgenin, öncekilerin bir devamı ve tekâmül etmiş hali olduğunu anlayabileceğiz.
Size anlatacağım “kısa tarih”, son “doğrudan darbe” girişimi olduğu anlaşılan “Sarıkız”ın rafa kaldırıldığı 2004’te başlıyor, bugüne kadar devam ediyor. Bu “tarih”i gözümüzün önüne seren başlıca üç Genelkurmay belgesi açığa çıktı bugüne kadar:
1) Eylül 2004 tarihli, TSK’nın “dost” sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte hareket etmesi gerektiğini savunan ve çok sayıda sivil toplum kuruluşunun (STK) adını içeren belge. (5 Nisan 2007 tarihli Nokta dergisinin kapak haberi).
2) Kasım 2006 tarihli, Türkiye’deki gazetecileri “TSK yandaşı” ve “TSK karşıtı” olarak gruplandıran “Medya Andıcı”. (8 Mart 2007 tarihli Nokta dergisinin kapak haberi).
3) Eylül 2007 tarihli, “Genelkurmay Bilgi Destek Faaliyetleri Eylem Planı”. (20 Haziran 2008 tarihli Taraf gazetesinin manşeti).
Gördüğünüz gibi “Nokta üçlemesi”nin üçüncü ayağını teşkil eden “Darbe Günlükleri” yok bu listede. Çünkü o, Genelkurmay karargâhında hazırlanmış bir çalışma değil. Fakat o günlükler, 2004’te başlayan “asker-sivil melez darbesi”ne ilişkin çok önemli ipuçları içeriyordu.
Nokta’nın genel yayın yönetmeni olarak “Darbe Günlükleri” sayısına yazdığım bir değerlendirme yazısında (ki ilan edilmiş ilk “Cumhuriyet mitingi”ne iki hafta vardı) şu son bir yılda yaşadıklarımızı bu ipuçlarına dayanarak tahmin etmiştim. İsterseniz birlikte bir daha okuyalım (biraz uzun bir alıntı olacak, sabrınızı rica ediyorum):
“Ben burada, Günlükler’den kendi payıma çıkardığım, günümüzle doğrudan alâkalı bir sonucu sizinle paylaşmak istiyorum. Bence, gerek ‘Sarıkız’, gerekse de bu girişimin akim kalması neticesinde ‘Sarıkız’ın en şahin generali Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur tarafından öbür komutanları da by-pass ederek planlanan ‘Ayışığı’ türünden doğrudan darbe girişimleri günümüz için bir seçenek değil artık.
“Hayır, ‘siyasete müdahale’den vazgeçilmiş değil. Bu cümleleri okuyup da sınırsız bir iyimserliğe kapılmak doğru değil. (...) Komutanlar ‘siyasete müdahale etmeme’ gibi bir sonuca varmıyorlar, hayır, sadece işin yöntemini değiştirmek gerektiği hususunda fikir birliğine varıyorlar.
“O yöntem ne mi? Bunu, 3 Mart 2004’te Ankara Sanayi Odası’nın (ASO) salonunda yapılan ve ‘ulusalcı-siyasi’ bir gösteriye dönüşen ‘Hilafetin kaldırılmasının yıldönümü’ toplantısına ilişkin olarak Özden Örnek’in notlarında neler yazıldığına bakarak açıklamaya çalışalım: ‘ATO’da yapılan panele tüm kuvvet komutanları eşli olarak katıldık. Bu paneli el altından biz teşvik ettik. Coşkulu ve tatmin edici bir toplantı oldu. Salona girdiğimiz zaman katılanlar bizleri alkışladılar ve Cumhuriyetin Koruyucuları diye slogan atmaya başladılar. Bu türden hareketler yükü bizim üzerimizden alarak bizim yasal düzende ve demokrasi sınırları içinde kalmamızı sağlayacak.’
“Benim analizim şu: Doğrudan bir darbe tehlikesi içinde değiliz bugün, fakat 14-15 nisandaki Anıtkabir’e yürüyüş dahil, örgütlenen kitlesel sivil hareketlerin tümüyle ‘sivil’ olduğunu düşünmek de saflık olacaktır. Şöyle diyebiliriz: Siyasete müdahale ‘sivil’ güçler kullanılarak ve böylece görünürde meşruiyet alanı içinde kalınarak gerçekleştirilecektir önümüzdeki dönemde.”
Unutmayın, ben bunları yazdığımda ne 27 Nisan muhtırası vardı ortada, ne 367 felaketi, ne Üniversiteler Arası Kurul’un “türbanlılara ders anlatmayız” manifestosu, ne de yargı darbesi…
Kabul edin, doğrusu hiç fena tahmin etmemişim olacakları ve bitecekleri!
Bizim basın, bizim yargı...
Günlükler’den birkaç hafta önce yayımladığımız, Genelkurmay’da Kasım 2006’da hazırlanan “Medya Andıcı”, Günlükler’de işaret edilen “Artık biz önde görülmeyelim, sivilleri öne sürelim” stratejisinin elle tutulur gözle görülür bir nişanesiydi.
Nokta’nın, Darbe Günlükleri sayısından bir hafta sonra yayımladığı eylül 2004 tarihli Genelkurmay belgesi ise “Toplumsal Gelişime Destek Faaliyetleri” çerçevesinde “işbirliği yapılacak” STK’ların listesinden oluşuyordu.
Fakat gerek “Medya Andıcı” gerekse de “Dost STK’lar” çalışması, Taraf’ın 20 haziranda yayımladığı belgeyle kıyaslandığında, çapları ve hedefleri sınırlı belgelerdi. Eylül 2007 tarihli “Bilgi Destek Faaliyetleri Eylem Planı” ise Taraf’ın doğru bir biçimde adlandırdığı gibi “Türkiye’yi biçimlendirme planı” niteliğindeydi.
Tablo yeterince açık değil mi? “Toplumsal Gelişime Destek Faaliyetleri” ve “Bilgi Destek Faaliyetleri” sayesinde “Yük TSK’nın üzerinden alınarak askerin yasal düzende ve demokrasi sınırları içinde kalması” sağlanacak, fakat işler de “desteklenen” sivil güçler sayesinde tıkır tıkır yürüyecek.
Ah, bir de şu, haberlerine değil de “finansörlerine” bakılması gereken gazete ve dergiler olmasa!
***
Üç Genelkurmay belgesi, üç farklı tepki
Genelkurmay karargâhında hazırlanmış ve amacı “bazı sivil kesimleri Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) çizgisine çekmek” olan üç “eylem planı”na (bu planların ayrıntıları için bitişikteki yazıyı gözden geçirmeniz gerekiyor) ilişkin haberlere Genelkurmay’ın gösterdiği tepkilerde bana ilginç görünen bazı nüanslar var.
Salı günkü yazımda bunlara işaret etmek istemiş, fakat yer kalmadığı için bugüne bırakmıştım.
Kasım 2006 tarihli “Medya Andıcı” haberi (Nokta, 8 Mart 2007) birkaç günlük bir gecikmeyle Genelkurmay Başkanlığı tarafından doğrulandı. Böyle bir çalışma yapılmıştı, evet ama bir “taslak”tı bu, “Komuta Katı” tarafından onaylanmamıştı. Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt da, 12 Nisan’da (2007) yaptığı ünlü basın toplantısında bu çalışmayı kendisinin kesinlikle okumadığını söyledi.
Eylül 2004 tarihli “TSK’ya ‘dost’ STK’lar” haberine (Nokta, 5 Nisan 2007) ilişkin hiçbir açıklama yapılmadı. Ne kabullenildi, ne de yalanlandı. Oysa Nokta’nın askerî mahkeme kararıyla basılmasına neden olan haber buydu. Derginin piyasaya çıktığı gün bir askerî savcı beni aramış, o habere esas teşkil eden belgeyi kendilerine verip veremeyeceğimizi sormuştu. Askerî savcı, benim olumsuz cevabım üzerine de askerî mahkemeden “bu belgeye ve varsa başka belgelere el koymak” yetkisini içeren bir karar çıkartmıştı.
Taraf’ın yayımladığı, Eylül 2007 tarihli “Bilgi Destek Faaliyetleri Eylem Planı” haberine (20 Haziran 2008) Genelkurmay’ın verdiği tepkiyi biliyorsunuz: “Komuta Katı’nda onaylanmış böyle bir plan bulunmamaktadır.”
Aslında bu tepki, “Medya Andıcı”na verilen tepkinin neredeyse aynısı. Fark şurada ki, birinci belge için “ama”lı da olsa “var” dendiği halde, ikincide “var” itirafından imtina ediliyordu. Bence bu, kökeni “psikoloji”de aranması gereken bir tercih. Bir de Taraf’ın belgesindeki iddiaların çok daha “ağır” olmasında: Burada “var ama...” demek, birincideki kadar kolay değil.
Nokta’nın “TSK’ya dost STK’lar” kapak haberinin, derginin basılması sonucunu doğuracak kadar önemli olduğu halde “yalanlama”dan muaf tutulmasını nasıl açıklayacağız peki?
Öteki iki haberle ilgili olarak yapılan “Komuta Katı’nda onaylanmış değildir” açıklamasını göz önünde tuttuğumuzda, benim aklıma şu geliyor: Acaba “Dost STK’lar” çalışması Komuta Katı’nda onaylanmış mıydı?
Bu nedenle mi onun kaynağına ulaşmak, öbür iki haberin kaynağına ulaşmaktan daha önemliydi? Derginin basılması bu nedenle mi göze alınmıştı?
Taraf Gazetesi