HAKSÖZ HABER
Cumhuriyet’in 100.yılında yapılan kutlamalar Cumhuriyet sebebiyle bu toprakların ödediği bedelleri unutturmak için yapılan göz boyama törenlerinden başka bir şey değil aslında… Türkiye Cumhuriyet’i Kemalist düşüncenin merkeze alındığı bir tek adam ve tek parti rejimi olarak kuruldu.
Kurulduğu günden bu yana ise Kemalist ideolojiyi paylaşmayan herkes büyük bir tehdit olarak görüldü. Müslüman halktan gayrimüslim azınlıklara kadar uzanan bu tehdit algısı Dersim’de ise Alevileri vurdu. Dersimli Aleviler devlet idaresi tarafından sindirilmek veya sürgün edilmek üzere yaftalandı.
Dersim’de yaşananlar Kemalizm’in militarist modernleşme öğretisinin en insanlık dışı örneklerinden birisiydi. Netice olarak ise verilen mesaj Türkiye’de yaşayan herkesi kapsıyordu:
Ya bizim gibi olacaksınız ya da yok olacaksınız!
Dersim’de yaşananları Türkiye’de ilk gündem eden isimlerin başında Necip Fazıl Kısakürek geliyor. Necip Fazıl, “ Son Devrin Din Mazlumları” adlı kitabında, tek parti döneminde (1925-1945) Türkiye’de yaşanan zulümleri incelerken Dersim Katliamı da uzun yılların ardından Türkiye’de ilk defa gündeme getirilmiş oldu.
Aslında o tarihten bu yana hala çok fazla bir şey değişmiş değil. 2011 senesinde Türkiye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın konu hakkında devletin sorumluluğunu üstlenip özür dilemesi bir yana bırakılırsa Dersim’de yaşananlar hala gerçek anlamda konuşulamıyor.
Dersimli Alevilerin tanıklıkları ise oldukça ürpertici tarihi gerçeklere işaret ediyor. Rudaw tarafından 2021 senesinde katliamın tanıkları ile yapılan röportajlar Ankara’nın Dersim’e saldırırken hiçbir sınır tanımadığını gözler önüne seriyor:
DAVUT TEKİN (Kureyşan Aşiretinden - ’38 de 7 yaşındaydı): Karşımızdaki tarlaya ağır makineyi kurmuşlardı. Kadın, çoluk çocuk hepsini birbirine bağlayıp sıraya dizmişler. Taradılar, söylediğim gibi bir seferde hepsini yere döktüler. Bu kez de tüfeklere süngü takıp yerdekileri süngülediler. Çocukları süngünün ucuna takıp fırlatıp tarlaya atıyorlardı. Süngü batırıyorlardı, olmasın ki sağ kalsınlar diye darbeliyorlardı.
BEDRİ POLAT: İki kız kardeşim yanımdaydı, ateş etmeye başladıklarında yanımdaki kız kardeşimin kafası uçtu gitti. O sırada gözüm ondaydı. Kız kardeşimin adı Haticeydi, kurşun gelince elimde sıcaklık hissettim. O sırada elimin bir parçası kız kardeşimin kafasıyla beraber gitti. 2 kız kardeşimi öldürdüler. Erkek kardeşim küçüktü 4 yaşındaydı onu da öldürdüler. Babamı da öldürdüler.
Marcik’te öldürülenlere bakınca, kabakların altında koyun sürüsü varmış sanırsın. Sağır’da öldürülenlerin üstüne taş toprakla kapattılar. Türüşmek’te öldürülenleri değirmenin içine doldurup öyle öldürdüler. Türüşmek’in önündeki Çevlik’te katlettiler. Taş üstüne taş bırakmadılar. Ne kadarını anlatayım. Taş üstüne taş bırakmadılar. Tarlaları yaktılar. Bir canlı kaç süngüyle ölür? Hamile kadınları süngüleyerek karnındaki bebeği çıkartıp dışarı atıyorlardı. “Bu yarın öbür gün bize düşman olur” diyorlardı. Küçük çocukları hedef olarak kullanıyorlardı. Askerler, hedefi vurmak için birbiriyle yarışıyordu. Artık ne anlatayım…
HASAN ALPARSLAN: Yoksa hepsini öldürecekler, orada en az 300 kişi var hepsini öldürecekler. Kadın, erkek, çocuk hepsini öldürecekler. Ağlıyorlar, karınları aç. Bu bebeği boğ, 300 kişi öleceğine 10 kişi ölsün.
HASAN ALPARSLAN: Çok yerde bebekleri boğdular. Haskar denilen yerde Kırmızı Köprü’ye giderken, orada 4-5 çocuk boğdular. Asker derenin içine girmiş üst taraf mağaradır, millet mağaranın içindedir 30-40 kişi. Bebekler ağlıyor, şimdi asker gelir hepimizi öldürür diye 4-5 bebek boğdular orada. Sadece bir yerde değildi ki neler oldu.
EMİNE TATAR: Biz gidip ormanda kalıyorduk, ne üstümüzde elbise kalıyordu ne uyuyabiliyorduk, biz çocukları arkamızda unuturduk. Kaçarken çocuklarımızı arkada bakıyorduk. Çocuklar ağlar, gelip yerimizi bulurlar diye korkuyorduk.
Dersim Katliamı’nın üzerinden geçen yıllar bu acıları unutturmadı ancak Türkiye toplumu sessiz kalarak yaşananları sindirmeye çalışıyor. Bir topluma yönelik planlı-programlı bir şekilde gerçekleştirilen bu katliamın pekala soykırım olarak nitelenmesi gerekirken Mustafa Kemal ve İsmet İnönü’nün emriyle gerçekleşen saldırılar unutturulmaya çalışılıyor.
Taner Akçam, Dersim Katliamı döneminden önemli bir evraka, dönemin Dahiliye Vekili Şükrü Kaya'nın komutan Abdullah Alpdoğan'a gönderdiği bir mektuba ulaştı. Mektuba göre zehirli gaz emri dönemin Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk ve Başbakanı İsmet İnönü'den gelmiş. Kaya mektubunda ayrıca "Bütün o şakileri mağaralara göm, göm ki bir daha canlanmasınlar" diyor. Akçam yazısında zehirli gaz tedarikine dair başka evraklar da paylaşıyor.
Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen’in katliama katılmadan önce Mustafa Kemal’den talimatları alıp elini öperek “göreve” gittiği ise artık herkesin bildiği bir gerçek. Kemalist idarenin Türkiye’yi modernleştirme projesinin önemli dönüm noktalarından birisi olan Dersim Katliamı’nın tanıkları yaşadıklarını anlatırken bugün ise Alevi toplumunun Kemalistlerle ilişkileri farklı bir kapsamda incelenmeyi hak ediyor.
Baştan sona CHP kadrolarının planı olan “Tunceli Operasyonu” aslını inkar eden bir sosyoloji inşa etti. 10 Kasım’da yaşananların bir numaralı sorumlusunun ölüm yıldönümünü bütün ülkede zorunlu törenlerle kutlanırken Türkiye’nin kronik sorunları çözümsüzlük sarmalı içinde debeleniyor!
Not: Haber görselindeki fotoğrafta askerler ve Dersimli kadın-çocuklar görülüyor. Katliamdan sağ kurtulan Salman Yeşildağ, 74 yıl sonra kendisine gösterilen fotoğraftaki herkesin katledildiğini, içlerinden birinin ise kendi kız kardeşi olduğunu söyledi. (Vikipedi)