Asker-sivil ilişkileri ülkenin temel meselesidir. Sadece ülke açısından siyasi istikamete ya da siyasi kararları kimin aldığına işaret etmez, aynı zamanda askeri vesayet şemsiyesi altında seçkinler ve halk, din ve laiklik, modernlik ve gelenek gibi bitmek bilmez tüm diğer çatışmalara kaynaklık yapan ana çatışmaya işaret eder…
Asker konuşmaları bu açıdan önem taşırlar.
Her ne kadar bu tür konuşmalar sistemin askeri rengini ifade edip pekiştirseler de, olanı ve yeni dönemi anlamak askerin hangi gerekçelerle nerede durduğunu, siyaset alanındaki varlığına yönelik nasıl bir strateji geliştirdiğini görmemezi sağlar…
Başbuğ'un konuşması, (unutmamak gerekir ki, Harp Akademileri Ders Yılı açış konuşmasıydı, kamuoyu kadar, kurmaylara da yönelikti), bu konuda önemli ipuçları barındırıyordu.
Şu sonuç Türkiye'yi anlamak açısından önemlidir.
1. Türkiye değişirken, ordu da bir ölçüde değişmektedir. Bu değişim özellikle askerin siyasi esneklik dozunun artması, kendisini bölgenin ve dünyanın koşullarına uyarlamaya çalışması çerçevesinde gözlenmektedir.
2. Değişim sınırlı, hatta askeri vesayet gerçeği karşısında anlamsızdır. Zira asker kendisine devlet içinde özerk ve geniş bir yer vermekte, Türkiye adına yapılabileceklerin ve yapılamazların sınırlarını belirlemeyi doğal rolü kabul etmektedir. Siyasi karar açısından askerin fleksibilitesinin artmış olması sonucu ve kararları kimin aldığına dair ana yapıyı değiştirmemektedir.
Peki ortaya nasıl bir denge çıkıyor?
Bu hususların ortaya çıkardığı ordunun konumu ve yaşadığı süreci anlamaya ilişkin biri yapısal diğeri konjoktürel iki açıklayıcı unsurdan sözedilebilir.
Yapısal unsur şudur:
Asker de diğer kurumlar gibi global bir değişim baskısının, bölgenin yeni gerçeklerinin etkisi altındadır.
İkincisi konjonktüreldir:
Ordu, özellikle 27 Temmuz 2007 seçimleri itibariyle siyasi itibarının örselendiği ve kışlasına doğru hareket etmek zorunda kaldığı bir süreçtedir. Bu çerçevede siyasi iktidara yönelik çatışma ve gerilim politikasından uzak durmaktadır..
Nitekim Org. Başbuğ ordunun karşı karşıya kaldığı koşul ve durumu dikkate alarak konuşmuş, meydan okumaktan temel olarak uzak durmuştur…
Diğer taraftan eski asker konuşmalarıyla karşılaştırılacak olursa, demokrasinin değerlerine daha yakın duran bir dil benimseyerek bir imaj tazelemesi yoluna gitmiştir. Kültürel kimliklere olumlu bakış, modern cumhuriyetin demokrasiyle mümkün olabileceğinin söylenmesi bunlar arasında yer almaktadır. Cemaatlerle ilgili vurgusuyla da gücünün altını çizmeye yönelmiştir, ordu.
Kabul etmek gerekir ki, son üç gündür basında yapılan ve çıkan yorumlara bakılınca, asker imaj tazeleme açısından arzu ettiği sonuca yaklaşmıştır.
Basının, hükümete yakın ve uzak duran iki kanadı da bu konuşmadan memnun kaldı. Bir kesim hep savuna geldiği gibi askerin modern ve müdahaleci olmadığının kanıtını gördü burada, diğer kesim AK Parti iktidarına yüklenmeyen, dinle barışık olduğu söyleyen bir ordu anlayışının yeni bir dönemi ifade ettiğini başlattığını söylediler.
Her iki okumanın da okumayı yapanın siyasi arzuları ve duruşuyla yakından ilgili olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Her ikisi de çok gerçekçi değildir…
Bu da ülkeyi anlamak için başka bir unsurdur…
Kartlar yeniden karılmakta, dengeler yeniden oluşmaktadır.
Bu bulut içinde ordunun durduğu yer budur…
Haftaya diğer aktörlerle yeni dönemi anlama çabasına devam edeceğiz…
YENİ ŞAFAK