Aşk ile 'Hüloooooğ'

Hilal Kaplan

'Onlar ellerini önlerinde kavuşturup başlarını bükenlerin geleneğinden geliyor, biz yumruklarını sıkıp kaldıranların,

Onlar sırıtanların çocukları, biz kahkaha atanların,

Onlar Recep İvedik, biz Yılmaz Güney,

Onlar etek öpmüş, biz 'paçaları aşağıya almışız',

Onların çocukları babalarının göbekleriyle övünecek, bizim çocuklar babalarının kalbiyle…

Onlar böyleyken, biz böyleyiz işte… Bu kavga bitmez!'

Geçen seneki 1 Mayıs olayları ardından döşenen bu satırlar, Ak Parti'nin kutuplaştırıcı söyleminden en çok şikâyet eden, hatta şimdilerde seçimlerden birinci çıkacağına kesin gözüyle bakılan Başbakan'ın nedense bir iç savaş çıkarma peşinde olduğunu savlayan 'sosyalist' bir gazetede çıkmıştı. Daha ortada ne Gezi ne 17 Aralık vardı ama içerik açıktı: 'Onlar, Biz'e karşı… Bu kavga bitmez!'

Şimdi bu nefret dolu 'Onlar, Biz'e karşı' yazısının araya sevgi pıtırcığı cümleler serpiştirilmişi Ahmet Hakan referansıyla, Cüneyt Özdemir gibilerce baş köşelerde ağırlanıyor. (Mine Kırıkkanat'ın suçu neydi?)

Hikâye, Ak Parti'nin muhaliflerini korkutmadan titreten Yenikapı mitinginde geçiyor. Kendisini 'çapulcu' olarak takdim eden yazar, Ak Parti'nin devasa İstanbul mitingine giderek, derin analizlere imza atmış. Şöyle diyor:

'Onlar talimatla bayrak kaldıranlar… İtaat edenler…

Onlar beslenemedikleri için boyu benden kısa olanlar… en son Japonya'da metroda böyle hissetmiştim… ama onlarınki genetikti, bizimkisi yetersizlik…

Onlar İstanbul'da denizi yılda bir kez görenler...

Onlar birbiri ile konuşmayanlar... Onlar yanlarında bir adet gazete bile getirmeyenler...

Evet hiçbirinin kolunun altında bir gazete yok... Bir adet bile...

Onlar telefona, internete bakmayanlar... Twitter vimitter filan bilmeyenler... 'Selfie' çekmeyenler...'

Özet geçelim: Onlar cahil, az beslenmiş, kısa boylu ve koyunlar.

Tabii bir de parayla iradesi satın alınmışlar, 'çapulcumuz' öyle diyor: 'Nerede ise tamamı geldikleri ilçe teşkilatı tarafından sağlanan anlık veya devamlı yardıma muhtaç.' Bir milyonu aşan kalabalık içerisinde birkaç saat geçirerek bu 'nerdeyse tamamı' genellemesine nasıl ulaştığını da, etrafındakilerin yardıma muhtaç olduğu kanısına nasıl vardığını da bilmiyoruz.

Türkiye'deki alt sınıfın önemli bir kısmının Ak Parti döneminde orta sınıfa yükseldiği, bir paket makarnaya muhtaç olan kesimin iki milyona yakın olamayacağı, vb. rasyonel karşı argümanlara girmeye gerek bile yok aslında. Rezil ezberlerini yazmaya gelmiş, adını da izlenim koymuş işte.

Yalnız beni en çok 'koyun sürüsü' incelemelerine devam eden 'çapulcumuz'un şu cümleleri eğlendirdi:

'Eğitimsiz kafalar düalistik çalışıyor. Yani basit 'ikilemler' çok etkili...

İyi kötü... Sıcak soğuk gibi...

Tayyip iyi, Kılıçdaroğlu kötü...'

Sayfalarca, ballandıra ballandıra 'Biz-Onlar' üzerinden analiz kastıktan sonra bize 'eğitimsiz kafalar'ın nasıl ikili karşıtlıklar üzerinden çalıştığını anlatıyor! Ha bu arada ona ikilem değil, ikili karşıtlık denir, sevgili eğitimli-seçkin-uzun boylu-üst sınıf çapulcu…

Bu 'Onlar, Biz'e karşı' yazılarının daha 'gelişmiş' versiyonları da var elbette.

Örneğin başörtülü kadınlara ilk 'araştırma nesnesi' muamelesi yaptığı için hâlâ yere göğe sığdırılamayan, akademik bilinirliğinin önemli kısmını bu 'yatırıma' borçlu bir sosyolog şöyle buyurmuş:

'Dindarlar para ve güç karşısında manevi değerlerden koptular, kendi vicdanlarının sesi yerine liderlerinin sesini dinliyorlar.'

Ne dersiniz, Ertuğrul Özkök'e 'pop sosyolog' demekle haksızlık mı ettik acaba? Gezi olayları sırasında da 'meydan-sokak' ikiliği üzerinden Ak Partili kitleleri aşağılayan sosyoloğumuz, çok derin çıkarımlarla Ak Parti'nin ulusal-uluslararası tüm mühimmat türleri üzerine fırlatılmasına rağmen %40'ların altına çekilemeyen oy oranını Ak Parti kitlesinin 'ahlâksızlığı'na ve dillerinden düşmeyen biat kültürüne bağlayıp işin içinden çıkmış.

Kendileri o kadar ahlaklı, o kadar sofistike ki, 25 Mart'ta çıkacağı söylenen kasedi banyo deliğine gözünü dayamış röntgenci modunda bekleyip, dindarlara temiz siyaset, ahlâk dersi vermeye kalkıyorlar! Geçiniz.

Yalnız ne hikmetse kutuplaştık diye ağlayıp, 'Onlar, Biz'e karşı' yazılarıyla elitizmin dibini bulan, Erdoğan'ın her sözünden hakaret ve otoriterleşme devşiren bu seçkinci güruh, bu aralar her yazıyı iç savaş çağrısıyla bitirip, 'onlar'a şiddetle hükmetmeyi normalleştiriyorlar.

Misal 'çapulcumuz' yazıyı şöyle bağlıyor: 'Bu kitleden iç savaş çıkarması çok zor... Yumuşak bir kitle... Bizim cesaretimiz, kenetlenmemiz, ortak hedefe yürümemiz çok daha kuvvetli seviyede. Biz ölüyoruz ve daha da ölmeye gidiyoruz.'

On yıl sonra kendisini yazdığında kızgınlık bile duyamayacağımız duayen de şöyle buyuruyor:

'Erdoğan, 30 Mart yerel seçimlerinde ne kadar oy alırsa alsın, bir gerçek değişmeyecek: Erdoğan artık Türkiye'yi yönetemez! Üstüne çarpı işareti konmuştur.'

O sırada, bir diğer sosyalist görünümlü faşistimiz ise 'Eğer iktidar yüzde 40'ın üzerinde oy alırsa, onunla demokrasi dışı yollarla mücadele edilir' diyor.

Memleketi, halkın verdiği oylarla seçilenler değil de, hâlâ kendini halkın ağababası, başöğretmeni sanan bu entel danteller yönetecek, biz de susacağız, öyle mi?

Göbeğini kaşıyan, kıllı bacaklı, az gelişmiş, yetersiz beslenmiş, makarna-kömürcü, kısa boylu, bir türlü aydınlatılamayan, iflah olmayan, bilinçlendirilemeyen, örümcek beyinli bidon kafalılar, birleşin!

Yeni Şafak