Aşırı sağ İslam düşmanı... Peki, sol ve liberal çevreler?

Bilim ve din felsefesi üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Ahmet İnam, Avrupa'daki İslam düşmanlığı hakkında dikkatlerden kaçan bir hususu analiz ederek sol ve liberal çevrelerdeki İslam düşmanlığını mercek altına alıyor.

Dr. Ahmet İnam / Düşünce Günlüğü

Almanya’da sağın İslam düşmanlığı, liberal ve solun İslamofobisi

Düşmanlık, başkalarına zarar vermeyi amaçlayan bir tutum veya eylem olarak tanımlanır. Bu hem nefret dolu sözler hem de eylemler yoluyla yapılabilir. “İslam Düşmanlığı”, İslam inancına sahip kurum, kuruluş veya bireylere kasıtlı olarak şiddet ile zarar vermektir. Müslümanlara, özellikle de başörtülü kadınlara ve kız çocuklarına yönelik ırkçı ve acımasız saldırılar İslam düşmanlığının diğer örnekleridir ve bunlar siyasetçiler ve medya tarafından genellikle görmezden gelinmektedir. Son yıllarda camilere düzenlenen saldırılar ve çok sayıda Müslümanın acımasızca öldürüldüğü terör olayları ve kanlı eylemler bu düşmanlığın en uç örnekleridir.

Fobi, bir nesneye veya duruma karşı duyulan abartılı ve mantıksız korkudur. Genellikle geçmişte/tarihte yaşanan kötü bir deneyimden kaynaklanır ya da insanlar korkularını diğer insanlara, özellikle de çocuklara yansıtırken, fobiler hikayeler veya uyarılar şeklinde aktarılır. “İslamofobi”, İslami objeler görüldüğünde veya içinde Müslümanların veya İslami unsurların ön planda olduğu belirli durumlar tuhaf gibi göründüğünde ortaya çıkan korkudur.

MUHAFAZAKAR İSLAM’A KARŞILAR

Tanımlara ayrıntılı olarak girmeden, İslamofobinin liberal ve solcu sınıflarda da konumlandırılması gerektiğini düşünüyorum. Sağcılar, sözde ve eylemde açıkça İslam düşmanıdır. Solcular ve liberaller ise İslam anlayışlarına bağlı olarak (Seküler İslam, Liberal İslam, Siyasal İslam, Aşırı İslam, Radikal İslam vs.) ve fobinin boyutuna göre düşmanlık duyarlar. Aşırı sağcı ve terör yanlısı İslam düşmanları düşmanlıklarını çok açık bir şekilde gösterirken ve nefretlerini Müslümanlarla ya da İslam’la uzaktan yakından ilgisi olan her şeye yöneltirken, hoşgörülü olduklarını iddia eden pek çok liberal, laik-hümanist ve sol görüşlü insan, dindarlıklarını açıkça göstermek isteyen Müslümanlara karşı “fobik” davranmaktadır. İster giyim kuşamlarıyla ister işyerinde namaz kılmalarına izin verilmesi gibi dini talepleriyle olsun, bu kişiler, aralarında akademisyenlerin, entelektüellerin ve siyasetçilerin de bulunduğu ideolojikleştirilmiş kişilerde korku uyandırmakta ve onlara “Orta Çağ’ın dini açıdan karanlık dönemini” ve muhafazakar olarak algılanan günümüz bazı Müslüman ülkelerdeki adaletsiz uygulamaları hatırlatmaktadır.

Somut olarak, Liberal/sol İslamofobi bir bütün olarak İslam’a karşı değil, haram ve farzlara, tek olan İslam’ın (Başka bir İslam yoktur!) temellerine açıkça atıfta bulunan ve Müslüman yaşamını buna göre karakterize eden muhafazakâr İslami dindarlık biçimine karşıdır. “Muhafazakâr biçim” ifadesiyle burada ne fıkhî yasaların zamandan zamana ve mekândan mekâna değişen farklı yorumlarına ne de yanlışlıkla bir dindarlık biçimi olarak anlaşılan (kabir ziyaretlerindeki bazı uygulamalar gibi) ve hatta bazı durumlarda olumsuz bile olabilen gelenekçi kültürel davranışlara (kan davası gibi) atıfta bulunulmaktadır. “Muhafazakârlık” ile kastedilen, İslam’ın temelini oluşturan ve dünyanın dört bir yanındaki farklı teolojik ve kültürel renklere sahip tüm Müslümanların inandığı (iman esasları) ve uygulanması gereken (şer’i emir ve yasaklar) şeylerin muhafaza edilmesi ve uygulanmaması durumunda dahi tüm bunların tek olan İslam’ın bir parçası olduğunun bilinmesidir.

DİNFOBİKLER

Modernist-sekülerist yetiştirilme tarzları, tutumları veya yaşam biçimleri nedeniyle bu tür korkulardan etkilenen Müslümanlar da dahil olmak üzere bugün pek çok insan, okul literatürüne göre Orta Çağ’da kilise neyse İslam’da da onu görmektedir: dogmatik, kadın düşmanı, hoşgörüsüz, bilim karşıtı vb. Müslümanlara yönelik aydınlanma, reform ve benzeri talepleri, modern çağdaki Müslüman yaşamı ile İslam tarihi arasında bir karışıklık olmasından kaynaklanmaktadır ki bu da ancak bu - görünüşte sömürgecilik karşıtı - solcu ve liberallerin Avrupa-merkezci-sömürgeci bir ruha hapsolmaları ve kendi tarihlerini dogmatik bir şekilde bu dünyadaki yaşam biçimlerine, bu Avrupa-merkezci perspektiften yansıtmaları ile açıklanabilir. Muhafazakârlık onlar için olumsuz çağrışımlara sahip: Irkçı, sağcı, bilim karşıtı, kadın düşmanı, gerici. Onlar için muhafazakârlık Orta Çağ kilisesini ya da Donald Trump’ı temsil ettiği kadar dindarlığı da temsil eder. Hıristiyan-Avrupa’nın dogmatik ve adaletsiz davranış, tecrübe ve tarihine yönelik seçici bakış açısı ve aşırı sağcıların geleneksel yaşama yaptıkları vurgu nedeniyle muhafazakârlık bu “Dindarfobikler” için sadece kötüdür.

Başlangıcından 17. ve 18. yüzyıllara kadar, kuşkusuz günümüzle ve yaşam biçimiyle birebir karşılaştırılamayacak olan İslam tarihine bir göz atmak belki de fobilerini ortadan kaldıracaktır. Ancak endişem şu ki; seküler solcuların ve liberallerin özellikle ana kaygıları - daha az dogmatik olmayan bir şekilde - tüm dindarlığı (Hıristiyan, Yahudi, Müslüman) kamusal alandan kovmak olduğu için bu bakış açısını benimsemek istememeleridir. İslam’ın ve Müslümanların geri kalmışlığının kanıtı olarak “ikiyüzlü” bir şekilde modernitenin icat ettiği radikal Müslümanların (DAEŞ vb.) ve Müslüman devletlerin (İslami değiller!) yaptıklarına işaret etmeyi tercih ediyorlar. Alenen görünür dindarlık tarafından herhangi bir şekilde “hatırlatılmak” istemiyorlar. Neyin hatırlatılmasını? Sadece dini gelenek ve kültürlerinin değil, aynı zamanda örneğin “günahlardan arınmış” yaşamlarını bir vicdani muhasebe olmadan sürdürebilmeleri için “günah” kelimesinin de hatırlatılmasını istemiyorlar. İslamofobik tutum akli/akıllıca bir tutum olmayıp, tamamen duygusal ve/veya tarihsel-yerel (Avrupa) bir deneyimden kaynaklanmakta ve kişideki fobinin boyutuna bağlı olarak İslam düşmanlığına dönüşebilmektedir. Seküler solcu ve liberal insanlar, herhangi bir dini davranışı toplum içinde alenen görmedikleri müddetçe ya da dini form ve semboller sadece kültürel fenomenler olarak değer gördüğü sürece dünyaları mükemmel bir dünyadır. Bu bakımdan aslında İslamofobi ile değil, “dinfobi” ile karşı karşıyayız.

ANAHTAR KELİME: HERMENÖTİK

Kendilerini liberal ya da hoşgörülü olarak tanımlayan pek çok kişi, ister muhafazakâr ister modern olsun, Müslümanlarla hiçbir sorun yaşamaz ve hatta pek çoğu Müslümanları toplum için bir zenginlik olarak görür. Bu makale, dini objeler ya da dini eylemler söz konusu olduğunda zaman zaman fobik tepkiler gösterseler de bu insanlarla ilgili değildir. Onların fobileri çok belirgin değildir. Burada kastedilen liberal, seküler ve sol çevrelerden gelen ve “İslam’ı eleştirme” kisvesi altında Müslümanlara karşı öncelikle sözlü saldırılarda bulunan ve zaman zaman İslam düşmanlığı yapanlardır. Bu tür liberal Müslümanların, aşırı sağcı gayrimüslimler tarafından rağbet görmesinin nedeni de muhtemelen budur.

İster solcu ya da yeşil politikacılar, ister kendini “liberal imam” diye tanıtan bir bayan ya da Avro-hümanistliğe hayran olan bir ilahiyatçı olsun - başörtüsü ya da dini yaşam tarzları (emir ve yasaklara uyma) gibi objeler bu “İslam eleştirmenleri”ne dini otoritelerle yaşanan (aslen batıda olan) “kötü tarihsel deneyimler”i hatırlatmakta ve onları akıldışı görüş ve duygulara yöneltmektedir. Fobisi daha belirgin olan oldukça çok sayıda kişi, örneğin LGBT-hareketinin (filmlerde, televizyonda, sanatta ya da okullarda) hükmedici görünümlerine, eylemlerine ve iftiralarına karşı çıktıklarında, (tüm dinlerden) inananlara karşı “hoşgörülü tutumlar”ını unutmaktadırlar. Pek çok siyasetçi, akademisyen ve medyanın fobik tutum ve açıklamalarının - bilinçli ya da bilinçsiz - İslamofobi için belli bir zemin hazırladığına şüphe yoktur. Bunun sonuçları; sanatsal özgürlüğe yönelik ikiyüzlü tutumlar, dini cemaatlerin şeytanlaştırılması, başörtüsü yasağı çağrıları vs.

Özellikle 11 Eylül’den bu yana “İslamcı terörizm”, “İslamcılık” ya da “Müslüman köktendinciler” gibi terimlerle körüklenen İslamofobi, alman politikacıları sadece Müslümanlara yönelik bir konferans düzenlemeye de sevk etmiştir. Alman İslam Konferansı, İslam’ın ve kendilerini laik ya da liberal olarak görmeyen Müslümanların sorunsallaştırılmasından başka bir şey değildir. Aynı fobi, “İslami İlahiyat Fakülteleri”nin -az ya da çok- çalışmalarını siyasetçiler tarafından “arzu edilen” seküler akademik düşünce perspektifinden yürütmelerine neden olmaktadır. Anahtar Kelimeler: Hermenötik ya da tarihselcilik.

MÜSLÜMAN İSLAMOFOBİ

Daha önce de işaret edildiği üzere, İslamofobi sadece gayrimüslimlerin değil, aynı zamanda bazı Müslümanlarda da var olan bir sorundur. Bazı İslamofobik akademisyenler, örneğin “Siyasal İslam” gibi tarifsiz bir terimi ayrıştırıcı bir içerikle doldurarak fobilerini açıkça ortaya koymaktadır. Bu terim altında, muhafazakâr Müslümanlar ve çoğunluğu muhafazakâr olan büyük İslami cemaatler genel bir zan altında bırakılmaktadır. “Siyasal İslam” tanımı ve muhafazakar Müslümanlara ve dini cemaatlere yönelik fobileriyle, (bilinçli ya da bilinçsiz) İslam düşmanlarının saldırı hedeflerini belirlemiş oluyorlar:

“Bu, terörizme benzer bir ideolojidir. Siyasal İslam’ın Avrupa versiyonunun şiddet içermediği doğrudur. Ancak şöyle diyor: Hedeflerimize ulaşmak için şiddet kullanmıyoruz, fakat nihayetinde demokrasinin kendisini geçersiz kılmak için demokratik yollarla ulaşmaya çalışıyoruz.”

Münster’den avro-hümanistliğe hayran İlahiyat Profesörü Khorchide’nin hem İslam düşmanları hem de liberal ve solcu İslamofobikler açısından memnuniyet verici olan bu tanımı, kendilerini siyasete adamış tüm Müslümanları genel bir zan altında bırakmakta, terörist olarak göstermekte ve onların gizlice ülkeyi ele geçirmek istediklerini ima etmektedir. FETÖ’cülerle zaman zaman iş birliği de yapan, en azından onları eleştirmeyen Khorcide’nin, FETÖ’cülerin sinsice işledikleri “devleti ele geçirme eylemi”ni muhafazakâr Müslümanlara mal etmesi de oldukça manidardır.

Bu tanım ayrıca aşağıdaki sloganın kısa versiyonudur:

“Heute taqiyya, morgen scharia” (Bugün takiye, yarın şeriat.)

Bu slogan, 2 Ekim 2022 tarihinde Offenburg’daki Ditib Merkez Camii’ne yapılan İslam düşmanlığı saldırısı sırasında caminin duvarına spreyle yazılmıştır…

Yorum Analiz Haberleri

“Devrimci zihniyet ahlâkını kaybederse her şeyini kaybeder”
Esed sonrası Suriye: Katar-Türkiye Doğal Gaz Hattı artık hayal değil
Esed'in müftüsü Ahmed Hassûn şimdi ne yapıyor?
“Suriyeli mülteci” etiketi ve toplumsal imtihanımız
Kemalistlerin 94 yıldır üzerinde tepindiği Menemen’de ne oldu?