“Laiklik karşıtı eylemlerin odağı!" Suçlama bu. İşte, ben de tam tersini söylüyorum. Asıl laiklik karşıtı eylemlerin odağı, laikliğin ihlali gerekçesiyle bu tür davalar açıp, milletin oylarını temsil eden siyasi partilerin kapatılmasıdır. Asıl laiklik karşıtı eylemlerin odağı, "irtica" bilmem ne suçlamaları ile millet iradesine darbe vurmaktır. Çünkü bu tür eylemler, laikliği millet karşıtı bir sistem haline getirmekte ve toplumsal tabanını yok etmektedir.
Laiklik, siyasi söylemlerinin halkta karşılığı bulunmayan küçük bir azınlığın tahakküm aracı haline dönüştürülmektedir. Laiklik darbelerin gerekçesi haline getirilmektedir.
Laiklik demokrasinin karşıtı bir siyasi manivelaya dönüştürülmektedir. Bu ülkede en sade insanların en tabii dini yönelişlerini, suç haline dönüştürmenin adı laiklikse, böyle bir laikliği nasıl halka mal edebilirsiniz? Böyle bir laikliği silah zorundan başka koruma yolu var mıdır?
Ve laiklik ancak silah zoruyla korunabilecek bir şeyse, böyle bir ülkede demokrasi olabilir mi? Başbakanlar asılıyor.
Bakanlar asılıyor. Cumhurbaşkanları cezaevine gönderiliyor.
Ve seçilmiş iktidarlara veya tüm siyasete karşı askeri müdahalelerin ardı arkası kesilmiyor. Askeri müdahaleler, peşinden kendi emirlerini empoze edecek yargıçlar ya da sipariş anayasalar yapacak hukukçular buluyor.
Ve tüm bunlar, bir tek, toplumun büyük çoğunluğu tarafından talep edilen inanç özgürlüğü arayışının önünü tıkamak için yapılıyor.
Ve tüm bunlar, "inanç özgürlüğü" arayışlarına laiklik karşıtı damga vurulması sebebiyle gerçekleştiriliyor. Bütün bunlar yüzünden laikliğin toplumsal tabanı aşınıyor.
Hadi gelin, bakalım:
Şu anda muhalif-muvafık tüm yorumcular, AK Parti'nin oy oranının arttığına inanıyor mu? Bu dava sebebiyle AK Parti'nin ekonomik-siyasal alandaki zaaflarının bile toplum tarafından göz ardı edileceğine inanıyor mu?
Şu anda bir seçim yapılsa AK Parti oylarının 10 puan daha artacağına inanıyor mu?
Kim yaptı bunu?
Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olma suçlaması ile kapatma davası açılması yaptı.
Nasıl bir iş ki bu, bir yargı kararı, toplum hassasiyetleriyle çatışıyor. Ve siz anayasanın çatı ilkesini, toplum hassasiyetlerinin en zıt kutbuna yerleştiriyorsunuz.
Bir tek CHP (ve yedeğinde DSP) bayram yapıyor siyasi parti olarak... Bir de ancak öteden beri sergiledikleri duruşlarıyla fanatik din karşıtı olarak tanımlanabilecek bir grup.
Türkiye'nin laikliği oy tabanı yüzde 20'yi geçmeyen bu gruba mı ipotekli olmalı? Bütün dünya, bu dava sebebiyle aklını yemiş durumda. "Çılgınlık" diye tanımlanıyor dava... "Türkiye'de hukuk bu mu?" diye soruluyor. "Laik Avrupa", Türkiye'deki laiklik yorumlaması karşısında şaşkınlıklar yaşıyor.
Bir Fransız sosyoloğun Türkiye'deki laikliği "Sömürge laikliği" ne benzettiğini yazdım Cumartesi günkü yazımda...
Bu tanımlamanın bir sonrasında "Türkiye sömürge ülkesi mi?" sorusu gelmez mi?
Siz bu topluma, böyle bir statüyü dayatırsanız, bu toplumdan olumlu bir cevap alabilir misiniz?
Bir tek şu söylenebilir: -Biz bundan mutluyuz. Bize halkın yüzde 20'si ve bir de ülkenin güç odakları yeter.
Biz o güç odaklarıyla başkalarını "laiklik karşıtı odak" ilan eder, icaplarına bakar, memlekete hakim oluruz. Bu mudur? Oysa bu sürdürülemez.
Sürdürülemiyor nitekim. "Anakroni" diye niteledi Dışişleri Bakanı Babacan bu durumu... Yani tarihte kalmış bir şeyi yaşatma çabası...
Laikliğin özgürlükçü yorumunu bulmazsanız ya da laiklik adına totaliter bir yapıyı dayatmaya kalkarsanız, toplum iradesini sık sık bu gerekçeyle devre dışı bırakırsanız, yani demokrasinin canına okursanız, bununla, laikliğe en büyük kötülüğü yaparsınız, çünkü onun toplumsal tabanını yok edersiniz.
Bu sürdürülemez. Belki üç gün beş gün daha... Ondan sonrası yoktur bu yapının... Milletten devlet kaçırmanın sonu yoktur. Millet eninde sonunda laikliğin içini kendi özgürlüklerini en yüce, en önde tutarak dolduracaktır.
Bugün Gazetesi