Not: Özgür-Der Sakarya Şubesinde verilen seminerin özet kısmıdır
Ashabı Kehf suresinde anlatılan Gençlerin mücadeleleri Kuran’ın genel anlatımında yer alan “Şahitlik” çerçevesinde ele alınmalıdır.
Kehf ehlinin mücadeleleri;
Aktif mi, pasif mi?
Etken mi, edilgen mi?
Ma’lum mu, meçhul mü?
Fail mi, Mef’ul mu?
Kaim mi, Naim mi?
Soruları ile birlikte incelenmelidir.
Zira pasif iyinin aktif kötüye destek olmak olduğunu, Kuran’ın anlatımında inananların sürekli etken ve fail konuma yönlendirildiği, kaim bir mücadele’nin malum/bilinebilir ve anlaşılır bir zeminde işlendiğini unutmamamız gerekir.
Giriş:
Kehf ehli / mağara arkadaşlarının mücadelesi, Kehf suresinin 9 ile 26. ayetlerinde işlenmektedir.
Müfessirler surenin, Mekkeli müşriklerin Medineli Yahudilerden öğrendiği üç soruyu sormaları üzerine indiğini söylemektedirler.
Tarihsel arka plan:
Süleyman(a.s), Kuran’da; Bakara Suresi 102. ayet, Enbiya Suresi, Neml suresi, Sad Suresinde Tevrat’ta ise; 1.Krallar, 2.Krallar, 1.Tarihler 28. Ve 29. Bölüm, 2. Tarihler 1. Ve 9. Bölüm, Süleyman’ın özdeyişleri, ezgilerin ezgisi kitaplarında anlatılır. Davud(a.s) Kudüs’ü/Yeruşalayim başkent yapar ve oğlu Süleyman(a.s)’a burada bir mabed yapmasını vasiyet eder. Süleyman(a.s) mabedi Kudüs’te inşa eder. Bu inşa faaliyetine Kur’an’ı Kerim işaret eder, Tevrat’ta ise detaylı bir şekilde anlatılır.
Süleyman(a.s) vefatından sonra krallığı ikiye bölünür, Güney Yahuda ve Kuzey İsrail Krallığı. M.Ö. 725’te İsrail Krallığı Asur Kralı 2.Sargon tarafından yıkılır. M.Ö. 586 yılında Babil işgali ile Yahuda Krallığı ve mabed yıkılarak, İsrail oğullarının hemen hemen tamamı Babil Kralı Nabukadnezar tarafından Babil’e sürülür. Süleyman(a.s)’dan bu olaya kadar geçen zamana “Birinci Mabed” dönemi ismi verilmektedir. Yine Sürgün; “Birinci Sürgün, ilk Diaspora” ismiyle anılmaktadır.
Pers Kralı Cyrus M.Ö 539 yılında Babil’i alarak İsrail oğullarının tekrar Filistin’e dönmelerine izin verir. Yetmiş sene sonra M.Ö. 520’de 1.Darius’un izniyle Mabed tekrar inşa edilir ve M.Ö. 350’de mabed tamamlanır. Altı yüzyıl süren bu sürece “İkinci mabed” dönemi ismi verilir.
Mabed, M.S. 70 yılında Romalı Titus tarafından “Ağlama Duvarı, Batı Duvarı” haricinde tamamen yıkılır. İsrail oğulları sürgüne gönderilir “İkinci Diaspora” yaşanır. “Ağıtlar” Kitabıda Kudüs’ün düşüşünü ve sürgünü anlatır. Kuran’da iki sürgüne de İsra Suresinde 4-8 ayetler arası işaret edilir. Yedinci ayetteki “el-Mescide” ibaresi belirli, bilinen mescid “Beyt-i makdis’tir.
“Baksana binlerce kişi oldukları hâlde, ölüm korkusuyla (ölümden kaçmak için) yurtlarından çıkanlara; Allah da onlara “ölün” dedi, sonra da onları o diriltti. Şüphesiz Allah, insanlara karşı lütuf sahibidir. Ama insanların çoğu şükretmezler” ( 2 Bakara 243)
Bakara Surasi bu bölüm Medine inişlidir, “Binlerce kişi” ya Arapların tarihine ya da Ehl-i Kitabın tarihine atıf yapıyor olmalıdır. “Ölüm korkusu” ile insanların binlerce kişiyle yurtlarından çıkmaları ya doğal afet, salgın, sistematik katliam veya işgal nedeniyle olur. Arapların birlerce kişiyle ölüm korkusuyla yurtlarından çıktıkları veya çıkarıldıkları bilinmemektedir. Surede İsrail oğullarının tarihine atıfların bol olması, bu ayetinde İsrail oğulları tarihinde bir olaya atıf yaptığını düşündürmektedir.
İsra Suresi beşinci ayette İsrail oğullarının yurdundan bahsetmektedir. Yani bilinen bu yurt “Kudüs”tür. Ayetin Mısır’dan “huruc”la ilgili olduğu söylenmişse de bize göre bu mümkün değildir. Çünkü ayette “ölüm korkusu” söz konusudur. İsrail oğullarının Mısır yaşantılarıyla ilgili Tevrat ve Kur’an’ı Kerim’e bakıldığında Firavun’un İsrail oğullarının özgürlüğüne engel olduğu, onları zalimce çalıştırdığı, ucuz iş gücünü elinden bırakmak istemediği görülecektir. Yine İsrail oğullarının Mısır’dan ‘Huruc’u kendilerinin özgürce yaşayabilecekleri ‘diyârlarına’ gitme ülküsüdür. Musa(a.s) onları özgürce yaşayacakları “Cennet” gibi bir “diyâra” götürecektir. Firavun buna izin vermemektedir. Kısaca Mısır’dan çıkışa Firavun engel olmakta, Musa(a.s) kavmini özgür kılmak istemektedir. Tevrat ve Kur’an’ı Kerim’in şahidliği bu görüşümüze delil olmaktadır. Bu ise “ölüyken dirilmedir”
Ölmek kelimesi iki bağlamda geçmektedir (Bkz 2:243, 3:119). Üçüncü surenin 119. Ayetinde “ölün, geberin, kahrolun” şeklinde çevrilmektedir. Aynı şekilde Bakara Suresindeki ayette de mecazi olarak “Ölün, Kahrolun” anlamında kullanıldığını düşünmekteyiz. Kuran’da kullanılan “ölü ve diri” motifleri bazen biyolojik ölümü değil zihinsel ve toplumsal “ölümü” ima etmektedir. Bu ayetin, İsrail oğullarının özgürlüklerini kaybederek sürgün de yaşamaları, birlikteliklerini yitirmeleri, birliğin bozulması, darmadağın olmaları yani “Ruhlarını kaybetmelerini”, Kur’an’ı Kerim bize göre “ölüm metaforu” ile anlatmaktadır. Buna Tevrat “Ağıtlar”, “Birinci ağıt” İsrail oğullarının Kudüs’ün düşüşüne ve mabedin yıkılışına nasıl kahrolup üzüldüklerini anlatır. Allah(a.c), İsrail oğullarının sürgün yaşantısından dönmeleri ve mabedi tekrar inşa etmelerini “tekrar diriltme” metaforuyla anlatmaktadır. Babil sürgününde Hezekiel peygamber İsrail oğullarına önderlik etmiş ve kavmini hayat veren şeye çağırdığında kavmi de dirilmiştir.
Ruh kelimesi Arapça ve İbranicede (ruah) hem rüzgâr, vahiy, anlamında kullanılmaktadır. Ruh’tan(vahiy densin) yoksun kişi ve kişiler “ölü”, Ruh’una “ruh” üflenmiş olanlar ise “diri” olarak anlatılır. (Bknz 6;122, 8;24)
Veya (Baksana!) o kimse gibisine; çatıları, duvarları çökmüş bomboş bir beldeye uğrayan. Demişti; “Ne şekilde imar eder ki şurayı Allah, onu yıkımından sonra?” Bunun üzerine, onu öldürdü Allah, yüzyıl, sonra kaldırdı ve (Allah ona) dedi: “Ne kadar bekledin?” (O) dedi: “Bir gün veya günün bir kısmı (kadar) bekledim” Allah, şöyle dedi: “Tam aksine, yüz yıl bekledin. Böyle iken bak yiyeceğine ve içeceğini değişmedi. Ve bak! Eşeğine de (Böyle yapmamız) seni insanlara bir ayet kılmamız içindir. Bak Kemiklere de, onları nasıl üst üste kaldırıyoruz, sonra onlara et giydiriyoruz?”. Ona bu şeyler apaçık belli olunca, şöyle dedi: “Bildimki; gerçekten “Allah, her şeyi takdir edendir” (2 Bakara 259)
Kehf ve Raqîm:
“Kehf” kelimesiyle ilgili Elmalılı; “dağda mağara ve özellikle geniş olanıdır ki, küçüğüne “GâR” denilir” demektedir. Kurtubi’de benzer şeyler söylemektedir.
“Raqîm” kelimesine gelince Kitabı nitelemek içinde kullanılır. Elmalılı’ya göre; yazılmış veya rakamlanmış demektir. Yazı yazmak ve yazıya nokta ve hareke koyarak açıklık getirmek ve işaret koymak mânâlarına da gelir. Bu üçüncü mânâ hepsine esas gibidir. Matematik işareti olan rakam da bundan alınmıştır. Bizim kitabe dediğimiz yazılı taş veya maden veya diğer şeylerden levha demektir” açıklamasını yapmıştır.
Kelime İbranca; “RaKem”; Kumaş boyama, renkleri karıştırma, örme, dokuma, giysi yapma, dövme, altın işleme” anlamındadır. İbni Faris; Rakam: kalın çizgi ve kelimenin “yaptığı işte nitelikli kişi/usta” için dendiğini belirtir.
Süryanca sözlük; “RakeMê” “İşlemeli kaftan” anlamında göstermekte, kelimenin Arapça olduğunu belirtilmektedir.
Arapça-Türkçe sözlükte; “Rakm”; “yazmak, yazılı metne, harflere nokta koymak, noktalamak, bir şeyi damgalamak, damga vurmak, işareti koymak, basmak, vurmak, kumaşı çizmek, yol yol yapmak, numaralamak”
Sözlüklerden kelimenin billurlaşan özelliği “sanatkâr” anlamıdır. Kelime, el sanatlarında; parşömen, kumaş, metal v.b nenseler üzerine “ince işçilik isteyen” işler ve bu işler üzerine yetkinlik ve bu işi yapanları nitelemektedir.
Kelime Tevrat’ta Bünyamin klanına verilen bir yer adı olarak ta geçmektedir:
“Ve ReQem ve Yirpeel ve Tarala”. On iki klanın Kenan ülkesinde dağılımı aşağıdaki gibidir:
Haritada Bünyamin oymağı ölü denizin kuzeyidir. Kudüs'ün kuzeyindeki tepelere Ürdün’e giden hat üzerine yerleştirilmiştir.
Ürdün, Reqem, ölü denizin kuzeyi, ilk aklımıza gelen “Qumran Cemaati ve qumran mağaraları” dır.
Mevdudi’ye göre; “ “RaKîM” kelimesinin anlamı konusunda değişik görüşler vardır. Bazı sahabeler ve tabiin, Rakim'in bu olayın meydana geldiği yerin ismi olduğu ve bu yerin Ayle (Akabe) ve Filistin arasında olduğu görüşündedirler. “Bazı müfessirler de Rakim'in mağarada uyuyanlar anısına yapılan yazıt (kitabe) olduğu görüşündedirler. Mevlana Ebu'l-Kelam Âzâd, Tercüman'ül Kur'an adlı tefsirinde birinci görüşü kabul eder ve Rakim'in Kitab-ı Mukaddes'te Rekem denilen (Yeşu, 18: 27) yer olduğunu söyler. Daha sonra bunun tarihi Petra şehri olduğunu belirtir. Fakat Ebu'l Kelam, Kitab-ı Mukaddes'de anıldığı şekliyle Rakim'in Benjaminoğulları'na ait olduğunun ve Yeşu'ya göre bu kavmin Ürdün nehrinin batısı ile ölü deniz arasında yerleştiğini ve Petra'nın Ürdün'ün güneyinde olduğunu göz önünde bulundurmaktadır. İşte bu nedenle modern arkeologlar Petra ile Rakim'in aynı yer olmadığı görüşündedirler” Demektedir. Yeşu 18.27’den yola çıkarak sürülen izde Ebu’l-Kelam Âzâd’la aynı sonuca ulaşılır.
Qumran’ın militan keşişleri ve Raqîm:
Paul Johnson “Yahudi Tarihi” kitabında Josephus’un çölde yaşayan binlerce mezheb mensubunu Essenler olarak topladığını belirtir. Qumran’ın militan keşişlerinden bahsederken; “Hattatlara mahsus teferruatlı bir oda ve muazzam bir kitap koleksiyonu vardı. M.S.66 yılındaki isyanda cemiyet Romalılar tehdidi ile karşılaşınca, kitaplar yüksek küplere doldurularak çevredeki mağaralarda saklandı ”, “kampları mevki olarak korumalıydı ve bir nöbet kulesiyle donatılmıştı”, “Qumran’ın militan keşişleri sayısız Essene-tipi cemiyetlerin sadece bir tanesiydi.” Demektedir.
Qumran’da yapılan kazılarda bulunanlarla ilgili Michael Baigent ve Richard Leigh;“Murabba’at Vadisi’nde, Kumran’ın güneyinde, Ölü Deniz’den içeri üç kilometre mesafede dört yeni mağara daha ortaya çıkarılmıştı (1951-1956 R.Ç) Bunlarda bulunan malzemenin tanımlanması Yahuda’da Simeon bar Kochba tarafından yönetilen, M.S. 132-135 yılları arasındaki ayaklanmadan kalmadır. Simeon Kudüs’ü Romalılardan almış ve iki sene elinde tutmuştu. Robert Eisenman’a göre bu isyan önceki yüzyıldan kalma, dahil olan ailelerin, tabanda yatan sebeplerin aynı olduğu ve belki de İsa’nın yine karışmış olduğu olayların doğrudan devamıydı.”
Qumran’da bulunan bölge ve mağaralar haritada şöyle yerleştirilmiştir,
1952’de 20 Mart’ta Mağara 3’te “Yuvarlanmış Bakır iki Parşömen” bulunmuştur. Parşömen “envarterler ve zulalar” için hazırlanmıştı. Yine Qumran’da kazılar sonunda bulunan paralar M.Ö.135 ile M.S. 136 arasında kullanılan paralardı. Bu zaman aralığı, “Haşmon Sülalesinin” hüküm sürdüğü dönemin büyük kısmını içine almaktadır. Haşmon Sülalesi (M.Ö. 142-M.S.63) arası yönetimi altında Yahudiler krallığın sınırlarını Süleyman(a.s)’ın devrindeki sınırlara yaklaşmıştır.
Qumran Cemaati:
“Esseniler, M.Ö. 2. ve M.S. 1. yüzyıllar arasında yaşamış, münzevi bir hayat tarzını benimseyen Yahudi mezhebidir. Filistin topraklarının çeşitli yerlerine dağılmış olmakla beraber, özellikle Kudüs'ün 30 km doğusunda, Ölü Deniz'in (Lut Gölü) kuzey batı yakasında kümeler halinde yaşadıkları kabul edilmektedir. 'Esseni' kelimesinin etimolojik anlamı her ne kadar aydınlatılamamış ise de; kendilerine dair ilk bilgileri edindiğimiz Yahudi filozof Philo'ya (M.Ö. 20-M.S. 50) göre bu kelime 'Azizler' (Essaioi) anlamına gelmektedir. Bazılarına göre ise, 'dindarlığı' ve 'zahidliği' ifade etmektedir. Günümüze kadar ulaşan kaynaklar ve verilen bilgiler değerlendirildiğinde, bu dini cemaatin IV. Antiyokus'un (M.Ö. 175-164) Yahudilere karşı giriştiği zulümden kaçanlar tarafından Makkabiler İsyanı'ndan önce kurulduğu sonucu çıkmaktadır.” “Essenilerin ortaya çıkış tarihini Makkabi isyanı öncesine ve isyan dönemine bağlamak en doğrusudur”
“Kökleri: İsiyim’in kökeni hakkındaki Yahudi görüşüne göre bunlar Makabi mücadelelerinden önceki Hasidim’in devamıdırlar” Qumran cemaatinin dinsel inançları ve pratiklerine giriş yapmak yazımızın bütünlüğünü dağıtacağından Makabi direnişiyle ilişkilerini belirtmenin yeterli olduğunu düşünüyoruz.
“Makabiler Kitabları: Apokrifa’nın dört kitabı. Bu kitaplar ikinci tapınak döneminde yazılmış olup, Tevrat’ta yer almaz fakat kutsal olarak tanımlanır ve Katolik ve Rum Ahitleri’nde bulunur. Bunların ilki muhtemelen İbranice olarak Jonathan Hirkanus devrinde yazılmış olup, M.Ö. 167-M.Ö.135 yılları arasındaki Yahudi halkının tarihini yazar. İkincisi, Cireneli Jason’un beş ciltlik bir eseridir ve Yunanca konuşan Yahudiler’e dinleri hakkında cesaret verir. Yahudiler’e Mısır’da yapılan mezalimi yansıtmış olup, evreni yöneten Tanrı’nın gücünü öven ahlaki bir eserdir
Makabi Direnişi öncesi durumu resmeden “Helenleşme” adı verilen bu dönemde: “Antiochus, yalnız sünneti yasaklamakla kalmadı. Şabat gününe saygıyı, hatta Kutsal Kitap’a sahip olmayı bile kanun dışı ilan etti. Mabet’te domuzlar –Kutsalların Kutsalı’nda mekruhun en büyük simgesi- kurban ettirdi. Yetmedi, askerlerin köyden köye göndererek yerel Yahudi liderlerin, pagan tanrılara domuz kurban etmesini emretti. Bu, birçok Helenci için bile fazlaydı”
Makabi isyanları ile ilgili anlatımda uzun uzun Helen kültürel ve askeri baskısının Yahudileri nasıl yozlaştırdığı ve bazı kesimlerin buna direnişi anlatılır.
M.Ö. ikinci yüzyılın başlarında Filistin Yahudileri kargaşa içindeydi. Büyük İskender, kutsal toprakları işgal etmişti (M.Ö. 332) ve ölümünden sonra yasanın kısa süreli bir belirsizlik döneminin ardından bu topraklar, Ptolemiler adıyla bilinen Mısırlı Yunanlıların imparatorluğuna bağlanmıştı. M.Ö.200’de Kutsal Toprakların Seleukoslar ya da Suriyeli Yunanlılar, tarafından işgal edilmesiyle Yahudilerin yabancı bir kültür içinde eritilme politikası yürürlüğe girdi. M.Ö. İkinci Yüzyıl başarıda kaleme alınan Eccleciasticus Kitabı’nın yazarı, Kudüslü bilgin Jesus ben Sira “En Yüce Tanrı’nın yasalarını reddeden tanrısız adamlar”a isyan eder. Ancak asıl felaket IV. Antiochus Epiphanes (M.Ö: 175-164), Yahuda’da, Helenleştime politikasını yürürlüğe koyduğu zaman başlamıştı ve maalesaf bu uygulama Yahudi seçkinleri tarafından memnuniyetle karşılanmıştı. Bu modernist kesimin lideri, kendi yurttaşları arasında Mesih adıyla anılan Başkahin III. Onias’tı adını Yunanca bir isimle –Jason- değiştiren kahin, Kudüs’ün Helenleştirilmesi sürecine öncülük etmiş; kent merkezinde gymnasium inşa ettirmiş ve Yahudi gençlerinin atletik sporlara, katılmalarını teşvik etmişti. Jason’dan sonra, yine Yunan sempatizanı olan Meleneus ve Alcimus, sırasıyla Başkahinlik görevine getirildiler. M.Ö. 169’da 4. Antiochus, Kudüs’teki tapınağı yağmaladı. Bu olaydan iki sene sonra, can çekişmekte olan Musevilik ibadetlerinin yasaklanması ve Kudüs Tapınağı’nın Olimpiyalı Zeus’a adanmasıyla, “Viraneliğin öfkesi” Helennizm karşıtları, silahlı direnişe geçtiler. Kahin Mattaeus ve oğulları, Makabi kardeşler ratafından başlatılan silahlı isyan; bütün gelenekçi, Yahudiler ve özellikle Dindar’ın birliği, Asideanlar ya da Hasidler; “Yasaların korunmasını isteyen İsrail’in bütün gürbüz insanları” (I.Mac. II, 42-3) tarafından desteklendi
Yahuda dönemi Makabe:
“Yuda Makabe (*-M.Ö.160): Başkâhin matatiya’nın oğlu ve Haşmonay Makabi isyanının önderi. Babası, ölmeden evvel beş oğlu arasında bulunan Yuda’nın Yahudiliği ezmek isteyen Suriyeliler’e karşı isyanı sürdümesini istedi. Yunanca’dan gelen “Makabios” terimi Yuda’ya, kardeşlerine ve soyuna verilen ve “Haşmonaylar” a eşanlamlı olan bir kelimedir. Askeri bir deha olan Yuda, M.Ö. 167,166 yıllarından eğitimsiz ve iyi teçhizatlanmamış savaşçılarına rağmen, güçlü Suriye-Yunan birliklerine karşı zafer üstüne zafer kazandı. Fakat M.Ö.160’ta Bakides ile yaptığı muharebeyi kaybederek şehit düştü.”
Harita da Yahuda Makabe’nin direniş sınırları:
“İsrail'i sığınaklarda saklanmaya zorladılar” (1. Makabeler; 1:53).
“Erdem ve adalet isteyen çok sayıda kişi çöle gitti ve orada kaldı. Oğullarını, eşlerini, sığırlarını birlikte götürdüler, çünkü kendilerine yapılan haksızlıklara artık katlanamıyorlardı.” (1. Makabeler 2:29-30).
“Makabe adıyla çağrılan Yahuda dokuz kişiyle birlikte çöle gitti, arkadaşlarıyla beraber tepelerde vahşi hayvanlar gibi yaşadı. Pisliğin kendilerine bulaşmaması için yalnız yaban otu yiyorlardı” (2. Makabeler, 5:27).
Yahuda Makabe ve Direniş:
“Yahuda Makabe ve arkadaşları gizlice köyleri gezdiler, akrabalarını bir araya getirdiler. Yahudiliğe sadık kalanları topladılar ve yaklaşık altı bin kişiyi bir araya getirdiler. Her yönden baskı altında olan ulusları ile ilgilenmesi için Rableri'ne yalvardılar. İnançsızların saygısızlığına uğrayan tapınağa acımasını O'ndan istediler. Viraneye dönen ve hemen hemen yerle bir olan kente acımasını, yüksek sesle O'na yalvaran kurbanlarının kanını anımsamasını. Boğazı kesilen masum bebeklere karşı işlenen cinayetleri anımsamasını ve Tanrı'nın adına karşı işlenen günahlardan öç almasını istediler.” (2. Makabeler: 8:1-4)
Makebeler: Ashab’ı Kehf Makabi direnişini başlatan ilk yiğit gençler mi?
Ashab-ı Kehf:
Ashab-ı Kehf’in dini kimlikleri:
Esed, Ashab-ı Kehf’in kimlikleriyle ilgili notunda şöyle demektedir:
“Yukarıda da belirttiğimiz gibi, klasik müfessirlerin ekseriyeti, Kur’an'ın bu Mağara İnsanları'yla ilgili atfını (9-26. ayetler) açıklamaya çalışırken hep bu Hıristiyan menkıbesine dayanmışlardır. Ama öyle görünüyor ki, kıssanın bu Hıristiyan versiyonu, Hıristiyanlık öncesi döneme, Yahudi kaynaklara kadar giden çok eski ve sözlü bir geleneğin son uzantısından başka bir şey değil. Surenin 13. ayetiyle ilgili yorumunda İbni Kesîr bu Hadislere atıfta bulunarak şöyle demektedir: “Mağara İnsanları'nın Meryem oğlu İsa'nın izleyicileri olduğu söylenmiştir, ama işin aslını Allah bilir. Çünkü bunların Hıristiyanlık çağından çok önce yaşamış oldukları açıktır. eğer Hıristiyan olmuş olsalardı, kendilerini din ve kültür olarak Hıristiyanlardan bütünüyle uzak tutan Yahudi din adamları böyle bir kıssaya kendi geleneksel söylenceleri arasında ne diye yer versinler?” Dolayısıyla, giydirilen Hıristiyan kisvesi çıkarılıp hristiyanî renklerden arındıktan sonra rahatlıkla söyleyebiliriz ki Mağara İnsanları kıssası özü itibariyle Yahudi menşelidir”
Kurtubi ise: “İsa'dan önce oldukları da söylenmiştir” demektedir.
Kehf 9-26. Ayet-i Kerimeler ve Yorumları:
“Yoksa “Mağara arkadaşları ve Rakîm’i,” şaşılacak delillerimizden mi sandın” (9).
Ayet-i Kerimeyle ilgili Kurtubi: “el-Kelbî dedi ki: Göklerin ve yerin yaratılışı onların haberlerinden daha çok hayret edilecek bir şeydir” demektedir.
Sureye ismini de veren ve 9. ayette geçen Eshab-ı Kehf, “Mağaranın arkadaşları” ve “Raqîm” kelimesi aynı gurubun biz iki ayrı nitelemesidir.
“Hani, sığınmışlardı Gençler Mağaraya ve demişlerdi: “Efendimiz! Ver bize nezdinden bir rahmet ve doğruluk biçimlendir buyruğumuzdan. (10)
Elmalılı; “FiTYe”, genç delikanlı, yiğit demek olan “fetâ”nın ondan az sayıya delalet eden çoğuludur.
Esed; “Bizi (bu) durumumuzdan (min emrinâ) doğru olana çıkaracak bilgiyi/bilinci bize bahşet!” -Cümlenin sonu rüşd teriminin anlamıyla ilgilidir. Bu pasaj, 13. ayete vd.'da daha geniş bir biçimde ortaya konan mesajın ana hatlarına işaret ederken, Mağara İnsanları'nın kıssasına bir tür giriş teşkil etmektedir”
“Vurduk üzerine onların kulaklarının” Mağarada, “Sayılı Seneler” (11)
Kurtubi; “ez-Zeccac dedi ki: Biz onların sesleri işitmelerini engelledik. Yani, seslerin kulaklarına nüfuz etmelerini önleyecek şekilde tıkadık. Anlamın şöyle olduğu da söylenmiştir: Biz, kulaklarına vurduk. Yani, onların dualarını kabul ettik, kavimlerinin onlara kötülük yapmalarını önledik.”
Esed; “Yani, Allah onların -hem gerçek, hem de mecazî anlamda dış dünyanın telaş ve kaygılarından uzak kalmalarını sağladı. Klasik müfessirler yukarıdaki pasajı “Allah onların kulaklarını uykuyla tıkadı” anlamına yormuşlardır”.
Elmalılı; “Allah tarafından kulaklarının üzerine vurulup (işitilmelerine engel olduk), yani o zalimler tarafından kaygı verici bir şeyin işitilmemesi için”.
Kurtubi; “ Bu ifade ile kasıt, çokluğu anlatmaktır. Çünkü az bir sürenin "adet” ile belirtilmesine gerek yoktur. Zira, ne kadar olduğu örfen bilinmektedir” (Kurtubi).
“Sonra “onları gönderdik”, bilmemiz için hangisi iki zümreden daha iyi kavradıkları bekledikleri uzun süreyi (12)
Elmalılı; “Burada “bilelim” demek, fiilen ortaya koyalım ve gerçekleştirelim de kendileri bile anlasın ve iki gruptan birisi Allah'ın birliğine inanan, mümin Ashab-ı Kehf, birisi de hasımları olan müşriklerdir. Âyette görüleceği üzere Ashab-ı Kehf uyandıkları zaman işlerinde başarılı olduklarını, gayelerinde isabet ettiklerini gördüler ve Allah'ın rahmetine kavuştular”
Biz anlatıyoruz sana onların haberlerinin doğrusunu: gerçekten onlar, efendilerine inanmış gençlerdi ve bizde onların arttırdık hidayetlerini (13)
Ve üzerini onların kalplerinin bağladık. Hani kalktıklarında dediler: “Efendimiz, göklerin ve yerin Efendisidir, yalvarmayacağız O’nun yanı sıra bir ilaha, kuşkusuz, o zaman hududu aşan şeyler demiş oluruz (14)
Elmalılı; “Bu yiğitlerin işlerinin aslı şu idi: Müşriklere karşı ayaklanma ile tevhidi ilân. Bu ayaklanmanın meydana gelme şekli hakkında değişik rivayetler vardır.”
Esed; “Kalktıkları/ayaklandıkları zaman” -yani, yanlış yoldaki soydaşlarının yahut müminlere zulmeden yöneticilerin karşısına dikildikleri zaman (bkz. 7. not)”
“Bunlar bizim halkımız, edindiler O’nun yanısıra ilahlar. Onlar üzerine bir açık yetkiyle gelmeleri gerekmez mi? Artık kimdir Allah hakkında bir yalan uydurandan daha zalim (15)
Madem ki onlardan ayrıldık ve Allah’tan başka taptıkları şeylerden, “o halde sığınalım Mağaraya” yaysın bize bizim Efendimiz o rahmetinden ve biçimlendirsin bize bizim işlerimizden destek.” (16)
Elmalılı; “O halde mağaraya sığının ki sizin için Rabbiniz rahmetinden yaysın, yayıp döşesin. Çünkü iman nurunun sonunda Rahmân olan Allah'ın rahmetine kavuşturacağı şüphesizdir. Ve size işinizde bir kolaylık hazırlasın. Kolaylıklar yaratsın da ayaklandığınız maksadınızda başarılı kılsın”
“Görürsün Güneşi doğduğunda uğrar onların mağaralarından “Sağ tarafa ve battığında ise onları kenarlar sola yanlarına. Ve onlar içinde geniş boşluk Mağaradan” Bu, Allah’ın ayetlerindendir. Her kime Allah rehberlik eder, işte o doğru yoldadır. Ve kimi de (doğru yoldan) şaşırtırsa asla bulamazsın ona doğruyu gösterecek koruyucu (17)
“Sanırsın onları uyanık evet onlar yatarlarken bile”. Sağ yanlarına ve sol yanlarına döndürürüz onları ve “onların köpekleri uzatmış ön ayaklarını eşikte” Şayet muttali olsaydın olara elbette sırt dönüp onlardan kaçardın ve elbette dolardın onlardan “şiddetli kaygı”yla. (18)
Razî; “Vahidi: “Onları gören, onları uyanık sanırdı. Çünkü onlar, gözü açık olarak uyuyorlardı” demiştir”
Kurtubi; “Onların köpeği ise giriş yerinde iki kolunu uzatmıştı” diyerek, üzerine gelen her hangi bir kimseye zarar vermemesidir”.
“İşte böyle, “onları gönderdik” soruşturmaları için aralarında. “Onlardan bir Sözcü der:” “kadar bekledik?” Dediler: “Bekledik bir gün veya günün bir parçası. Dediler: “Efendimizm“daha iyi bilir” Ne kadar beklediğimizi, şimdi gönderelim birimizi paramızla şu Şehre kadar. Baksın şehirde hangi yiyeceğin “daha pak” olduğuna, bize getirsin bir rızk şehirden, nezâketle davransın ve bizi birinin farkına vardırmasın (19)
Gerçekten onlar eğer bizim fark ederlerse, bizi taşlarlar veya bizi dinlerine döndürürler. O zaman ebedi başaramayız.” (20)
Kurtubi; “Hareketsiz iken harekete geçirmek anlamındadır” “lam” “lam-ı sayrûra (oluş) lâm'ı” diye bilinir. “Akıbet lâm”ı ile aynı şeydir. Yani, bu noktaya varsınlar diye bir anlam ifade eder. Yüce Allah'ın: “Çünkü sonunda onlara bir düşman, bir tasa olacaktır” (28:8) buyruğundaki "lam" da böyledir. O halde onların uykularından uyandırılmaları birbirlerine soruştursunlar diye olmamıştı”.
Razî; “İbn Abbas şöyle demiştir: “Bununla, (bu sözü söyleyen kimse), eti yenilmesi helâl olan hayvanları kastetmiştir” (Razî).
Elmalılı; “Bunlar kesin kararlı yiğit adamlardır. Gözettikleri kurtuluş, yalnız sorumluluktan kurtulma değil, açık ve gizli olarak rahmeti yaymaktır”.
İşte böyle, bilmeleri için buldurduk onları, Allah’ın vadinin bir hak ve Saatte şüphe yok (21)
Kurtubi; “ “Böylece bulunmalarını sağladık.” Yani, başkalarını onlara muttali kıldık ve onları açığa çıkardık.” “Bulunmalarını sağladık” fiili, “Buldu” fiilînin hemze ile müteaddi olmuş (geçişli yapılmış) şeklidir. Aslında bu, “ayağın tökezlenmesi” hakkında kullanılır”.
Hani kapışıyorlardı onlar aralarında, buyrukları Sonra dediler: “Yapın onların üzerine bir yapı.” Onların Efendileri “daha bilir” onları. Onların buyrukları üzerine galip olan kimseler dedi: “Elbette ediniriz onların üzerlerine bir mescit.” (21).
Elmalılı; “Onların işi hakkında sözlerinde üstün gelen müminler, yani Ashâb-ı Kehf'in takip ettiği durum üzerine giderek düşmanlarına karşı galip gelen grup elbette biz onların üzerine bir mescid yaparız dediler”.
Diyecekler: “Üçtür, onların dördüncüleri onların köpekleridir” . Yine derler: “Beştir, onların altıncıları onların köpekleridir” . - Gaybı taşlama-. Ve yine derler: “Yedidir ve sekizincileri onların köpekleri”. De: “Efendim daha iyi bilir sayılarını. Sadece pek azı onları bilir.” Ne tartış onlar hakkında -aşikar bir tartışma dışında- ne de fikir al onlar hakkında onlardan birinden (22)
(Diyecekler): “Ve beklediler Mağaralarında üç yüz sene, ve artırdılar dokuz da.” (25)
De ki: “Allah daha iyi bilir ne kadar beklediler.” O’na aittir gaybı göklerin ve yerin. O öyle görür ve öyle işitir ki! Ne onların O’nun yanı sıra bir koruyucuları var ve nede ortak eder O, hükmünde birini (26)
Elmalılı; “İbnü Mesud'dan rivayet edildiği üzere "ve dediler ki" cümlesinin takdiri ile, sayılarında ihtilafa düşenlerin sözünü anlatma, olduğunu söylemiş ve diğer bazıları da ta yukarıdakinin mekûlüne (mefûlüne) atfedilmiş olarak mescid yapalım diyenlerin sözü olmasını tercih etmişlerdir”
Esed; “Bu ifade, açıktır ki, 22. ayetin ilk paragrafında bahsedilen “gereksiz tahminler”le, yani 22. ayette geçen “onların sayısını en iyi Rabbim bilir” ve 26. ayetteki “Onların [orada] ne kadar kaldığını en iyi Allah bilir” ifadeleriyle reddedilen tahminlerle bağlantılıdır. Bu görüş özellikle Abdullah İbni Mes‘ûd'un görüşüdür ki, bizim yukarıda parantez içinde açıklayıcı ilaveler olarak verdiğimiz ifadelerin (“[bazıları] ... kaldı[ğını ileri sürüyor] ve kimileri de [bu sayıya]”), ismi geçen zatın kendi Kur’an nüshasında Kur’an'ın orijinal ifadeleri olarak yer aldığı rivayet edilmektedir (ama, bizce, bunlar muhtemelen İbni Mes‘ûd'un ilave ettiği açıklayıcı kenar notlarıydı). İbni Mes‘ûd'a izafe edilen görüş Katâde ve Matar el-Verrâk tarafından da paylaşılmaktadır (Taberî, Zemahşerî ve İbni Kesîr). Bizim çevirideki açıklayıcı ilavelerimiz de (“bazıları ileri sürüyor”) İbni Mes‘ûd'un bu açıklayıcı kenar notlarında geçen kâlû (“dediler”) ifadesine dayanmaktadır” (Esed).
Ashab-ı Kehf Suresi ve Makabi Kitapları metin karşılaştırmaları:
“Yoksa “Mağara arkadaşları ve Rakîm’i,” şaşılacak delillerimizden mi sandın” (9).
“Bundan sonra Matatiyas kenti dolaştı ve yüksek sesle şöyle bağırdı: “Yasayı tüm yüreğiyle isteyip antlaşmaya bağlı olanlar gelsin ve beni izlesin”. Ardından oğullarıyla tepelere kaçtı, tüm mal varlıklarını kentte bıraktılar. Erdem ve adalet isteyen çok sayıda kişi çöle gitti ve orada kaldı”. (1. Makabeler; 2:27-28).
“Makabe adıyla çağrılan Yahuda dokuz kişiyle birlikte çöle gitti, arkadaşlarıyla beraber tepelerde vahşi hayvanlar gibi yaşadı. Pisliğin kendilerine bulaşmaması için yalnız yaban otu yiyorlardı” (2. Makabeler, 5:27).
Biz anlatıyoruz sana onların haberlerinin doğrusunu: gerçekten onlar, efendilerine inanmış gençlerdi ve bizde onların arttırdık hidayetlerini (13)
Ve üzerini onların kalplerinin bağladık. Hani kalktıklarında dediler: “Efendimiz, göklerin ve yerin Efendisidir, yalvarmayacağız O’nun yanı sıra bir ilaha, kuşkusuz, o zaman hududu aşan şeyler demiş oluruz (14)
“Matatiyas sesini yükselterek şöyle yanıtladı: "Kralın yönetiminde yaşayan her ulus ona boyun eğip atalarının dinini bıraksa ve kralın bildirilerine uysa bile, oğullarımla, kardeşlerimle birlikte ben atalarımızın antlaşmasına uyacağım. Yasaya ve buyruklarına uymamaktan Tanrı bizi korusun. Kralın buyruklarına gelince, onlara uymayacağız: Doğru yoldan sapmayacağız, kendi dinimizden dönüp sağa ya da sola sapmayacağız." O sözünü bitirince, kralın bildirisine uyup Modin sunağında kurban kesmek isteyen bir Yahudi herkesin gözü önünde ilerledi. Matatiyas bunu görünce olağanüstü bir istek ve derin bir coşku duydu; haklı öfkesini açığa vurdu, adamın üstüne atıldı ve onu sunağın üzerinde boğazladı. Ardından kurban kesilmesini denetlemek amacıyla orada bulunan kralın ulağını da öldürdü ve sunağı yıktı. Yasaya karşı duyduğu istekle böyle davranması, tıpkı Salu'nun oğlu Zimri'ye karşı Pinehas'ın davranışı gibiydi. Bundan sonra Matatiyas kenti dolaştı ve yüksek sesle şöyle bağırdı: "Yasayı tüm yüreğiyle isteyip antlaşmaya bağlı olanlar gelsin ve beni izlesin." Ardından oğullarıyla tepelere kaçtı, tüm mal varlıklarını kentte bıraktılar.” (1.Makabeler: 2:19-27).
“Yahuda Makabe ve arkadaşları gizlice köyleri gezdiler, akrabalarını bir araya getirdiler. Yahudiliğe sadık kalanları topladılar ve yaklaşık altı bin kişiyi bir araya getirdiler. Her yönden baskı altında olan ulusları ile ilgilenmesi için Rableri'ne yalvardılar. İnançsızların saygısızlığına uğrayan tapınağa acımasını O'ndan istediler. Viraneye dönen ve hemen hemen yerle bir olan kente acımasını, yüksek sesle O'na yalvaran kurbanlarının kanını anımsamasını. Boğazı kesilen masum bebeklere karşı işlenen cinayetleri anımsamasını ve Tanrı'nın adına karşı işlenen günahlardan öç almasını istediler .” (2. Makabeler: 8:1-4).
“İşte böyle, “onları gönderdik” soruşturmaları için aralarında. “Onlardan bir Sözcü der:” “kadar bekledik?” Dediler: “Bekledik bir gün veya günün bir parçası. Dediler: “Efendimizm“daha iyi bilir” Ne kadar beklediğimizi, şimdi gönderelim birimizi paramızla şu Şehre kadar. Baksın şehirde hangi yiyeceğin “daha pak” olduğuna, bize getirsin bir rızk şehirden, nezâketle davransın ve bizi birinin farkına vardırmasın (19).
“Anneleriyle tutuklanan yedi erkek kardeş de vardı. Kral yasanın yasakladığı domuz etini yemeye onları zorladı. Kırbaçlarla ve ağır cezalarla onlara işkence etti” (2. Makabeler: 7:1).
“Buyrukları halk tarafından hor görülünce işkence aracılığıyla herkesi Yahudiliği inkar etmeye ve yasaya uygun olmayan yemekleri yemeye zorlamaya çalıştı” (4. Makabeler: 4:26).
“Etrafı silahlı askerlerle çevrili danışmanlarıyla birlikte yüksek bir yerde duran zalim Antiyokus, korumalarına her Yahudi'yi yakalayıp putlara sunulmuş yemekleri ve domuz eti yemeleri için onları zorlamalarını buyurdu. Kirli yiyecekleri yemeye istekli olmayanlar işkence aleti üzerinde gerilip öldürülecekti.” (4. Makabeler: 5:1-3).
Hani kapışıyorlardı onlar aralarında, buyrukları Sonra dediler: “Yapalım onların üzerine bir yapı.” Onların Efendileri “daha bilir” onları. Onların buyrukları üzerine galip olan kimseler dedi: “Elbette ediniriz onların üzerlerine bir mescit.” (21).
“Simon Yonatan’ın kemiklerinin toplanmasını buyurdu. Onu atalarının kenti Modin’de gömdü. Tüm İsrail Yonatan için yas tuttu ve uzun süre onun için ağladı. Simon babasıyla kardeşlerinin mezarı üstüne göze çarpan yüksek bir anıt yaptırdı. (1. Makabeler: 13:25-27)
Makabi mağaraları: