Melih Altınok, bugünkü yazısında Şafak Pavey’in Meclis’teki konuşmasını şükran pozisyonunda dinleyenlerin durumuna dikkat çekti.
Altınoluk, sitemini şöyle ifade etti:
Hadi diyelim travmanız o kadar ağır ki, Sarıgülvari gülümsemelerden hâlâ etkileniyorsunuz. Peki, o muhatabını “dinle küçük adam” seviyesine düşüren tane tane, uzatmalı uzatmalı, vurgulu vurgulu üslup eşliğinde söylenenleri de mi anlamıyorsunuz?
***
Arzumuz nezaketti, Şafak Pavey armağan etti, şükür
Melih Altınoluk / Türkiye
Dün tarihî bir ayıbımızın telafisi için önemli bir adım atıldı. AK Parti milletvekili dört başörtülü kadının iş yerleri olan Meclis'e girmesine “müsaade” edildi.
Bu gelişme üzerine “Gel Meclis kürsüsünde konuş” deseler ne derdim acaba? Herhalde ağzımdan çıkacak yegâne cümle, Nazilere karşı savaştığı halde, Varşova Gettosu Anıtı önünde diz çöken Willy Brandt gibi “özür dilerim” olurdu.
Başka ne söylenebilir ki?
Ama biz dün daha ziyade CHP milletvekili Şafak Pavey’in “gülümsemesine” sevindik.
“Ne kadar şirindi değil mi?”
“Ne kadar tane taneydi konuşması…”
Kimse kusura bakmasın ama zencilerine seçme hakkı henüz vermiş bir ülkenin parlamentosunda konuşan beyazın nezaketine şükretmenin ciddi bir aşağılık kompleksine işaret ettiğini düşünüyorum.
Neymiş, gülümsüyormuş konuşurken?
Lütfa bak sen?
Hadi diyelim travmanız o kadar ağır ki, Sarıgülvari gülümsemelerden hâlâ etkileniyorsunuz. Peki, o muhatabını “dinle küçük adam” seviyesine düşüren tane tane, uzatmalı uzatmalı, vurgulu vurgulu üslup eşliğinde söylenenleri de mi anlamıyorsunuz?
Konuşmasına, “Türkiye İran olacak” sloganını softlaştırıp şeriatın hâkim olduğu ülkelerdeki deneyimlerini paylaşarak başlamasını mı takdir ettiniz?
Alkışladığınız, başörtülü kadınların Meclis'e girebilmesinin Şafak Hanımca sakıncalı bulunmaması mı?
Yoksa aklınızı başınızdan alan, sayın vekilin “çiçekli başörtüsü ve daracık pantolonuyla Çamlıca parkının kuytularında sevgilisiyle öpüşen genç kızın” özgürlüğünü Atatürk’e borçlu olduğunu hatırlatması mıydı?
“Türbanlı kadın vekillerin” sıradan insan hakları ihlallerine yönelik tepki vermelerini “büyük beklentisi” olarak sunması yani, onları kategorik olarak hapsetmesi mi gururunuzu okşadı yoksa?
Kusursuz sekülerizm (nihai çözüm gibi bir şey halde) hedefi mi ilginizi çekti?
Bu elzem hak iadesinin, “çoğunluğun tahakkümü” tehlikesiyle bir arada anılmasını kreatif buldunuz belki de.
Ne diyeyim, sizin gibi kalender meşrebine az rastlanır dünya üzerinde.
Şimdi sizden ricam, oturun ve şu aşağıdaki resme bir bakın Allah aşkına.
Böyle “değişik” bulunup fotoğraflanacak bir haldeyken, karşınıza geçip “Hadi iyisin, bak abla gülerek konuştu seninle” deseler teşekkür etmekten bir hâl mi olurdunuz gerçekten?
Celal Yalınız'ın, nam-ı diğer 'Sakallı Celal’in nasihatini yaşama geçirme vakti geldi de geçiyor sanırım:
"Tanzimat ilan ettik olmadı, meşrutiyet ilan ettik olmadı, cumhuriyet ilan ettik olmadı, bir kere de ciddiyet ilan etsek ne dersiniz?”