ARAPLARIN VE İSLAM COĞRAFYASININ GÖZÜNDEN İRAN: DOST ÜLKEDEN 'VAROLUŞSAL' TEHDİDE
PINAR HİLAL BALTA / TİMETURK
İran, ABD'nin ağır yaptırımlarına maruz kaldığı yıllarda “mağdur” ülke görünümüyle Arap dünyasında ve genel olarak İslam coğrafyasında sempatiyle bakılan bir ülkeydi. Fakat geçen zaman içerisinde "tehdit" haline geldi. İran'ın potansiyel bri tehdit olmasının en önemli sebebi ise Suriye'de Esed rejimine verdiği destek oldu. Nisan ayında İstanbul'da yapılan İİT İslam Zirvesi'nin kapanış bildirgesinde yer alan kınama mesajları, Tahran'ın izlediği politikalardan duyulan yaygın rahatsızlığın somut bir tezahürü...
İRAN ARAP İLİŞKİLERİ
"İran-Arap ilişkilerinde tekrarlar ve inkarlar" başlıklı ilk görüş haberi araştırmacı ve İran ilişkileri uzmanı olan Fatıma Samadi tarafından kaleme alındı.
Yazısına "Geçtiğimiz yıllarda, Batılı ya da Arap araştırma merkezlerinin İran-Arap ilişkileri konusunda tertiplediği pek çok forum ve sempozyuma katıldım" diyerek başlayan Samadi, şunları yazdı:
ORTAK NOKTA: İRAN'IN DİĞER ÜLKELERİN İÇİŞLERİNE KARIŞMASI
Bu toplantıların tamamının ortak noktası, Arapların, İran'ın Arap ülkelerinin içişlerine karıştığı ve saldırgan bir politika izlediğini "tekrar" etmesi, İran'ın da bunu her zaman "inkar" ederek Suriye, Yemen ve Irak'ta yaşananlarla ilgili resmi söyleminin ardına gizlenmesi oldu.
SAVAŞA DAİR GENEL BİR KANAAT VAR
Son senelerde İran-Arap ilişkilerinde yaşanan tehlikeli değişim ve gerginliğin, ilişkilerin yapıcı bir yönde ilerlemesini engellediği hatta savaş ihtimalini artırdığı yönünde genel bir kanaat oluşmuş durumda.
ARAP ENTELEKTÜELLERİNİN EĞİLİMLERİ İLE İLİGLİ ANKET
Eylül-Ekim 2015'te Al Jazeera Araştırma Merkezi'nde 21 Arap ülkesinden siyasetçi, akademisyen, entelektüellerin, gençler ve sendika çalışanları üzerinde, İran'ın bölgedeki rolü ve karşılıklı ilişkilerin seyriyle ilgili eğilimlerini inceleyen bir anket çalışması yaptık. Anket sonuçlarına göre;
- Yüzde 89 "İran-Arap siyasi ilişkileri kötü" , yüzde 9'u "iyi" dedi. Yüzde 3'lük bir kesim ise bu konuda görüş belirtmeyi ya da cevap vermeyi reddetti.
- Arap entelektüellerinin kahir ekseriyeti, önümüzdeki 5 yıl içinde İran-Arap ilişkilerinde bir iyileşme olmasını beklemiyor.
- Ankete katılanların yüzde 39'u İran'ın siyasi rolünü ve nüfuz kurma çabasını, yüzde 29'u Arap ülkelerinin içişlerine müdahalesini, yüzde 25'i mezhep sorununu, yüzde 7'si Batının müdahalesini, ilişkilerin karşı karşıya olduğu en önemli sorunlar olarak ortaya koydu.
İRAN MEDYASI DA GÖRDÜ AMA...
Yapılan anket gerek Arap gerekse İran basınında geniş yer buldu ancak dikkat çekici olan, İran basınının, bazı kısımlar üzerine yoğunlaşması ve özellikle "Arap ülkelerinin içişlerine müdahale ve Arap devrimlerine karşı takınılan tavırla" ilgili diğer kısımları görmezden gelmesi oldu.
ARAP DÜNYASI "İRAN'IN FİLİSTİN MESELESİNİ KULLANDIĞINI" DÜŞÜNÜYOR
Ankete katılanların çoğunda bulunan olumsuz İran imajının nedenleri şöyle sıralanabilir:
- İran'ın, başta Suriye ve Yemen olmak üzere Arap devrimleri karşısında takındığı tavır
- İran'ın Suriye'de Esed rejimine arka çıkması
- Yemen'de Husi hareketine yeni bir kimlik kazandırması ve onu kendine bağlı bir yapı olarak yeniden tarif etmesi
- Hamas ve İslami Cihadı ona karşı aldıkları tavırdan dolayı cezalandırması ve bu gruplara yönelik desteğini kesmesi
Bu nedenlerle Arap dünyası entelektüellerinin büyük kısmı "İran'ın Filistin meselesini kullandığı ve Filistin'le ilgili söylemlerinin hiç bir gerçeklik payı olmadığını" düşünüyor.
İRAN, TELİKE OLUŞTURANLAR LİSTESİNDE ABD'NİN DE ÖNÜNDE
Bununla birlikte hala İran-Arap yakınlaşmasının gerçekleşmesini istiyen, İran'a yönelik herhangi bir askeri müdahaleye karşı çıkan, asıl düşmanın İsrail olduğunu düşünen bir çoğunluk var. Müslüman Kardeşler Teşkilatı mensuplarından Arap entelektüellere kadar ankette görüş bildirenlerin çoğu artık örnek alınacak bir İran modeli olmadığını düşünüyor.
ÖNCE JEOPOLİTİK, SONRA MEZHEPSEL...
İran'ın nükleer programı konusunda Batı ile anlaşmaya varmasının ardından ABD ile ilişkilerinin iyileşeceği ve bunun da başta Suudi Arabistan olmak üzere komşularıyla ilişkilerini düzelteceği yönünde makul bir beklenti içine girildi ancak iki ülke arasındaki ilişkilerde yaşanan kördüğüm bu beklentiyi boşa çıkardı. İlişkilerin bu noktaya gelmesinde başlıca rolü, iki ülkenin farklı siyasi stratejiler izlemesi oynadı. Bu durum, bölgesel düzeyde gayet karmaşık ve tehlikeli bir tablonun oluşmasına neden oldu ve oluyor. Temelde jeopolitik karakterli olan bu mücadelenin mezhepsel bir boyuta taşınması, belki de sorunun en tehlikeli kısmını oluşturuyor.
Son olarak Arapların İran'a karşı sergilediği düşmanca bakış kendisini pek çok vesileyle dışa vurdu. Bunlardan biri WikiLeaks belgelerinin ortaya koyduğu gibi Arapların "yılanın başının kesilmesi" yönündeki istekleriydi. İran ise Körfez ülkelerindeki Araplara "Onlar Batı ve ABD'nin uşağıdır" şeklindeki aşağılayıcı bakışını her vesileyle gösteriyor.
ARAP HÜKÜMETLERİ VE HALKLARINDA OLUMSUZ İRAN ALGISI KÖKLEŞİYOR
İkinci "görüş" haberini ise Uluslararası İlişkiler Uzmanı ve Siyasi Danışman Ali Hüseyin Bakir, kaleme aldı. Yazısının başında İİT'nın 13. İslam Zirvesi'nin sonuç bildirgesinde geniş yer verilen İran eleştirilerine değinen Bakir, mesajın çok açık olduğunu, İran için "kendisiyle ve muhitiyle barışık olmayan, bölgesel barış ve istikrarı baltalayan, mezhepsel çatışmaları körükleyen ve silahlı milisler aracılığıyla komşu ülkeleri tehdit eden" bir ülke olduğunun düşünüldüğünü yazdı. Bakir, yine de İran'ın bu mesajı almadığını belirterek şunları kaydetti:
İRAN'IN "DUYGUSAL ŞANTAJI"
2006 yılına kadar Arap ve İslam dünyasında var olan "olumlu İran imajı" , bu ülkenin duygusal şantaj yoluyla kitleleri kandırma gücünden kaynaklanıyordu. 2009 yılında İran'da gerçekleşen cumhurbaşkanlığı seçimleri ve “Yeşil Devrim”, “özgürlüklere saygı göstermeyen, kanuna değer vermeyen, halkını tahakküm altına alan, yolsuzluk ve sahtekarlığa batmış” teokratik bir devlet olarak İran hakkındaki olumsuz imajın perçinlenmesinde çok etkili oldu. Aynı yıl Birleşik Arap Emirlikleri'nde (BAE) yayımlanan Afak el-Müstakbel Dergisi, 11 Arap gazetesinde yazan köşe yazarlarının Yeşil Devrim'e ilişkin değerlendirmeleri üzerine yapılan bir analizin sonuçlarını yayınladı. Analiz sonuçları, köşe yazarlarının yüzde 85,5'inin İran rejiminin, “Yeşil Devrim'in dış kaynaklı bir komplo olduğu” yönündeki söylemini kabul etmediğini, bunun Batı'nın yönlendirmesiyle ilgisi olmayan bir iç mesele olduğu kanaatini taşıdığını ortaya koydu. Takip eden dönemde İran'ın Arap dünyasındaki imajı, başta Irak dosyası olmak üzere (Nuri Maliki'nin başbakanlığa getirilmesi) bölgede ABD ile yaptığı siyasi anlaşmalar ve Ofer Kardeşler konusu gibi İsrail-İran arasındaki gizli ilişkilere dair bazı skandalların ortaya çıkması sonucunda zedelenmeye başladı. Arap dünyası İran'ın “direniş” hakkındaki söylemlerinin, salt bir ikiyüzlülük ve ulusal çıkarlarına ulaşmak için kullanılan bir araç olduğunu anladı.
BATI İLE PAZARLIK İÇİN ARAP ÜLKELERİNİ KART OLARAK KULLANAN İRAN...
İran'ın Irak, Lübnan, Yemen, Bahreyn ve Kuveyt'te izlediği mezhep temelli politikalar, onun, bölge ülkelerinde nüfuz sahibi olmaya çalışan ve kendi ajandasını gerçekleştirmek için Batılı ülkelerle pazarlık kartı olarak Arap ülkelerini kullanan bir devlet imajı vermesine zemin hazırladı.
ARAP BAHARI VE ÖZELDE SURİYE, İRAN'IN İMAJ KAYBI İÇİN EN ÖNEMLİ DÖNÜM NOKTASIYDI
2010 yılının sonu ve 2011'in başında Arap devrimlerinin patlak vermesiyle İran büyük bir imaj kaybına uğradı. Suriye devrimi, İran'ın gerçek yüzünü ortaya çıkardı ve daha sonraları yapılan tüm anketler de bu sonucu teyid etti.
2012'de Zogby araştırma kurumu, 2006 yılındakilere kıyasla bölgede İran'ın imajıyla ilgili en kapsamlı anketi yaptı. Türkiye, Pakistan ve Azerbaycan'ın yanı sıra 17 Arap ülkesini kapsayan bu ankete göre; Suudi Arabistan'da halkın yüzde 84'ünün, Katar'da yüzde 79'unun, Türkiye'de 77'sinin, Ürdün'de 74'ünün, Pakistan'da 71'inin, Şii nüfusun yoğun olduğu Azerbaycan'da yüzde 75'inin ve hatta İran'ın müdafiliğini yaptığını öne sürdüğü Filistinlilerin dahi yüzde 70'inin İran'a karşı olumsuz kanaat taşıdığı belirlendi.
Tesev Enstitüsü'nün 2013'te Arap dünyasında gerçekleştirdiği bir başka anket de İran'ın, Irak ve Suriye hükümetlerinin yanı sıra bölgede mezhep temelli politika izleyen ülkeler piramidinin zirvesinde olduğunu ortaya çıkardı.
Haziran 2015'te Pew Kamuoyu Yoklamaları Araştırma Merkezi, İran hakkında 40 devletin katıldığı bir anketin sonuçlarını yayımladı. 40 devletten 31'i İran'la ve daha önce ılımlı ve reformist olarak tanıtılan İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'yle ilgili çok olumsuz bir yaklaşım sergiledi.
Ve bir önceki "görüş" haberinde konu edilen Al Jazeera Araştırma Merkezi'nin anketi...
DOST ÜLKEDEN 'VAROLUŞSAL' TEHDİDE
Dosya haberin son ayağını "Arapların gözünde İran: Dost ülkeden 'varoluşsal' tehdide" başlıklı haber ile tamamlayan AA muhabiri İhsan el-Fakih; haberinde uzmanların görüşlerine yer verdi.
Buna göre İran uzmanı Ürdünlü araştırmacı Nebil el-Atum şunları söyledi: "İran, kendisine bağlı örgütlerin uyuyan hücrelerini kullanarak ya da Sünni çoğunluğun arasında yaşayan Şii azınlıkların varlığından faydalanarak bölge ülkelerine müdahil olması, bir çatışma ortamı oluşturdu. İran, bölgedeki projelerinin tehlikesine ilişkin kitlesel bir bilincin oluşmasında önemli rol oynuyor ancak hükümetler bu projenin araçları ve stratejik hedeflerini aydınlatmada yetersiz kalıyor. Bölge ülkeleri arasındaki gerilimin sona erdirilip barış ve karşılıklı saygı içinde birarada yaşama temelinde sağlam ilişkiler kurulması ve nükleer programın barışçıl olduğu yönündeki fikir ve söylemlerin, İran'daki mevcut rejimin, mezhep temelli çatışmaları kışkırtmayacağına dair teminat vermemesi halinde gerçekleştirilmesi mümkün olmayan sloganlardan ibaret kalacak."
Arap ülkelerinin kendi aralarındaki ihtilaflar nedeniyle İran tehlikesiyle mücadelede ortak bir tavır alamadığını söyleyen Atum, İran'ın bölgede artan nüfuzuna ve yayılmacı politikalarına karşı konulabilmesi için müşterek bir Arap stratejisi geliştirilmesi gerektiğini kaydetti.
Katar'da ikamet eden Yemenli milletvekili Muhammed el-Hazmi, İİT Zirvesi'nin kapanış bildirgesinde İran'ın yayılmacı politikalarına ilişkin kınama mesajlarını "İran'ın bölge ülkelerinin çoğunu etkisine aldıktan sonra gelen geç kalmış bir adım" olarak yorumladı. Hazmi, Yemen'de Husilere yönelik Kararlılık Fırtınası operasyonu ve Suudi Arabistan'ın başını çektiği İslam ülkeleri koalisyonunun ilanıyla, İran'ın bölgesel projesi konusunda İslam ve Arap ülkelerinin bilinçlendiğini, İİT'nin kapanış bildirisinin de Arap dünyasına, İslam ülkelerinin ortak bir strateji belirleyerek bazı hedeflerini gerçekleştirebilecekleri yönünde umut verdiğini vurguladı. Hazmi, "Bazı bölge ülkelerinin uluslararası baskılara boyun eğmesi, İran projesinin, Yemen örneğinde olduğu gibi uygulanmasını kolaylaştırdı. İran burada, kuzeyde Husiler, güneyde ayrılıkçı Güney Hareketi olmak üzere iki yerel güç vücuda getirdi" dedi.
Bahreyn'deki El-Minber Ulusal İslami Derneği Başkanı ve eski milletvekili Nasır el-Feddale, bölge halklarının "İran'ın genişlemeci Pers İmparatorluğu projesinin" tehlikesini idrak etmeye başladığı yönündeki görüşe katıldığını belirtirken, İran'ın da buna mukabil kendi projesini uygulamaya koymak için bölge ülkelerindeki Şii nüfusu kendine çekmeye çalıştığını ve bunu da başardığını savundu. Sünnileri tasfiyesini ve kan dökme pahasına genişlemeyi amaçlayan Şii İran projesinin gerçekleşmesine engel olacak ortak bir Arap projesinin olmadığı eleştirisinde bulunan Feddale şunları söyledi: "Arap ülkeleri yönetimlerinin çoğunluğu, kendi otoritesini sağlamlaştırmak için önüne çıkan herkesi bertaraf etmeyi hedefleyen İran projesinin oluşturduğu tehlikeyi görmeyen 'değişken' bir tavır içinde. Arap ülkeleri Suudi Arabistan hariç bu projeyle mücadele etmek için gerekli adımları atmadı. Arap yönetimlerinin, Irak'tan vazgeçmesi ve işgalin ardından İran'ın nüfuz alanına girmesine izin vermesi, onun bölgedeki tek güç olmasını sağladı."
Eski Kuveyt Ümmet Meclisi üyesi ve hukukçu Nasır ed-Duveyle ise Arap ülkelerinin İran'ın "zararlı" projesi karşısında ortak bir duruş sergileyememesine rağmen, Suudi Arabistan'ın, Türkiye'nin de desteğiyle, İran'ın müdahalelerinin kınanması konusunda bir konsensüs oluşmasını sağladığını dile getirdi. "Körfez ülkeleri halkları İran'ın projesinin hem kendileri hem de devletleri için oluşturduğu tehlikenin farkına vardı. Bu konuda hükümetlerin bir adım önüne geçtiler ancak bölgede hiç kimse İran'la doğrudan mücadeleye girek istemiyor" diyen Duveyle, Arap halklarının, İran'la ilişkilerin geleceğinden umutlu olmadığı için bölgedeki güç dengesinde yeni bir denklem oluşturmak için Türkiye'nin etkin rol oynamasını istediğini ifade etti.
İran'ın mezhep görüntüsü altında Pers milliyetçiliği projesi yürüttüğünü savunan Kuveytli eski milletvekili Velid et-Tabtabai de Arap halklarının artık İran tehlikesi karşısında daha bilinçli olduklarını kaydetti. İran'ın daha önce Arap halkları nezdinde "dost" olarak görüldüğünü dile getiren Tabtabai, sözlerine şöyle devam etti: "35 yıl boyunca kendisini, başta Kudüs olmak üzere Müslümanların davalarının savunuculuğunu yapan İslam devrimi şeklinde tanıtan İran'ın tüm bu çabaları boşa çıktı."
Arap hükümetlerinin İran'a karşı ortak strateji geliştiremediği eleştirisinde bulunan ve bu çerçevede bazı Arap ülkelerinin, "tam bir İran hükümeti" olarak nitelendirdiği Irak'taki Haydar el-İbadi yönetimine verdiği resmi desteği eleştiren Tabtabai, "Bazı Arap ülkelerinin İran'la ilişkilerinde çelişkiler var. Bu ülkeler Yemen'deki Kararlılık Fırtınası'nı ve Beşşar Esed karşısında Suriye devrimini desteklerken, Esed rejiminin az gelişmiş bir kopyası olan Irak'taki İbadi hükümetine karşı yumuşak ve tarafgir bir tutum sergiliyor" diye konuştu. Tabtabai, İran'ın politikalarına yönelik kınama mesajlarının yeterli olmadığını, aklıselimle hareket ederek bölge ülkelerinin içişlerine müdahaleden vazgeçmesini sağlamak amacıyla uluslararası İslami kuruluşlardaki üyeliğinin dondurulması çağrısında bulundu.
Ummiyye Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Bessam Duveyhi ise İİT bildirisinin, İran'ın yayılmacı ve saldırgan stratejileri ile davranışlarına karşı oluşan fikir birliğini yansıttığına dikkati çekti. Bölgede Siyonist ve İran projelerine alternatif bir Arap-İslam projesi olmayışının üzüntü verici olduğunu dile getiren Duveyhi, İran'ın ideolojik, politik, ekonomik ve askeri kurumları ve medya kuruluşları aracılığıyla bölgede saldırgan projesini ikame ettiğini aktardı. Duveyhi, Arap ve İslam dünyasından araştırma merkezleri, sivil toplum kuruluşları, siyasiler ve gazetecilere, İran'ın bu projesine dikkat çekilmesi, ümmet ve onun tarihi rolü üzerinde oluşturduğu tehlikeye karşı insanların uyarılması için çaba gösterilmesi çağrısında bulundu.