Yeni Şafak/ Özlem Albayrak
Suriyeliler konusu artık çözülmeli
Aslında bugün AK Parti’nin 2023 seçimlerine dek, işsizlğin önünü almak, ekonomiyi toparlamak başta olmak üzere yapması gerekenleri yazmak niyetindeydim, 10 GB internet ve “kanka” söylemi dışında gençlerle ilgili yeni politikalar geliştirmenin şart olduğunu söyleyecektim. Ne ki, -bir kez daha- Suriyeliler konusu, Küçükçekmece’de yaşanan ufak çaplı linç girişimi sayesinde gündeme yerleşti.
Yaşananlar büyük değildi, hepi topu bir Suriyelinin küçük bir kız çocuğunu sözlü olarak taciz ettiği iddia edilmiş, ama sonra polisin de olay yerine intikaliyle durumun bir yanlış anlamadan ibaret olduğu ortaya çıkmıştı. Fakat Küçükçekmece’deki yanlış anlama, Suriyelilere yönelik düşmanlığı göstermesi ve bundan sonra yaşanabileceklerin işaret fişeği olması nedeniyle mühimdi.
Gerçi bundan iki yıl önce, Suriyeli karnı burnunda bir anneye, birkaç Türk küçücük çocuğunun gözü önünde tecavüz edip, hem hamile Emani’yi hem küçük çocuğu öldürmüştü, ancak o istisnai bir durum sayılırdı, zaten o vahşetin devamı gelmedi, Suriyeli düşmanlığı da o dönem bu derece haddi aşmamıştı.
Oysa İkitelli’de yaşananlar istisnai denebilecek bir hali işaret etmiyor. Ortada açık bir linç girişimi var, bunun birikmiş bir öfkeye dayandığı da aşikar. Zaten neredeyse yıllardır, siyasi ve kamusal figürler tarafından, sosyal medyada, milliyetçilik kisvesi altında, Suriyeli düşmanlığı pompalanıyor. Uyarıldıkları halde, neden oldukları şeyi gördükleri halde “biz ne yapıyoruz böyle?” diye utanıp durmayı düşünmediklerine göre; Suriyeli düşmanlığını yükseltmeye gayret edenlerin bunu bir plan-proje dahilinde yaptığını varsayabiliriz.
İşler o raddede ki, “Siz de Balkan göçmenisiniz”, dediğinizde cevap, “Balkanlar da anavatana dahil” oluyor. Eyvallah dahil, ama “Suriye toprağı da 100 yıl önce bizim sınırlarımız içindeydi” dediğinizde ise, kötülüğün ardındaki asıl maksat sırıtarak başını gösteriyor: “Ama onlar Arap”. Suriyelilere yönelik yabancı düşmanlığına ırkçılığın eklendiği yer de tam burası. Ama hiç yeni bir tarafı yok, bildiğiniz Kemalizm, bildiğiniz 6-7 Eylül kafası, bildiğiniz faşizm, çok eski, çok köhne...
Linç aniden başlamaz ve nedensiz olmaz, önce Suriyelilerin sosyal problem haline getirilmesi gerekti, başlarda “Suriyeliler kızlarımıza bakıyor, taciz ediyor” şayiası çıkartıldı, ardından “plajlarda çıplak geziyorlar”, “sahillerde nargile içiyorlar” aşağılamasıyla hepsi keyif düşkünü birer sapık ilan edildi. Orta sınıf, işinde gücündeki vatandaş, mahalleli ise “Suriyeliler ucuza çalışarak Türklerin işini elinden alıyor” suçlamasıyla kandırıldı. Suriyelilere karşı önceleri sadece Nişantaşı’nda, Şişli’de varolan karşıtlık böyle böyle İstanbul’un tüm semtlerine, Türkiye’ye yaygınlaştırıldı. Ortak bir teyakkuz oluşturuldu. İkitelli’deki olay da bu aşırı teyakkuz nedeniyle ortaya çıktı, çoğunlukla yanlış anlamanın sebebi kötü niyettir çünkü.
Bu sütunda daha önce defalarca Suriyeliler konusu yazıldı. Zira Türkiye’de milyonlarca göçmen Suriyeli yaşıyordu, Rumları bile sırf yabancı oldukları için 6-7 Eylül vandallığıyla ülkeden göndermiş Arap düşmanlığıyla dolu Kemalist kafa, Suriyeliler’e hayırlı rüya görecek değildi. Öngördüğüm ama söylemeye dilimin varmadığı, biraz da Türk misafirperverliğine güvenerek olacağına ihtimal vermemeye çalıştığım şey, tam olarak buydu. Bu durumda ne yapmalı?
Hedef gösterdiğim söylenecek olsa da isimlerini vereceğim Sinan Ogan, Lütfü Türkkan ve Ümit Özdağ gibi kamusal figürlerin sosyal medyada paylaştığı ifadelerin tamamı birer nefret söylemi. Bunların suç kapsamına alınması ve bunu yapanların cezalandırılması gerekiyor. Konu hakkında özeleştiri de yapılmalı elbette, daha önce de söyledim; Suriyelilerin entegrasyonunda hem geç kalındı, hem yeterli başarı sağlanamadı.
Entegrasyon politikaları, hem dahil olunan grupların, hem de göçmen birey ve toplumların taleplerini dikkate almak zorundadır. Her iki taraf da mutsuz olduğuna göre belli ki yeteri kadar ilerleme gösterilemedi. Herşeyi bir kenara bırakın, daha bu insanlara Türkçe öğretmeyi başarabilmiş bile değiliz. Bu grup içinden tek bir pozitif rol-model tanıyor değiliz. Ortada tek bir başarı hikayesi yok. Göç Bakanlığı kurulması gerektiği hatırlatılan yetkililer ise şimdiye dek hep, “Göç İdaresi Genel Müdürlüğümüz var ya” diyerek soruları savuşturdu.
Geldiğimiz noktada, dünyanın en misafirperver insanları olması gereken Türkler önyargılarla, basmakalıplarla doldurulmuş oldukları için, mahallece toplanıp, “İslam hükmünce” kardeş saymaları gereken insanları, linç etmeye kalkışıyor.
Ne yapılacaksa bir an önce yapılsın. Çok geç olmadan…