Röportaj: Adem Özköse / Gerçek Hayat
Arap halklarının dikta yönetimlere karşı verdikleri mücadele Mısır, Tunus ve Libya’da diktatörlerin yıkılmasıyla sonuçlanırken, Suriye ve Yemen’de hala sürüyor. Tunus’ta yapılan seçimleri İslamcıların kazanmaları, önümüzdeki haftalarda Mısır’da yapılacak seçimlerin favorilerinin de İslamcılar olması, bundan sonra Ortadoğu’yu nelerin beklediği, bölgede yaşanan gelişmelerin nereye doğru evirileceği sorularını da beraberinde getiriyor. Biz de bu soruları yıllardır Ortadoğu ve İslamcılar üzerine araştırmalar yapan Gazeteci-Yazar Turan Kışlakçı’ya sorduk. Time Türk haber sitesinin sahibi olan Kışlakçı’nın Ortadoğu’daki son gelişmeleri değerlendirdiği Arap Baharı isimli bir de kitabı bulunuyor.
***
Arap Baharı ile ilgili yapılan değerlendirmeleri göz önünde bulundurduğumuzda karşımıza farklı bakış açıları çıkıyor. Siz Ortadoğu ile yakından temas içinde olan ve bölge ile ilgili uzun zamandır araştırmalar yapan biri olarak Arap Baharı’na nasıl bakıyorsunuz?
Bu sorunuza İsrail tarafından oluşturulan yeni bir birim üzerinden cevap vermek istiyorum. İsrail Dışişleri Bakanlığı tarafından geçtiğimiz hafta bir birim kuruldu. Bu birimin tek görevi ortaya çeşitli komplo teorileri atarak Arap Baharı’nı medya üzerinden manipüle etmek. Bu birimin görevlerinden biri de entellektüelleri, siyasileri etkilemek; onların vasıtasıyla Arap Baharı’nın aslında kötü olduğu propagandasını yaymak. Ben şahsen önümüzdeki günlerde medyada Arap Baharı’nı kötüleyici, İslamcıları karalayan daha fazla yazı çıkacağını düşünüyorum. İsrail yönetimi, Arap Baharı’nın İslamcıların önünü açacağını ve İsrail’i zor durumda bırakacağını savunuyor. Gelişmeler de aslında İsrail’in bu kaygısını besliyor. Ortadoğu, diktatörlerin devrilmesiyle birlikte asli kimliğine dönmeye başladı. Tunus’da yapılan ilk seçimlerin galibi İslamcılar oldu.
Yakında Mısır’da da seçimler yapılacak. Mısır seçimlerinin galibi de İslamcılar mı olacak?
Evet. Tıpkı Tunus’da olduğu gibi Mısır’da da İslamcılar kazanacaklar. Herkes Mısır’da İhvan’ın büyük bir zafer kazanmasını bekliyor. Aslında diktatörler yıllardır bölgede İslami hareketlerin iktidar olmasını engelleme görevi görüyorlardı. Doksanlı yıllardan itibaren bölgede yükselen bir İslami trend vardı. Bu trend şimdiye kadar yönetimler tarafından bastırıldı. Tunus’da, Cezayir’de sırf İslami hareketlerin önlerinin kesilmesi için on binlerce insan cezaevlerine dolduruldu. İslami hareketlerin liderleri ya ülkelerini terk etmek zorunda kaldılar, ya da bu dikta yönetimler tarafından hapsedildiler. İki binli yıllardan itibaren yaşanan gelişmeler; Afganistan ve Irak işgali, Filistin intifadası Arap halklarının diktatörlere karşı daha da bilenmesine neden oldu. Bu olayların gölgesinde yetişen yeni bir nesil, yeni bir Arap gençliği doğdu. Arap Baharı’na öncülük yapan bu yeni gençlik bugün babalarının yapamadığını gerçekleştiriyor.
YENİ BİR İSLAMCILIK DOĞUYOR
Arap Baharı ile birlikte Amerika, Ortadoğu’daki İslami hareketlere yeşil ışık yakmaya başladı. İslamcılık geçmişte Amerika ve Batı’ya mesafeli duruyor, hatta İslamcılar Amerika’yı düşman olarak görüyorlardı. Yeni süreçte İslamcıların düşman algısında bir değişim olacak mı? Bölgede gelişen yeni İslamcılık nasıl bir yapıya sahip?
Geçmiş yüzyılın İslamcılığı artık bitti ve yeni bir İslamcılık doğuyor. Geçmiş yüzyılda İslamcılar daha çok gruplar, cemaatler şeklinde hareket ediyorlardı. Fakat bu yüzyıldaki İslami hareketler cemaatten çıkıp siyasileşti. En radikal grubundan en ılımlısına kadar İslamcılar artık kendilerini siyasetin içinde ifade ediyorlar. Örneğin Mısır’da her İslami grubun artık bir partisi var. Selefiler, tasavvufi çevreler partiler kurarak siyasi gruplara dönüştüler. Türkiye’de de AK Parti iktidarı ile birlikte cemaatlerin büyük bir kısmı siyasetin içine dâhil oldu. Yeni İslamcılık; İslami ilimler alanında ciddi bir eğitim almış, entelektüel birikimi olan, dünyayı tanıyan yeni bir nesil üzerinden oluşuyor. Bu yeni neslin etkisi 5-10 yıl sonra daha da fazla hissedilecek. Ortadoğu’da sağ ve sol bitti. Arap Baharı ile birlikte bunu bariz bir şekilde gördük. Arapların en ileri gelen solcu ve sağcı fikir adamlarının çoğu süreç içinde İslamcılaştılar. Örneğin Muhammed Ammara geçmişte Arap milliyetçiliğinin en önemli teorisyenlerindendi. Şu an ise İslami kesimin önemli fikir adamlarından. Münir Şefik’ten tutun da Mısır’daki İşçi Partisi’nin liderlerine kadar geçmişin bir çok solcusu bugün İslami kesimin saflarında. Arap entellektüelleri kendilerine giydirilen deli gömleğini yırtıp asli kimliklerine dönüyorlar. Milliyetçilik ve Marksizm bölge için bir deli gömleğiydi. Emperyalistler milliyetçiliği kullanarak Arapları Suriyeliler, Mısırlılar, Ürdünlüler, Libyalılar diye sınıflandırdı. Arapların arasında çatışmalar çıkardılar. Yeni Arap gençliği bu durumun farkında. Şam’da, Kahire’de gençlerle sohbet edin. Bu gençler kendilerini Müslüman ve Arap kimlikleriyle ifade ediyor, İslam ümmetinin bir parçası olarak görüyorlar.
Arap Baharı’nın diktatörlerin devrildiği bütün ülkelerde İslamcıları iktidara getirdiğini varsayalım. İslami partiler, kadrolar bölge halkının beklentilerine cevap verebilecek bir siyaset teorisine sahip mi?
Bölgedeki İslami hareketler bir an önce günümüzün ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir siyaset teorisi oluşturmak zorundalar. Örneğin Mısır’da Selefi gruplar Kıptilerin ve kadınların oyunun kabul edilmemesi gerektiğini savunuyorlar. Bu sorun nasıl aşılacak? Müslümanların siyasi teorileri dün de yoktu, bugün de yok. İmametin, hilafetin içi aslında bir siyasi teori olarak çok da dolu değildi. Muhammed İkbal İslam’ın siyasal teorisinin Hz. Osman döneminde cenin halindeyken öldürüldüğünü söylüyor. Malik bin Nebi de aynı görüşü savunuyor. Yeni İslamcılığın başarıya ulaşması için İslamcıların ilahlaşmaması, Allah adına konuşmaması gerekiyor. Allah bir din gönderiyor ve insanlara kabul edip etmeme hakkı veriyor. Biz ise insanları Allah’ın bile verdiği bu haktan mahrum etmeye çalışıyoruz. Bu tavır son derece yanlış.
İSLAMCILAR MODEL ARAYIŞINDA
Ortadoğu’daki İslamcılar AK Parti’nin anlayışından etkilendiklerini ifade ediyorlar. Hatta Raşid el Gannuşi Tunus’un AK Parti’si olacaklarını söylemişti. Arap Baharı ile birlikte Ortadoğu’da AK Parti’ye benzeyen yeni partiler mi göreceğiz?
İslamcılar ellerinde günümüzün sorunlarını çözebilecek bir siyasi teori olmadığı için ister istemez bir model arayışı içindeler. AK Parti’nin hem İslam’la barışık hem de İslam dünyasındaki en özgürlükçü hareketlerden biri olması Ortadoğu’daki İslamcıları cezp ediyor. İslamcıların demokrasiye sığınmaları da yine model eksikliğinden. AK Parti modeli Arap İslamcılar için bir dönem örnek alınabilir. Fakat geçiş döneminden sonra İslamcılar AK Parti modelini de aşarak ortaya yeni, özgün bir İslami model koyabilirler. Yeni nesil İslamcılar gerek anlayış, gerekse de birikim olarak bu potansiyele sahipler. Fakat burada içten ve dıştan olmak üzere iki tür tehlike var.
Nedir bu tehlikeler?
Öncelikle Batı, İslamcıları engellemeye çalışacak. Çünkü bölgede İslami yönetimlerin kurulması her şeyden önce Batı ’nın bölgedeki menfaatlerine zarar verecek. Bu sürece balta vuracak bir diğer çevre de İslam’ı iyi anlayamamış, eski düşünüş biçimlerinde ısrar eden bir takım İslami gruplar. Bütün dünyada doksanlı yıllara kadar İslamcılık yükseliyordu. Fakat İslamcılar ne zaman şiddete bulaştılar işte o zaman bu yükseliş büyük bir yara aldı. İslam dünyasında zindanlar İslamcılarla doldu. O dönemler yöntem olarak şiddeti savunan bir çok Müslüman önder daha sonra hatalı davrandıklarını itiraf ettiler. Filistin, Afganistan gibi yabancı işgalin bulunduğu ülkeleri ayrı tutarsak şiddet ne Mısır, ne Cezayir ne de diğer İslam ülkelerinde İslami hareketlere bir şey kazandırmadı. Bilakis zarar verdi. Seyyid Kutuplar, Mevdudiler yanlış anlaşıldı. Seyyid Kutup bir çok kitabında “görüşünü en güzel şekilde ifade et; fakat asla şiddete başvurma” diyor. Mevdudi 1971 yılında verdiği bir konferansta “Gelecek yüzyıl İslam’ın yüzyılı olacaktır. Ey gençler, Allah rızası için şiddetten uzak durun. Sizi şiddete bulaştırıp İslami hareketin yükselişini engellemeye çalışacaklar” şeklinde nasihatlerde bulunuyor.
Arap Baharı’nı ülkeler üzerinden tartışmak istiyorum. Örneğin Libya’da devrimciler Kaddafi’yi NATO’dan aldıkları destekle yıktılar. Bunu göz önünde bulundurursak Libya’da Kaddafi yönetimi yıkıldıktan sonra oluşturulan Ulusal Konsey sizce Batı’dan bağımsız hareket edebilecek mi?
Libyalı devrimcilere bu süreçte en büyük silah ve eğitim desteğini Sudan vermiştir. Sudan bu desteğini pek fazla kamuoyu ile paylaşmadı ama devrimcilere en fazla silah dağıtan, eğitim veren Sudan olmuştur. Arap Baharı’nın arkasında Batı’yı görenler aslında Arapları aşağılıyorlar. Araplara özgürlük ve adalet için mücadele etmeyi yakıştıramıyorlar. Arap denince bizim aklımıza sadece Şerif Hüseyin geliyor. Oysa Araplar tarih boyunca isyanlarıyla, ayaklanmalarıyla meşhurdur. Libya halkı asla NATO’nun, Batı’nın boyunduruğunu kabul etmeyecektir. Bunu hep birlikte zamanla göreceğiz.
Arap Baharı’nın en çok tartışıldığı ülkelerden biri de Suriye. Suriye muhalefetinin Batı tarafından organize edildiğine dair iddialar var. Bu iddiaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Suriye’deki halk isyanı şu an âlimler ve genç Müslüman aydınlar tarafından yönetiliyor. Suriye muhalefeti eğer Batı ’nın isteklerini kabul etseydi, Lübnan’dan Suriye Ordusu’nu bir günde çıkaranlar Beşar Esad ’ın iktidarına da son verirlerdi.
DİKTATÖRLER FİLİSTİN’İ ÖZGÜRLEŞTİREMEZ
Esad rejimi devrilirse Filistin davasının zarar göreceği, hatta Hamas, İslami Cihad gibi direniş gruplarının zor durumda kalacağı savunuluyor. Bu öngörü doğru mu?
Bu öngörü yanlış. Fakat biz bu öngörüyü doğru kabul ettiğimizi varsayalım. Filistin davasına en fazla desteği verenlerden biri de Saddam Hüseyin değil miydi? Hatta Suriye İsrail’e bir tane kurşun sıkamazken Saddam İsrail’e füze fırlattı. Biz Filistin direnişine verdiği destek nedeniyle Saddam’ı mı savunabilir miyiz. Diktatörler üzerinden asla hayır gelmez ve Filistin özgürleşmez. Filistin özgürleşmek için Suriyeli çocukların kanına muhtaç değil. Bir mazlumun kanı yeryüzündeki her şeyden çok daha fazla kutsaldır. Suriye’de 8 ay içinde binlerce insan öldürüldü ve 40 bine yakın genç kayboldu. Eşi benzeri az görülür bir zulüm yaşanıyor.
İRAN ESAD’I NİÇİN DESTEKLİYOR?
İran yönetimi tarafından yapılan açıklamalarda sürekli olarak Esad’a destek veriliyor. İran niçin Esad’dan vazgeçemiyor?
İran halkının yüzde 80’i İran yönetiminin Esad’a verdiği desteği onaylamıyor. Başta Hatemi ve Rafsancani olmak üzere muhalifler de İran’ın Suriye politikasına karşı çıkıyorlar. İran’ı şu an yönetenler Suriye’de muhalefet kazanırsa bunun İran’daki muhalefeti daha da cesaretlendireceğini düşünüyorlar. İslam dünyasında artık insanlar Esad rejimine verdiği destek nedeniyle İran’ı ve Hizbullah’ı sorgulamaya başladı. İran Esad rejimi nedeniyle İslam dünyasından uzaklaşmamalı.
Ortadoğu uzmanlarının çoğu Suriye’nin bir iç savaşa sürüklendiğini ifade ediyorlar. Bu sürecin sonucunda size göre de Suriye’de Sünnilerle Nusayriler arasında bir iç savaş yaşanır mı?
Aynı senaryolar Tunus ve Libya için de kurgulanmıştı. Hatta Libya’nın yarısının Kaddafi’nin diğer yarısının da devrimcilerin Libya’sı olacağı iddia ediliyordu. Fakat bu senaryolar tutmadı. Çünkü bu tür iddiaları gündeme getirenler dünyayı altmışlı, yetmişli yılların bakış açısıyla okuyorlar. Nusayrilerin Suriye’deki nüfusu yüzde 8 civarında. Şu an Esad’ın işlediği katliamlara Nusayriler içinden de ciddi anlamda karşı çıkanlar var. Esad da, Yemen Devlet Başkanı Abdullah Salih de mutlaka gidecek. Fakat giderken akıtabildikleri kadar masum insan kanı akıtacaklar.