Salih Cenap Baydar, Karar gazetesindeki yazısında, facebook özelinde sosyal medya devlerinin mazlum çoğrafyalarda algı oluşturmak için nasıl bir işlev gördüğünü gözler önüne sermiş:
Önceki yazımızda Facebook’un özellikle fakir ve teknolojiye uzak ülkeler için başlattığı ‘free basics’ isimli bedava erişim inisiyatifinden bahsetmiştik.
Bu uygulama aslında bizde de tanıdık bir uygulama. Facebook, 2010’da yaptığı anlaşmalarla Turkcell, Avea ve Vodafone abonelerine mobil internet üzerinden bedava erişim imkânını sağlamıştı. Tabii sadece Facebook sayfalarına! 2012’de Facebook’un yolundan giden Twitter da sadece Twitter kullanımı için olmak şartıyla GSM abonelerine bedava mobil erişim hakkı vermişti.
Facebook’un işte böyle “hayrına” internet götürdüğü ülkelerden biri de Myanmar’dı.
Bu “hayır” işinin sakat tarafı şuydu: Bedava hizmeti götüren Facebook, tüm internete değil de sadece kendi sayfalarına erişimi bedava yaptığı için insanlar doğal olarak internet denilen şeyin Facebook’tan ibaret olduğunu zannediyorlardı.
Facebook bu kurnazca hamleyle bir anda Myanmar’da tüm iletişimi kontrol eden, en temel haberleşme platformuna dönüşmüş oldu.
Dijital medya okur yazarlığı olmayan kitleler bu yeni oyuncağa bedava sahip olurken Facebook’un elinde nasıl oyuncak haline geldiklerini fark edemediler.
Arakan katliamından mesul tuttuğumuz Myanmar devletini, ordusunu, siyasetçilerini hem resmi hem sivil ağızlardan şiddetle kınayıp çokça tel’in ettik. Fakat bu zulümlere, cinayetlere zemin sağlayan odaklardan birisi olan Facebook gündemimize hiç girmedi. Hem de hadisedeki rolü Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan resmi bir raporla tespit edildiği halde!
Myanmar’ı demir yumrukla yöneten askerler arasında, uzun yıllar boyunca psikolojik savaş konusunda eğitilip tecrübe kazanmış kimseler vardı. New York Times ve Reuters’in haberlerine göre bu askerler Rusya’da bilgisayar programlama, hacking ve psikolojik savaş teknikleri konusunda eğitim görmüşlerdi. “Tatmadaw” diye anılan Burma ordusu, yedi yüz kişilik bir siber savaş ekibi kurarak işe koyuldu. Önce Facebook’ta Myanmar’ın meşhur pop yıldızları, mankenleri ve milli kahramanları ile ilgili düzinelerce hayran sayfası açtılar. Bu sayfalarda yeterli sayıda takipçiye ulaşınca milliyetçi, ırkçı, İslamofobik mesajlar vermeye başladılar. Müslüman Rohingyalar hakkında aslı astarı olmayan kışkırtıcı haberler, fotomontajlı “belgeler”, videolar ürettiler. Hatta sivil hükumetlerini eleştiren, sivil siyasetin altını oyan yalanlar ve dedikodular yaydılar.
Bir çağrışım yaptı mı? Yapmadıysa biz hatırlatalım: Artık gündemden düşmüş olsa da 2009’da bizim manşetlerimiz de askeriye içinde belli bir grubun, ülkedeki dindarları ve sivil siyaseti hedef alan kara propaganda siteleri açtığı haberleri ile sarsılıyordu. Daha sonra “İnternet Andıcı Davası” olarak tarihe geçecek yargılama sürecinde Ergenekoncu askerler bu siteleri açtıklarını kabul etmişler ama bunu Recep Tayyip Erdoğan’ın 2006 yılında imzaladığı MGK direktifi gereğince, “irtica ile mücadele eylem planı” çerçevesinde yaptıklarını ileri sürmüşlerdi. www.irtica.org, kuvvaimilliye.net, acikistihbarat.com gibi kara propaganda sitelerinde yayınlanan haberlerden bazılarının başlıkları şöyleydi: ‘AKP türbana dolandı’, ‘Manda yuva yapmış türbana’, ‘Köyler imamlara kaldı’, ‘Dinden ekmek yiyen uçkur düşkünleri!’, ‘Türkiye molla rejimine doğru gidiyor’.
Myanmar’a geri dönelim...
Bizim Facebook gibi tek bir iletişim kanalına mahkûm olmamamız sayesinde atlattığımız süreç, maalesef Myanmar’da Müslüman katliamına zemin hazırladı. Kışkırtılan halkın ve devletin sebep olduğu saldırılar sonucu 2012’de 120.000 Müslüman, köyünü terk etmek zorunda kaldı. 10 bini aşkın insan öldürüldü. Toplamda 700 bin Müslüman, kaçıp sığınmak zorunda kaldığı Bangladeş’teki aşırı kalabalık, açlık ve sefaletin kol gezdiği kamplarda halen hayat mücadelesi veriyor.
Kitlelerin zihinlerine ulaşabilen yegâne araç olma hedefine ulaşan Facebook’un nasıl korkunç bir kitle imha silahına dönüşebildiği böylece görülmüş oldu.
“İyi de burada suç askerlerin! Facebook sadece bir araç değil mi?” diye mi soruyorsunuz? Onun cevabı da bir sonraki yazımıza kaldı.