Bundan önceki yazımızda da dile getirdiğimiz üzere Siyonist devlet işgal ettiği yerlerden çekilmiyor değil. Çekilmesinin örnekleri var. Golan Tepeleri’nden de çekilebilir.
Şu var ki Siyonist devlet güç kullanarak gasp ettiklerini rehine olarak kullanıyor. Yani mafya ve eşkıya politikasını diplomasiye taşıyor. Onu gasp ettiğini vermeye görüşmelerle ikna etmek, rehine karşılığında istediklerini vermekle mümkündür. Nitekim Camp David Anlaşması’yla Sina Yarımadası’ndan çekilmeyi, Oslo İlkeler Anlaşması ve ona bağlı diğer anlaşmalarla Filistin’in 1967’de işgal edilmiş bölgelerinin bir kısmını Özerk Yönetim statüsüne geçirmeyi kabul etmesi böyle olmuştur.
Ama direniş karşısında yenilgiyi kabullenmek zorunda kaldığı durumlar aynı değildir. İşgal devleti, Güney Lübnan’ı da pahalı bir rehine olarak kullanmak ve karşılığında hem Suriye’den hem de Lübnan’dan büyük çıkarlar elde etmek için yıllarca uğraştı. Sonunda istediklerinin hiçbirini elde edemeden direniş karşısında yenilgiyi kabullenerek çekilmek zorunda kaldı. Gazze’den çekileceğini ise hiç kimse tahmin etmiyordu. Çünkü bölgeye ciddi şekilde yerleşmeye başlamış ve üçte birlik kısmını üstelik en güzel sahil bölgelerini Yahudi yerleşim merkezlerine dönüştürmüştü. Ama direniş onu buradan hiçbir şekilde masa başı pazarlığı yapmadan çekilmek zorunda bırakmayı başardı.
Şimdi Siyonist devlet Suriye ve Lübnan’la ilgili planlarını uygulamaya geçirebilmek için elinde rehine olarak tuttuğu Golan Tepeleri’ni yeniden değerlendirmeye çalışıyor. Karşılığında da bir istekler paketi sunuyor. Bu paket sanıldığı gibi sadece “İsrail’le barış”tan ibaret değil. Hatırlanacağı üzere geçmişte Siyonist devlet elindeki medya araçlarını da kullanarak “barışa karşı toprak” sloganını kullanmak suretiyle haksız yere ve güç kullanarak gasp ettiklerini iade karşılığında büyük çıkarlar elde etme stratejisini müspet ve desteklenmesi gereken girişim olarak lanse etmeye çalışıyordu. Aynı yanıltma politikası Golan Tepeleri’yle ilgili son girişiminde de var. Ama gerçek çok farklı.
İşgal devletinin istekler paketinin başında Suriye’nin Siyonist yönetimi ve Filistin toprakları üzerindeki işgali meşrulaştıranlar kervanına katılması var. Buna resmiyette “barış” deniyor.
Suriye’nin böyle bir talebi kabul etmesi Siyonist devlete büyük kazanımlar sağlayacaktır. Çünkü Şam yönetiminin tutumu şu an en azından birçok Arap ülkesinin Siyonist işgal karşısındaki tutumunda belirleyici etkendir.
Siyonist devletin ikinci en önemli talebi, Filistin direniş gruplarının Suriye’deki tüm örgütlenmelerinin sona erdirilmesi, temsilciliklerinin kapatılması ve ileriye dönük faaliyetlerine engel olunmasıdır.
Suriye’den üçüncü önemli isteğinin İran’la işbirliğini azaltması ve ilişkilerini zayıflatması olduğu biliniyor. İşgal devleti ve ABD sadece Suriye’nin İran’la bağlantısını kısıtlamasını değil, aynı zamanda onun üzerinden İran-Lübnan ilişkisini kontrol altına almayı amaçlıyor.
İşgal devletinin paketteki önemli bazı istekleri de Lübnan’la ilgilidir. Lübnan’daki direnişin silahsızlandırılması için Suriye’nin aktif bir şekilde devreye girmesi isteniyor. Normalde 2005’te Suriye askerî güçlerini Lübnan’dan çekilmeye zorlayan ABD, böyle bir görev üstlenmesi durumunda askerî yönden olmasa bile siyasî yönden Şam yönetiminin Lübnan’a müdahalesine fırsat vermeyi göze almaktadır.
İşgal devletinin Altyapı Bakanı Binyamin ben Eliezer de konuyla ilgili açıklamasında bu yöndeki taleplerini ortaya koydu. Ben Eliezer, Suriye’yle anlaşma yapılmasının İran ve Hizbullah’ın susturulmasını sağlayacağını ileri sürerek gerçekte Suriye’den neyi istediklerini vurgulamaya çalıştı.
Siyonist devletin bir diğer isteği de Lübnan’daki mülteci kamplarının yakın takibe alınması, buraların tamamen silahtan arındırılması planına Suriye’nin sessiz kalması ve hatta destek olmasıdır.
İşgal devleti bu isteklerini bir paket şeklinde sunmaktadır. Dolayısıyla pakettekilerin bir kısmı karşılığında anlaşmaya yanaşacağını sanmıyoruz.
Şimdi soruyoruz: Bütün bu taleplerin İsrail hesabına Suriye’ye takdimi bir arabuluculuk mudur? Eğer öyleyse kimin yararına ve hesabına. “Bizim sunduklarımızda bunlar yok” denmesi, kabul edilebilir savunma tarzı olamaz. Çünkü işgal devletinin Golan rehinesi karşılığında bunları talep ettiğini bilmek için konunun ele alındığı görüşmelere dinleyici yerleştirmek gerekmiyor.
Türkiye, Filistin halkının yararına olacak girişimlere, örneğin Gazze üzerindeki ambargonun kaldırılması çabalarına öncülük edebilirdi.
Vakit Gazetesi