Aptal Müstekbir

Ahmet Varol

Bundan önceki yazımızda işgalci siyonistin dikkat çeken en önemli vasıflarından birinin yalancılığı olduğunu dile getirmiştik. Bu yalanlarının aynı zamanda psikolojik işkence olduğunu düşünüyorduk.

Çünkü esaret altında olan insanların ruh hallerini dikkate alarak onlara maruz kaldıkları haksızlıkların son bulması konusunda ümit veriyor, sonra vaat ettiğini gerçekleştirmeyerek onu ümit kırıklığı ve ruhsal sıkıntı ile karşı karşıya bırakıyor. Bunu Filistinli tutsaklara yıllardan beri yaptığını biliyorduk ve yazılarımızda muhtelif vesilelerle dile getiriyorduk. Kendimiz de bizzat karşı karşıya kalarak bire bir tanımış olduk.
Yalanı sadece psikolojik işkencede değil her yerde kullanıyor. Öyle ki bazen ağzından çıkan yalanı üzerinde taşıdığı bir delil inkâr ediyor. Örneğin bizi Bi’ru’s-Seba’ zindanına götürdüklerinde henüz hücrelere yerleştirme işlemi yapılmadan bir arkadaşımın masada gardiyanlardan biriyle konuştuğunu gördüm. Ben de yanına oturdum. Arkadaşım “bu adam Müslümanmış adı da Yusuf’muş” dedi. Ben “hemen inanma bu seni kandırmaya çalışıyor” dedim. O bölgenin Müslümanlarını az çok tanıdığım için kendisine bir soru sordum. Hemen tıkandı ve Yahudi olduğunu gerçek adının da Yusuf olmadığını açığa çıkarmak zorunda kaldı. Az sonra da boynunda siyon yıldızı kolyesi taşıdığını fark ettik. Demek ki Müslüman olduğuna inandırabilseydi arkadaşlarımızla irtibat kurup onlara yaklaşmayı ve bazı özel konulara girmeyi düşünüyordu. Fakat o kadar aptal ki böyle bir oyuna kalkışırken boynundaki Siyon yıldızı kolyesini çıkarmayı aklına getirmemiş.
İşgalcilerle bire bir muhatap olduğumuz üç günlük süre içinde duyduğumuz yalanların tümünü derlesek bir “yalan kitabı” ortaya çıkar.
Bunu söylememin amacı Siyonist işgalcilerin ve onların ülkemizdeki temsilcileri durumunda olan birtakım yüzsüz, edepsiz ve ahlâksız gazetecilerin bütün malzemelerinin yalana dayandığına vurgu yapmaktır.
İşgalci Siyonistlerin en çok dikkatimi çeken bir özellikleri de müstekbir olmalarıydı. Kendilerinin dışındaki herkesi aşağılıyor, hafife alıyorlar. Bu yüzden de özellikle insanların onurlarını rencide etmekten, onlara hakaret etmekten, onları aşağılamaktan, bilhassa saygı duyacaklarını düşündükleri şeyleri hedef almaktan özel bir zevk alıyorlar. Bu tutumlarının karşılarındakini kendilerine karşı daha da hiddetlendireceğini, bıçağın daha fazla bilenmesine sebep olacağını hiç düşünmüyorlar.
Kolları kelepçeli bir şekilde namaz kılmaya kalkışanlara hemen hakaret edip yerine oturmasını istiyorlardı. Namaz kılanlar onların sataşma ve saldırılarına aldırış etmeden namazlarına devam edince yanındakilere hakaret edip bağırarak “söyle ona dursun!” diyorlardı. “O namaz kılıyor” deyince de “ne namazı, burada namaz kılamazsınız!” diye iğrenç bir şekilde bağırıyorlardı. Silahlarını namaz kılan kişilerin üzerine çevirip tehdit ediyorlardı.
Özellikle bayrakları yırtıp insanların suratlarına atıyor veya yere atıp üstünde dolaşıyorlardı. Birine bir şey söyleyecekleri zaman geriye doğru itip aşağılayarak söylüyorlardı. Arama esnasında insanların edep yerleri üstünde bile çirkin bir şekilde cihaz dolaştırıyor, bazen bedenlerini dürtükleyip deri içinde bir şey saklanmış olabileceği zannıyla hareket ediyormuş gibi muamele yapıyorlardı.
Kardeşlerimizi yere yatırıp “One Minute, One Minute…” diyerek postallarla sırtlarına vuruyorlardı.
Ama onların bu müstekbirliklerinin bir yandan da aptallaşmalarına sebep olduğunu, burunlarını havaya dikerken önlerinde duran mezbele kuyusuna düştüklerini gösteriyor. Ben inanıyorum ki Yüce Allah Müslümanlar arasındaki direniş ve dayanışmayı vesile kılarak onların burunlarını yerlere sürtecektir.

VAKİT