Antisemitizm suçlaması nasıl araçsallaştırılıyor?

Kenan Ahmet Türkdoğan, işgal rejiminin tarihi seyri ve antisemitizm suçlamasının nasıl tahakküm aracı olarak kullanıldığını inceliyor.

Kenan Ahmet Türkdoğan / Kriter

Antisemitizm suçlamasının araçsallaştırılması

İsrail, Filistin’de bir katliam gerçekleştiriyor. Dünyanın gözü önünde gerçekleşen bu katliama birçok ülke ise ne yazık ki kayıtsız kalıyor. İsrail’in Filistin’de gerçekleştirdiği soykırım düzeyindeki bu katliama rağmen, birçok Batılı ülkede Filistin karşıtı yasaklama ve sansür kararları alındı. Düşünce ve ifade özgürlüğünün en büyük savunucusu olduğunu iddia eden Batılı ülkeler, büyük bir ikiyüzlülükle bu süreçte düşünce ve ifade hürriyetinin sağlıklı kullanımına engel oluyorlar. Bu durum, ifade özgürlüğünün yapı taşlarından üniversitelerde de kendi gösterdi. İsrail’in insanlık dışı muamelelerine karşı tepki göstermek isteyen akademisyenlere ve üniversite öğrencilerine de benzer engeller çıkartılırken, yine birçok Batılı ülkede İsrail’i protesto eden vicdanı hür insanlar da ceza ve yaptırımlarla engellenmeye çalışılıyor.

Sorunun tarihi gelişimi

İsrail-Filistin meselesi, 20'nci yüzyılın ortalarında başlayan ve halen devam eden dünyanın en uzun süreli çatışmalarından biri. Tarih öncesi çağlardan itibaren çeşitli istilalara maruz kalan bu coğrafya, pek çok göç almıştır. Yahudiler, eski çağlardan beri tarihi yurtları olarak inandıkları Filistin’e geri dönüşü, siyasi siyonizm ile aktif hale getirmişlerdir. Bölgede yaşayan yerleşik Arap halkı ile akrabalık bağları olmasına rağmen dini inanışları, hayat tarzları ve kültürleri tamamen farklı olan iki grubun yani Arapların ve Yahudilerin bu göçlerle başlayan çatışmaları da bu sebeple uzun yıllar sürmüştür. Geçmişte 400 seneden fazla bu bölgede hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu, Birinci Dünya Savaşı’nda kaybedenler sınıfında yer alınca, Batı siyasi mahfillerinde, bu topraklarda bir Yahudi devleti kurma düşüncesi ortaya çıktı ve günümüzde Filistin Sorunu olarak adlandırılan kaos ortamının tohumları atıldı.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında özellikle İngilizlerin desteğiyle Filistin’de İsrail adı altında bağımsızlığını ilan eden Yahudiler, Filistin ve Arap toplumunun tüm tepkilerine rağmen işgal yoluyla elde ettikleri topraklarla sınırlarını hızla genişlettiler. İkinci Dünya Savaşı’nın getirdiği ekonomik sıkıntıların Yahudilerin Filistin’e göçünü engellemeye devam etmesi nedeniyle artan uluslararası baskılar İngiltere’yi, Şubat 1947’de Filistin sorununu, BM’ye havale etmeye zorladı. Filistin sorununun BM’ye havale edilmesinden önce, ABD ile İngiltere arasında Avrupa’daki Yahudi mülteciler meselesi nedeniyle yaşanan sıkıntılı süreç, ABD’nin, Filistin sorununa yeni ve güçlü bir oyuncu olarak müdahil olmasıyla sonuçlanmıştı. 14 Mayıs 1948 tarihinde de İsrail Devleti’nin kurulduğu ilan edildi.

Filistin devletinin bağımsızlığı, Kudüs’ün statüsü, mülteciler, sınırlar ve Yahudi yerleşkeleri gibi çözülemeyen sorunlar, günümüze dek gelmiş ve hâlâ da çözülememiştir. Soğuk Savaş sonrasında İsrail ile Filistin direnişinin o dönemdeki temsilcisi FKÖ arasında başlayan yumuşama dönemiyle beraber, sorunlar zirvelerle çözüme kavuşturulmaya çalışılmış ama süreç başarıya ulaşamamış ve sorun uluslararası toplumu ilgilendiren bir kangren haline gelmiştir. İsrail-Filistin sorunu, sadece bölgesel güçlerin değil küresel güçlerin de müdahil olduğu ve uzun yıllardan beri süregelen karmaşık ve çetrefilli bir konudur. Ekim 2023’ten itibaren başlayan ve hâlâ devam eden saldırılarla birlikte İsrail-Filistin meselesi en kanlı dönemini yaşamaktadır. Meydana gelen saldırılarda çoğu çocuk 40 bini aşkın Gazzeli hayatını kaybetmiş, on binlerce çocuk öksüz ve yetim kalarak akranlarına göre adil olmayan bir dünya düzeniyle hayatlarına devam etmek durumunda kalmıştır. Dünyanın gözü önünde yaşanan bu katliama ne yazık ki birçok sivil toplum kuruluşu, uluslararası organizasyon ve devlet kayıtsız kalmıştır.

ABD'nin New York kentindeki Columbia Üniversitesinde Filistin'e destek için başlayan öğrenci eylemleri ülkedeki diğer üniversitelere de yayılırken, İsrail yanlısı gruplar, bu protestoları "Yahudi düşmanlığı" şeklinde yaftalamaya çalışıyor. (İslam Doğru / AA, 26 Nisan 2024)

Antisemitizmi kullanmak

Antisemitizm, Alman Yazar Wilhelm Marr tarafından 19. yüzyılda ortaya atılmıştır. Marr, Yahudilerin Alman toplumuna zarar verdiğini ileri sürerek, Yahudilerin yegâne amacının dünyayı ele geçirmek olduğunu iddia etmiştir.

Antisemitizm kavramının her ne kadar dilbilimsel olarak tüm Sami ırklarını kapsadığı belirtilse de yalnızca Yahudilere yönelik saldırıları ve ön yargıları belirtmek için kullanıldığı görülmektedir. Antisemitizm, Yahudilik dinine, ırkına, kültürüne veya milletine karşı duyulan düşmanlığı ifade eden bir kavramdır. Günümüzde ise antisemitizm, Yahudilere yönelik nefret suçu bağlamından koparılıp, siyonist ideolojinin bir parçası haline getirilerek, İsrail’in Filistin’de işlediği insan hakları ihlallerine kalkan olarak kullanılmaktadır.

Ekim 2023 itibariyle İsrail-Filistin sorunu tarihinin en kanlı döneminden geçmektedir. 7 Ekim olayları sonrasında İsrail'in Gazze’ye yönelik başlattığı operasyonlarda eşi görülmemiş bir yıkım yaşanmaktadır. Gazze'deki sivillere yönelik saldırılarda okullar, hastaneler, ibadethaneler, evler kısacası tüm yerleşim mekanları yok edilmeye çalışılmaktadır.

İsrail’in orantısız bir güç kullanarak gerçekleştiği saldırılarda çoğunluğu çocuk ve kadınlardan oluşan masum sivilleri katletmesi, tüm dünyada insanlık vicdanını da yaralamıştır. İçinde bulunduğumuz modern dönemde, teknolojinin sağlamış olduğu imkanlardan faydalanarak gelecek nesiller için daha yaşanabilir, daha adil ve barışın egemen olduğu bir dünya vizyonu yerine ne yazık ki kahredici olaylar silsilesi yaşanmış ve yaşanmaya da devam etmektedir.

Gazze Şeridi’ne insani yardım malzemelerinin ve temel gıda ihtiyaçlarının sokulmasının İsrail güçleri tarafından engellenmesinin yanı sıra Gazze’deki yaşanan vahim olayların dünya kamuoyuna yansımaması için bilgi akışını durdurmaya yönelik her türlü girişim denenmiştir. Bu kapsamda bölgenin elektrik, internet ve teknolojik altyapısına zarar verilmiş, bölgeye gazetecilerin girişi yasaklanmış ve bölgedeki yerel ve uluslararası medya kuruluşları doğrudan hedef alınarak 150’ye yakın gazeteci öldürülmüştür. Yaşanan kısıtlamalara rağmen dünyanın gözü önünde yaşanan bu katliamın; devletleri, sivil toplum kuruluşlarını, uluslararası organizasyonları harekete geçirmesi gerekirken ne yazık ki beklenen gerçekleşmemiş, hatta birçok ülke Filistin’i destekleyici etkinlikleri yasaklamış ve protestoculara yönelik soruşturmalar açmıştır. Yahudi lobileri, İsrail’in saldırganlığını eleştirmeyi antisemitizm olarak göstermekte, İsrail’in, Filistin’de işlediği insanlık suçlarına, katliamlara karşı da antisemitizm suçlamasını kalkan olarak kullanmaktadırlar.

Batılı ülkeler, yaşananlara sessiz kalmalarının yanı sıra vicdanları harekete geçen vatandaşlarına karşı da Filistin karşıtı yasaklama ve sansür kararları almaya başlamışlardır. Bu bağlamda pek çok kişi işinden olma ya da ayrımcı uygulamalarla karşılaşmaktadır. Almanya, İsviçre, Macaristan ve Avusturya, Filistin'i destekleyici etkinlikleri yasaklamış, Fransa ise protestoculara yönelik soruşturmalar açmaya başlamıştır. Avrupa Birliği’nin en önemli aktörlerinden olan Almanya da Fransa gibi İsrail’in Gazze ve Filistin’deki işgal, ilhak ve terör politikalarını doğrudan desteklemektedir. Dahası Almanya, İsrail’i eleştiren herkesi adeta fişlemekte ve düşünce özgürlüğüne dahi tahammül edememektedir. Örneğin Lübnan asıllı Avusturyalı akademisyen Ghassan Hagem, İsrail’e yönelik eleştirilerinden dolayı aday gösterildiği akademik ödülü kaybetme riskiyle karşı karşıya kalmıştır. Bunun yanında Berlin Senatosu, geçtiğimiz günlerde öğrenci velilerine yolladığı bilgilendirme mektubunda, Filistin’e destek olacak her türlü eylemin yasaklandığını belirtmiştir. İngiltere, Danimarka ve İtalya’da da benzer uygulamalarla karşılaşılmaktadır. Özellikle öğrencilere ve akademisyenlere fişlemeye, cezalandırmaya hatta işten atmaya kadar giden uygulamalar yapılmaktadır. Filistin’e destek için bir araya gelmek isteyen göstericiler; kısıtlama, yasaklama, polis müdahalesi ve gözaltı kararı ile karşılaşmışlardır. Bu baskı ve yasaklara rağmen birçok ülkede İsrail’i protesto eylemleri dalga dalga büyüyerek, İsrail politikalarına karşı olmanın antisemitizm olmadığını ortaya koymaktadır.

Çaresizlik hali

İsrail’in kurulduğu yıldan itibaren Filistin ve Filistin halkına yönelik olarak gerçekleştirdiği saldırılar, katliamlar özellikle 7 Ekim 2023’ten sonra oldukça şiddetli hale gelmiş, on binlerce masum insanın hayatını kaybetmesine yol açmıştır. Bunun yanında yardımların ve iletişimin engellenmesi de Filistin halkını daha da çaresiz durumda bırakmıştır.

Yaşanan bu yıkım ve engeller sonrasında dünyanın ayağa kalkması beklenirken başta sözde şiddet karşıtı Batılı ülkeler olmak üzere birçok ülke olanlara tepkisiz kalmışlardır. Aksine birçok ülkede İsrail karşıtı etkinlikler yasaklanmış ve Filistin halkının yanında olmak isteyen insanlar ise ayrımcı uygulamalarla karşılaşmışlardır. Hatta Batılı ülkelerde yasal düzenlemeler yoluyla antisemitizme karşı cezalar getirilmiş ve İsrail’in Filistin’de işlediği suçları kapatmak için kullanılmıştır. Ancak tüm bunlara rağmen İsrail’i protesto eylemleri giderek artmaya devam etmektedir. Vicdanı hür insanlar, olanlara kayıtsız kalamamaktadır.

Yorum Analiz Haberleri

“Devrimci zihniyet ahlâkını kaybederse her şeyini kaybeder”
Esed sonrası Suriye: Katar-Türkiye Doğal Gaz Hattı artık hayal değil
Esed'in müftüsü Ahmed Hassûn şimdi ne yapıyor?
“Suriyeli mülteci” etiketi ve toplumsal imtihanımız
Kemalistlerin 94 yıldır üzerinde tepindiği Menemen’de ne oldu?