"Antisemitizm" ithamı ifade özgürlüğünü engelleyen bir silah!

Cengiz Gül, ABD örneğinden hareketle antisemitizm denilerek Siyonist zulme karşı nasıl bir koruma kalkanı oluşturulduğuna dikkat çekiyor.

Prof. Dr. Cengiz Gül / Açık Görüş

ABD'de antisemitizm düzenlemesi karşısında ifade özgürlüğü

Literatürde, Yahudi karşıtlığı ve düşmanlığı anlamında kullanılan antisemitizm kavramı, özünde Yahudilerin, geçen yüzyılın ortalarında holokosta maruz kalmalarının da etkisiyle, her zaman ve her şartta mağdur oldukları ve Filistin'de ne kadar işgal, zulüm ve katliam yaparlarsa yapsınlar daima haklı oldukları algısından hareketle, işledikleri suçlara karşı çıkan söylemleri de ırkçılıkla yaftalamak suretiyle dünya genelinde yayılan ve yaptırım tehditleriyle de kişileri ve devlet yönetimlerini dizginlemeyi amaçlayan tabulaştırılmış bir ifade olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu kavramın sınırlarının nerede başlayıp bittiği ise, Yahudi lobilerinin fazlasıyla etkin oldukları ABD ve Avrupa Birliği ülkelerindeki ilgili hukuki düzenlemelerle belirlenmiştir. Batılı ülkelerin antisemitizm ile ilgili düzenlemelerinde, holokostu inkâr etmeye, önemsizleştirmeye, öldürülen Yahudi sayısını çok düşük göstermeye yönelik sözlü ve yazılı ifadeleri, Yahudi düşmanlığı kapsamında kabul ederek yasaklamaya çalışan hükümlere yer verilmektedir. Bu düzenlemelerden sonuncusu ise, ABD'de zaten hukuken yürürlükte olan antisemitizme ilişkin hükümlerin kapsamı dar görülerek, alabildiğine genişletmeye çalışan "Antisemitizm Farkındalık Yasası" adıyla, 2 Mayıs 2024'te federal yasama organı olan Kongre'nin Temsilciler Meclisi'nde 91'e karşı 320 oyla kabul edilip Senato aşamasını bekleyen kanun tasarısı olmuştur. ABD siyasal aklına, böyle bir tasarıyı hazırlatıp kanunlaştırma çabalarına iten temel gücün ise; işgalci İsrail'in Gazze'de sürdürdüğü soykırım ve insanlığa karşı suçlarını protesto etmek ve derhal ateşkes yapılmasını sağlamak için, üniversite kampüslerinde öğrencilerin ve kısmen de öğretim üyelerinin, tamamen barışçıl yöntemlerle toplantı ve gösteri haklarını ve ifade özgürlüklerini kullanarak yaptıkları eylemlerin ülke çapında çığ gibi büyümesinden duyduğu çok derin rahatsızlıkla, ABD yönetimini esir alan soykırımcı İsrail ve Yahudi lobisi olduğunu özellikle belirtmek gerekir. Bu üniversitelere ciddi finansal destekler sağlayan zengin iş adamları ve şirketlerin başını çektiği Yahudi lobisi, bu desteklerini kesme tehditleriyle üniversite yönetimlerine baskı yapıp, Filistin lehindeki gösterilere katılan öğrencileri okuldan attırmaya kadar varan disiplin yaptırımları uygulattığı gibi, İsrail aleyhindeki bu toplantı ve gösterileri en tepeden kesmek için de, Başkan ve Kongre'yi baskılamak suretiyle çıkarttıracakları yeni antisemitizm düzenlemesine büyük bir önem vermektedir. Senato'nun da kabulü sonrasında, Başkan'ın onayıyla birlikte yürürlüğe girecek olan bu yeni antisemitizm düzenlemesi, artık İsrail ne yaparsa yapsın, O'na karşı, şiddet içermese de, en ufak bir eleştiri ve itirazın dahi, Yahudi karşıtlığı ve düşmanlığı kapsamında değerlendirilerek cezai yaptırımlara tabi tutulmasını öngörmektedir. Hatta Gazze'deki tüm zulüm ve insanlığa karşı suç oluşturan eylemlerine karşı soykırımcı İsrail'in kınanması, haksız bulunması, Gazze ve Filistin lehine söylemlerin yapılması ve dahası bebek, çocuk ve kadınların öldürülmesini sonlandırmak için derhal bir ateşkes istenmesine yönelik sözlü, yazılı ve fiili tüm ifade biçimlerinin, bu yeni antisemitizm yasası kapsamına sokularak Yahudi düşmanlığı sayılmasına ve yaptırıma uğramasına hukuki bir kılıf ve zemin hazırlanmaya çalışıldığını söylemek de abartılı olmayacaktır. Bu suretle, ABD'de zaten var olan hukuki düzenlemelerdeki antisemitizm tanımının kapsamı, Uluslararası Holokost Anma Birliği'nin kabul ettiği antisemitizm tanımına da tam manasıyla adapte edilerek, İsrail aleyhinde, neredeyse en ufak bir eleştiri ve itiraza dahi fırsat tanımayacak ölçüde genişletilmiş hale gelmektedir.

İşgalci İsrail'in, 25 bini bebek, çocuk ve kadınlar olmak üzere 36 bini geçen sayıdaki sivil ve silahsız Gazzeli Müslümanı katletmesine, neredeyse tüm evleri, ibadethaneleri, hastaneleri ve hatta BM'nin yardım kuruluşları dâhil Gazze'nin her tarafını yerle bir eden barbarca saldırılarına karşı yapılacak yazılı ve sözlü tüm eleştiri ve kınama ifadeleri ile gösteri eylemlerinin, artık ABD'de anayasal ifade özgürlüğü güvencesinden yararlanamayacak olması, ABD'nin şimdiye kadar oluşturmaya ve yüceltmeye çalıştığı 'özgürlükler ülkesi' algısının, kendi elleriyle nasıl yerle bir edildiğini göstermesi açısından da ibretlik olmuştur. Bu durum adeta, tapınmak için elleriyle yaptıkları helvadan putlarını, acıktıklarında yiyerek yok eden cahiliye devri putperestlerini andırması bakımından hayli trajikomik görünmektedir.

Antisiyonizm antisemitizme midir?

ABD'de antisemitizmin kapsamını, ifade özgürlüğüne büyük darbe vuracak ölçüde genişleten Antisemitizm Farkındalık Yasası'nın gündeme gelmesinden beş ay kadar önce de, yine Temsilciler Meclisi'nde 6 Aralık 2023'te kabul edilen bir 'karar' tasarısıyla, antisiyonizmin, antisemitizm ile eşit olduğu ileri sürülecek kadar kapsamı daha da genişletilmiş idi. 1897'deki Basel Kongresi'nde Theodore Herzl tarafından kurulan siyasi hareketin adı olarak öne çıkan Siyonizm, Yahudilikten değil, 19. yüzyıl Avrupa milliyetçiliğinden doğmuş olup, "hiçbir dini eğilimin etkisinde değilim" diyen T. Herzl'ın da vurguladığı gibi, milliyetçi ve de sömürgeci bir doktrin olarak siyasal arenaya çıkmıştır. Bu Kongre'de, Filistin'de bir Yahudi devleti kurma düşüncesinin düzenli bir siyasi program haline dönüştürülmesi ve günümüze kadar da Filistin'in yüzde 90'ının gaspedilmesi, Siyonizmin işgal vasıtasıyla sömürgeci yönünü net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu suretle, Siyonizmi tanımlayan üç temel özellik olarak öne çıkan politik, milliyetçi ve sömürgeci bir doktrin olarak bu siyasal harekete karşı yapılan söylem ve eylemlerin ise, Yahudi düşmanlığı anlamındaki antisemitizm ile herhangi bir ilişkisinin olmadığı da anlaşılmış olacaktır. Daha doğrusu, özündeki bu üç ilkeden de aldığı motivasyonla iyice saldırganlaşan işgalci ve soykırımcı İsrail'in, 25 bini bebek, çocuk ve kadınlar olmak üzere 36 bini geçen sayıdaki sivil ve silahsız Müslümanların yanı sıra, en vahşi katliamlarından birisi olarak da 26 Mayıs 2024 gecesinde Refah'taki mültecilerin çadır kampını bombalamasıyla, yanarak ve parçalanarak ölümlerine yol açtığı elliye yakın çocuk ve kadını da katletmesine ve neredeyse tüm Gazze'yi yerle bir eden barbarca saldırılarına karşı yapılan itiraz, eleştiri ve kınama söylemlerinin, Yahudi karşıtlığı ile değil de, Siyonist bir örgüt olarak soykırımcı İsrail'in bu terör eylemlerine duyulan insani ve vicdani tepkiler olarak kabulü gerekmektedir ki, işte bu yönüyle de antisiyonizmin antisemitizmle aynı kefeye konulmaması icap etmektedir. Hal böyle iken, ABD siyasal aklı ise, hukuken bağlayıcı olmayan bu karar tasarısını daha da ileri götürerek, antisemitizme dair bağlayıcı yeni bir yasal düzenlemenin de kabulüyle birlikte, İsrail'e olan sınırsız ve tam desteğini resmileştirmiş olup, tarihi olarak birbirinden hayli farklı süreçlerin ürünü olan antisiyonizm ile antisemitizmi birbirine eşit kavram ve olgularmış gibi lanse etmeye de kalkmak suretiyle, İsrail'i mutlak bir dokunulmazlık zırhına büründürmüş olmaktadır. Bu tarz yaklaşımın ise, ABD'nin üzerine kurulduğu iddia edilen, 'hukukun üstünlüğü (rule of law)' ve 'ifade özgürlüğü (freedom of speech)' ilkelerine karşı adeta bir meydan okuma ve hatta onları yok sayma anlamına geldiğine özellikle dikkat çekmek gerekir.

Hukukun üstünlüğü mü, Siyonist İsrail'in üstünlüğü mü?

ABD'de yasama organı Kongre'nin ikinci kanadı olan Senato'dan da geçerek kanunlaşmasına kesin gözüyle bakılan bu yeni antisemitizm yasasının, ABD Anayasası'na, 1808'de First Amendment olarak eklenen ilk değişikliğinde, en geniş haliyle güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüğü hükmüne açıkça aykırı olduğunu da özellikle vurgulamak gerekir. Bu antisemitizm düzenlemesinin yürürlüğe girmesi sonrasında, İsrail aleyhinde, cebir ve şiddet içerikli olmayan bir eleştirisi / kınaması veya Filistin lehindeki bir beyanı ve gösterisi nedeniyle, bu yasadaki bir yaptırıma maruz kalan birisinin açacağı bir davada, bu anti-demokratik ve faşist düzenlemenin, 1808'deki ilk değişiklikle ABD Anayasası'na girerek güvenceye bağlanan ifade özgürlüğü hükmüne açıkça aykırı bulunarak ilgili mahkeme tarafından etkisizleştirilmesi de mümkündür. Şöyle ki, ABD'de hiçbir mahkeme, Anayasaya aykırı gördüğü bir kanunu, önündeki davada uygulamak zorunda olmayıp, doğrudan Anayasa hükmünü uygulama imkânına hukuken sahiptir. Bu da, ABD modeli anayasa yargısının, Federal Yüksek Mahkeme (Supreme Court) tarafından 1803'teki 'Marbury v. Madison Davası'ndan beri sürdüregeldiği yerleşik bir anayasal içtihada dayanmaktadır. Yahudi düşmanlığı ve karşıtlığı tanımını, İsrail aleyhindeki en ufak bir eleştiri ve söylemi dahi kapsayacak ölçekte genişleten bu yeni 'Antisemitizm Farkındalık Yasası'nın, üst norm olan Anayasa ile korunan ifade özgürlüğüne açık aykırılığına rağmen ve de 221 yıllık yerleşik anayasal içtihadı da yok sayarcasına uygulanmaya çalışılması durumunda, ABD'de anayasanın ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin, açıkça Siyonist Yahudi lobisi ile soykırımcı İsrail'in üstünlüğüne feda edilmiş olacağını belirtmek gerekir. Yani özetle, bu yeni antisemitizm düzenlemesi karşısında ABD mahkemeleri, hukukun üstünlüğü ile Siyonist İsrail'in üstünlüğü arasında bir tercih yapmak zorunda kalacaklardır.

Yorum Analiz Haberleri

Gazze katliamında ABD'nin rolü
Endonezya’da “Değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen” madde: Filistin davası
"Mustafa Kemal'in askerleri"ne ne zaman dur diyeceğiz?
Gazze katliamı ve Hasbara’nın iflası
Medyadaki ahlaksızlığa neden göz yumuluyor?