Anti emperyalizm ve bağımsızlık üzerine (2)

Abdurrahman Dilipak

Dün emperyalizm üzerine yazmıştım. Bugün “bağımsızlık”tan söz etmek istiyorum.. Kaba olarak bağımsızlık, “bir milletin veya bir devletin, kendi yurttaşları tarafından özgürce yönetilebilmesidir. Yani egemenlik haklarının başkasının elinde olmamasıdır.”

Bugün gerçek anlamda bir bağımsızlıktan söz edilebilir mi?

Bana göre ne dün böyle bir bağımsızlık vardı ve ne bugün, ne de yarın gerçek, tam ve mutlak bir bağımsızlık hiçbir zaman olmayacak..

Bugün moda olan akım “karşılıklı bağımlılık”.

“İstiklali tam” olmak bir ütopya.. Artık bundan sonra bu mümkün değil.. Bu durum hoşumuza gitse de, gitmese de böyle.. Bu durum herkes için böyle..

Kuşkusuz Çeçenistan ile Rusya’nın ya da Gürcistan’la Rusya’nın, ABD ile Afganistan’ın bağımsızlığı birbirine benzemiyor, ama kimse mutlak anlamda artık “kendi başına” değil..

Paranın, bilginin, emeğin, malın ve insanın serbest dolaşıma açıldığı ve kimliklerin parçalandığı bir zamanda yaşıyoruz..

Düşünsenize, Almanya’da yaşayan Müslüman bir Türkü düşünün. Üstelik de Şii olsun.. Bu Türkün parası Amerika’daki bir fonda olsun ve Almanya’da bir Japon şirketinin temsilciliğini yaptığını düşünün.. Savaş karşıtı ve çevreci bir felsefi duruşu da var.. Maaşını Euro olarak alıyor. Türkiye’de gayrimenkule yatırım yapıyor. Ama tasarrufları Amerika’da dolar kurunda borsada.. Japon etkisi Almanya’da aldığı maaşı etkiliyor, çünkü prim de alıyor.. Çin mutfağını seviyor, Latin Amerika müziği dinliyor..

Günümüz insanının ciddi bir aidiyet sorunu var..

Bu arkadaş her yere bağlı.

Artık uluslararası bir hukuk düzeni var. Uluslararası bir piyasa var.. Uluslararası anlaşmalar sözkonusu.

Kendi memleketinizde çalıştığınız şirketin hisse senetleri Amerikan borsasında dolaşıyor.. Ya da bir bakıyorsunuz şirket bir yabancıya satılmış. Siz burada yabancı bir ülkedeki yabancı bir markanın üreticisi ya da pazarlamacısı durumuna düşmüşsünüz..

Bu durumda bağımsızlık mümkün olabilir mi?

Kaçınılmaz bir şekilde çoklu, karşılıklı bağımlılık sözkonusu..

Bütün bunların üstüne üstlük bir de uluslararası örgütler var.. Birleşmiş Milletler, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü, Avrupa Konseyi, İslâm Konferansı Örgütü, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı, Dünya Ticaret Örgütü, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü, Ekonomik İşbirliği Örgütü Türkiye'nin üye olduğu uluslararası örgütlerdendir.. AİHM’e yargılama yetkisi vermişiz..

Bağımsız olmak istiyorsanız, borç almamak değil, katma değeri yüksek olan bir ülke olmanız gerekiyor.. Toprak, nüfus, üretim kapasitesi komşularınız ve toprağınız üzerinde gözü olan ülkeler karşısında bir tehdit algılaması sözkonusu ise, o zaman kendi bölgenizde aranızda yeni ittifaklar kurmanız gerekiyor.

Her ittifak aynı zamanda yükümlülüktür. Her yükümlülük belli bağımlılıkları getirir.

Adalet ve kendi kendine yeterlilik, ele güne muhtaç olmadan kendi ayakları üzerinde duracak güce sahip değilseniz, bağımsızlığınız pamuk ipliğine bağlı demektir.. Yani “Hayır” diyebilecek gücünüz var mı? O önemli.. Bağımsızlık bir durumdur.. Ben bağımsız olacağım diye bağımsız olunmaz. Size birileri bağımsızlığı armağan edebilir.. Bayrağınız, paranız vardır, görünüşte her şey vardır ama pekala bir kukla tarafından yönetiliyor olabilirsiniz.. Seçimler vardır ama göstermeliktir. En güzel bağımsızlık bayramını siz kutlarsınız ama gerçekte hiçbir değeri yoktur..

Biz birilerine bağımlıysak, birileri de bize bağımlıysa ve bu bağımlılıklar adil ve dengeli ise sorun yok.. Suriye ve Irak su konusunda bize bağımlıysa, biz savunma konusunda birilerine bağımlıysak ve biri bu bağımlılığı istismar ederek bize adalet, hak ve hukuk dışında talepler dayatıyorsa, olmaması gereken budur..

Siz bağımsız bir devlet olduğunuzu düşünürken “dostlarınız” “Bizim iyi çocuklar”ı devreye sokarak darbe yaptırıyorsa, o da yetmiyor, adına derin devlet de denilen, çetelerin elinde oyuncak olmuş bir devletseniz bağımsızlık şarkıları söylemenizin, bayram yapmanızın pratik bir anlamı ve değeri var mı?

Mafiaya bağımlı olmak ya da nefsinin bağımlısı olmuş, yabancıların oyuncağı haline gelmiş kukla liderler eli ile yönetilen bir ülke ne kadar bağımsız olabilir ki?.

ABD’ye bağımlı olmakla çeteye bağımlı olmak arasında ne fark var ki?

Çete de Amerika’ya bağımlı değil mi?

Niçin ikinci elden yönetime razı olasınız ki!

Siz başkasına bağımlı olmayacaksanız, içindekiler de size bağımlı olmak istemeyebilir.. O zaman ne yapacaksınız?.

İnsanlar dinlerine, vicdanlarına, ülkelerine, adalete bağımlı olmalı. Ahlaka bağımlı olmalı.. Mücerret bir bağımlılığın bir anlamı da, değeri de yoktur..

Hakka, hukuka bağlı, bağımlı olmak gerek..

Adalet yoksa barış güvencede değil demektir. Adalet ve barış yoksa bir ülkede, özgürlük de yoktur.. Anti emperyalizm ve bağımsızlık talepleri ile ulaşılmak istenen hedefe, adalet, barış ve özgürlük yolu ile ulaşılır.. Adaletin olmadığı ülkelerde, yurttaşlar, kendi yurtlarından kaçarlar ya da kendi elleri ile ülkelerinin kapılarını düşmana açarlar.. Ya ülkelerinin yöneticileri yabancıların işbirlikçisidir ya da öyle adi insanlardır ki, elin himmetine muhtaç duruma düşürerek misyonlarına ihanet ederler..

Sanırım asıl sorun, varlık / varoluş / yaratılış problemi ile ilgili. Dünya hayatının gayesi ile ilgili.. Biz kimiz? Bizi biz yapan değerler ne? Üst kimliğimiz, yani hayatımzda bizim için ana belirleyici: Dominant olan ne?

Neye göre karar vereceğiz? Sahi devletin varlık ve meşruiyet temelleri nelerdi?

“Ceketimizin astar cebinde kaybettiğimiz güneş” bu olmasın sakın.

Unutmayın, özgür olmayan insanların ülkeleri hiçbir zaman “bağımsız” olamaz.. Özgür insanların adalet temelinde barışçı birlikteliği sonucu oluşan hukuk düzeni, karşılıklı bağımlılık içinde kendi tercihlerini müzakere edebilecek, “hayır” diyebilecek gücü verir bize.. Önemli olan da bu!

Bu anlamdaki bir karşılığı başkalarına karşı elde etme mücadelesine kalkışmadan önce, bunu kendi içimizde haketmeliyiz..

Selam ve dua ile..

VAKİT