Seminer Abidin Doğmuş Hoca’nın Kur’an tilavetiyle başladı. Barış Hoyraz bir açılış konuşması yaparak, önümüzdeki dönemde yapılacak olan seminer konuları üzerinde konuştu ve ardından sunumuna başladı.
Hoyraz, sivil – toplum - kuruluş kelimelerinin sözlük anlamlarını açıklayarak, STK’nın genel tanımını yaparak şunları söyledi: “Sivil toplum kuruluşları devlet kurumlarının dışında ve bunlardan bağımsız olarak çalışan, belirli bir amaca yönelik toplumu bilinçlendirme eğitme, maddi manevi destek olma görevleri bulunan ve üyelerinin, çalışanlarının gönüllülük prensibi ile kar amacı gütmeyen, gelirlerini bağışlar veya üyelik aidatları ile sağlayan kuruluşlardır. Kısaltması STK ile yapılmıştır.”
Hoyraz, STK’ların kısa bir tarihçesinden bahsetti, görevlerinin ne olduğu üzerinde durdu ve “Sosyal, siyasi, kültürel, hukuki ve çevresel amaçlar için projeler geliştirmek; toplum için kuruluş amacına uygun olarak eğitim ve bilinçlendirme çalışmaları yürütmek, toplumun zararına olan her türlü etkenin ortadan kaldırmak için çalışmalar yürütmek, halkın haklarını ve çıkarlarını korumak üzerine çalışmalar yürütmenin STK’ların görevlerinden sadece bazıları.” olduğunu söyledi.
2017 yılı itibarıyla Türkiye’de faal dernek sayısının 111.170 ve faal vakıf sayısının da 5.159 olduğu, STK’la¬rın 11 milyon üyesi bulunduğu söylendi. Nüfusun %14,23’ü bir STK üyesidir; nüfusun %85,77’si¬nin herhangi bir STK’da üyeliği bulunmamak¬tadır. Rakamlara baktığımız zaman Türkiye toplumu olarak bu kurumları ne kadar az insanımızın sahiplendiğini görmek gerekir denildi.
STK’ların işleyiş biçimleri hakkında da şunlar söylendi: “STK’lar hümüket ve devlet dışı bir organizasyon olmalıdır. Devletin dışında kalan alanlarda faaliyetler yapmalı, düşünce üretmeli, gönüllülük olmalı, devletten ayrı olma özelliğini taşımalı ve bu sınırı korumalıdır. Sivil toplum özgürlüğü savunur. Sivil toplumculuk sağda solda sadece güzel sözler etmek değildir. Kendi ayakları üzerinde, kimsenin etkisi altında kalmadan durabilmelidir. Sivil olanın iktisadi ve fikir bağımsızlığı olması lazımdır. Bunun yanında devletten ekonomik çıkar sağlayan STK’lar ise ne kadar sivil kalabilir, bunu mutlaka tartışmamız gerekir. Aksi takdirde sivil kalamayan STK’ların kamu kuruluşlarından bir farkı kalmaz. Sivil toplumcu olabilmek için sivil bir zihne sahip olmak gerekir. Devletçi olan bir zihniyet sivil toplumculuk yapamaz.”
STK’lar devletlerle veya hükümetlerle birlikte iş yapamaz diyemeyiz. Ama iş yaparken eklemlenmemeye azami dikkat göstermelidir. STK’ların, kendi varlık, özerklik, özgünlük ve sahip oldukları sivil insiyatiften ödün vermeden devletle ilişki kurmaları gerektiği halde Türkiye’de bu örgütlerin önemli bir kısmı devletçi bir siyasal kültüre sahiptir, malesef eylemlerinde ve faaliyetlerinde bu kültüre öncelik vermektedirler. Dolayısıyla, sahip olmaları gereken sivil karakterden uzaklaşmaktadırlar.
Hoyraz, “insanlar neden bireysel olarak olarak değil de STK’ların çatıları altında toplanıyorlar?” sorusunu sordu ve şu cevabı verdi: “Dünya bireysel başarıların dünyası değildir. Ekip ve takım çalışması başarıya götürür. Ekip çalışması çok önemli. Bir idealin hayalin arkasından giden ve ortak düşüncelere sahip olan gruplar başarı sağlayabiliyor. Tek başımıza değil ama hep beraber yaparak daha kolay ve etkili oluyor. Tek bir insanın başaramayacağı çok fazla engel var. El ele verip güzel işler yapılabilir. Bunu kendi iç dünyalarında bütün insanların sorgulaması gerekir. Eğer bizim elimizle bir tek şey bile değişse, bir kötülüğü iyiliğe döndürsek, bu bizim için çok büyük bir başarıdır. Bir elin nesi var iki elin sesi var atasözü de bizlere bunu anlatmıyor mu?” dedi.
Sunumun sonunda dinleyicilere de söz verildi. STK’ların çalışma prensipleri konusu üzerinde biraz daha konuşuldu ve sunum sona erdi.